Faiz indirimine ekonomi yazarları ne dedi?

Merkez Bankasının faiz indirmi beklentileri ters köşeye yatırırken, ekonomi yazarları hep aynı soruyu sordu: Ekonomi ısınıyor mu, durgunluk mu geliyor? İşte o yazılar:

Faiz indirimine ekonomi yazarları ne dedi?
Faiz indirimine ekonomi yazarları ne dedi?
GİRİŞ 05.08.2011 10:34 GÜNCELLEME 05.08.2011 10:34
Bu Habere 3 Yorum Yapılmış

Milliyet Gazetesi'nden Güngör Uras, Radikal'den Erdal Sağlam ve Uğur Gürses, Sabah Gazetesi'nden Süleyman Yaşar, Star Gazetesi'nden Cemil Ertem, Vatan Gazetesi'nden Ali Ağaoğlu, Bugün Gazetesi'nden Osman Arıoğlu Merkez Bankası'nın faiz indirimi kararı için ne yazdı işte cevabı...

MİLLİYET-GÜNGÖR URAS 

3 gün önce öyleydi 3 gün sonra neden böyle oldu?  

Merkez Bankası, ekonomide bozulan dengeleri düzeltmek arayışında tedbirler alıyor. (1) Merkez Bankası’nın uyguladığı ve ekonomiye yön veren faiz oranlarında önemli değişiklikler yaptı. (2) Döviz tanzim satışlarını yeniden başlatma kararı aldı. Sakın ha, bu kararların “sadece finansal piyasaları” ilgilendiren karar olduğu, Ayşe Hanım Teyzemi ve Ali Rıza Bey Amcamı ilgilendirmediği yanılgısına kapılmayınız. 

Ayşe Hanım Teyzem, Ali Rıza Bey Amcam, çoluk çocuk işsiz kalmasın ister, insanca yaşama imkân verecek ölçüde gelirleri olsun ister, pahalılık olmasın ister, üç kuruş tasarrufları çarçur olmasın, mevduatı enflasyonun üzerinde bir getiri sağlasın ister. Doğrudur ammmaaa.

Geliniz görünüz ki, bütçenin denkliği, ithalat-ihracat arasındaki uçurum, cari açık, döviz kuru, sıcak para, Merkez Bankası’nın faiz oranları, Hazine’nin borçlanma faizi konularındaki yanlışlar sonunda bunlar döner dolaşır, Ayşe Hanım Teyzem ile Ali Rıza Bey Amcamın hayatını altüst eder. Bu alanlardaki kötülükler, işsizlik, fakirlik, pahalılık olarak ülkeye yayılır.

Dün alınan kararlar, ekonominin ve dolayısıyla Ayşe Hanım Teyzem ile Ali Rıza Bey Amcamın önümüzdeki günlerdeki yaşamını etkileyecek önemli kararlardır.

Ekonomiyi etkileyecek kararlar

Bu kararlar neden önemlidir?

(1) Merkez Bankası ve Hükümet bugüne kadarki söylemlerden ve tedbirlerden geri dönüş yapıyor.

-Bize söylenen ne idi? Cari açık sorunu önemlidir. Ekonomi ısındı. Enflasyon tehlikesi var. İç piyasada talep çok canlı, insanlar çılgınca para harcıyor. Bankalar ekonomiye gereğinden fazla para veriyor.

-Yani politika ne? Ekonomide durgunluk tehlikesi var, büyümeden vazgeçemeyiz. Enflasyon tehlikesi yok. Faizleri indirelim piyasa canlansın. Bankaların kredi genişlemesinde de sakınca yok.

(2) Merkez Bankası döviz fiyatındaki artışı sınırlamak istiyor.

-MB cari açığın büyümesini frenlemek için dövizin fiyatının artışına izin verdi. Fakat görüldü ki, döviz fiyatı tırmanmaya başlayınca bir yerde durdurmak zor oluyor. Bu defa panik başladı. Dolar fiyatını 1.70 TL’lerde tutmak mümkün olamayacak. 

Bundan sonra MB gene ‘döviz satışı’ yaparak piyasaya döviz akıtacak ve böylece fiyat artışını sınırlamaya çalışacak. Bütün bunlar iyi de, ekonomide “gizem” olmaz. “Gözlerime bakınız, ne dediğimi anlayınız” politikası ile ekonomiye yön verilemez. 

Cevap bekleyen çok soru var 

Merkez Bankası ne demek istiyor? 

- Üç gün önce ekonomi çok hızlı büyüyor, iç talep çok canlı deniliyordu. Üç günde ne değişti de ekonomide durgunluk tehlikesi başladı, iç talep daraldı? 

- Ekonomiyi fazla ısıttığı için banka kredilerindeki artış yüzde 25 ile sınırlandırılacak idi? Şimdi bu sınırlama kaldırılıyor mu?

- Cari açık sorunu önemli idi. Artık önemli değil mi? Büyüdüğü kadar büyüyebilir mi?

- Sıcak parayı istemiyorduk. Bundan sonra gelsin mi, gelmesin mi?

-Döviz fiyatı nereye kadar yükselecek? Yükseldiği yere kadar yükselecek mi? Bir yerde “reel döviz kuru” oluşmasına Merkez Bankası destek verecek mi?

Bunlar çok önemli sorular. Bunların cevabını MB ve Hükümet verecek. İçerideki ve dışarıdaki oyuncular bunlara bakarak ekonomiyi ilgilendiren kararlarını alacak. Bir ekonomide istikrar ve güven her şeyin temelidir. İstikrar ve güven olmadan üretim olmaz. Üretim olmadan ülke büyümez. İnsanların iş ve aş özlemi cevaplanamaz.

(Teknik bir açıklama: Cari açığı artıran, sıcak para girişini sağlayan yüksek faizdir. Cari açığı küçültmek için faizin aşağıya çekilmesi gerekir. Faiz aşağıya çekilince sıcak para girişi yavaşlar. Döviz fiyatı artar. Cari açığı küçültmeye karar verenlerin faiz aşağıya çekilince döviz fiyatının artacağını bilmeleri, buna hazır olmaları gerekir.)

Radikal'den Erdal Sağlam ve Uğur Gürses 2. Sayfada 

RADİKAL- UĞUR GÜRSES  

Bir haftada U dönüşü 

Bir hafta öncesine kadar görmediği durgunluk riskine dün işaret eden Merkez Bankası, piyasaları ters köşeye yatırdı.

Merkez Bankası yine sürpriz yaptı ve birkaç birbiriyle çelişen kararı bir arada aldı. Bu kararların içinde ‘en büyük sürpriz’ ise politika faiz oranlarının yarım puan düşürülmesiydi.

Merkez Bankası olağanüstü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizini yüzde 6.25’ten 5.75’e indirme kararı alırken, gecelik borçlanma faizini yüzde 1.5’ten 5’e çıkararak, beklendiği gibi faiz koridorunu daralttı. Bununla da yetinmedi, bugünden itibaren döviz borçlanma ihaleleri açma kararı açıkladı ve repo ihalelerinde yöntem değişikliği yaptı.

Çelişkili kararlar

Bunlar birbiriyle çelişen kararlar olduğu için piyasalar tarafından, amaç bir türlü anlaşılamadı ve piyasalar kararlara tepkisini açıkça gösterdi. Repo ihalelerinde yöntem değişikliği yapılarak her bir kuruluşun ihalelere verebileceği toplam teklif tutarını ilan edilen ihale tutarının en fazla yüzde 20’si ile sınırladı.

Yine bugün başlanacak döviz satış ihaleleri için de benzer bir sınır getirildi. Bu kararın ekonomi yönetiminin kredi artışını sınırlamak için getirdiği yüzde 25 sınırına büyük bankaların uyması için getirilen bir sınır olduğu zannediliyor.

Buna karşılık Merkez Bankası faiz koridorunu daraltarak sıcak paraya yeniden ‘gel çağrısı’ yaptı, politika faiz oranlarını yarım puan indirerek de ekonomiyi canlandırma ihtiyacı olduğunu ortaya koydu. Özetle bir yandan piyasayı canlandırma yönünde karar alırken öte yandan piyasaları canlandıracak kredi sınırlamasına uymak istediğini belirtiyor.

Piyasa kararı anlamadı

Piyasaların ‘en uç alınabilecek karar’ olarak gördüğü politika faiz oranlarının indirimi ise tam bir sürpriz idi. Daha yeni cari açık problemi, ekonominin aşırı ısındığı tartışılırken, Merkez Bankası’nın Avrupa ve ABD’deki gelişmeler ışığında Türkiye’de durgunluk tehlikesi görerek bu radikal kararı vermesi anlaşılır gibi değildi.

Piyasa analistleri daha geçen hafta Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın sunumunu dinlediklerini, enflasyon raporunu izlediklerini ama bugün yapılan durgunluk tespitinin hiçbir şekilde bir hafta önce yapılmadığını söylediler. Bir hafta içinde tümüyle değişen Merkez Bankası analizinin anlaşılır gibi olmadığını da kaydettiler.

Bu arada Merkez Bankası’nın geçen yıl başladığı para politikası araçları da iflas etmiş oldu. Özetle; Merkez Bankası’nın bu kararı alabilmesi için, bir hafta önce görmediği büyük durgunluk tehlikesini, nereden bakarak gördüğünü tüm piyasalar merak ediyor.

RADİKAL- UĞUR GÜRSES

Bir haftalık dönüş!

Erdem Başçı, geçen perşembe yaptığı sunum konuşmasında 'Politika faizinin yıl sonuna kadar sabit tutulduğu varsayımını yaptık' demişti.

Merkez Bankası’nın dün apar topar ara toplantı yaparak aldığı kararlar dalgalanmaya yol açtı. Kimi “Merkez Bankası anlaşılamıyor” dese de, daha bir hafta önce, enflasyon raporunu açıklayan Başkan Erdem Başçı, sunum konuşmasında “Politika faizinin yıl sonuna kadar sabit tutulduğu varsayımını yaptık” demişti. Peki, 7 günde ne oldu da Merkez Bankası faizleri 50 baz puan indirme kararı aldı?

Tamam; çoktandır gerek ABD gerekse AB’deki gelişmeler ekonomik yavaşlamaya işaret ediyordu. Son birkaç günde olan şu: ABD’de borç tavanı arttırıldı ama ekonomik yavaşlama yönünde tahminler arttı, AB’de ise İtalya ve İspanya’ya ait tahviller görece sert değer kaybetti.

Bu gelişmeler ülkemizde döviz likidite önlemleri alınması için ilave yeni bir neden olabilir ama acilen faiz indirimine ‘koşmamızı’ da gerektiren bir durum yoktu.

Gelelim kararlara:

1- Banka sadece faizi indirmedi, bir dizi karar da aldı. Aldığı kararların sonuçları ne getirecek?

Politika faizi yüzde 6.25’ten 5.75’e indirildi. Merkez Bankası’nın piyasaya vereceği para ucuzladı. Bu indirim, aşağıda açıkladığım nedenlerle para piyasasında daha da etkili olacak. Diğer vadelerde de faiz inecek.

2- Bugüne dek bankanın uyguladığı faizle para piyasası faizi arasında bir makas ortaya çıkmıştı. Bankanın politika faizi yüzde 6.25 iken para piyasasında aynı vadedeki faiz yüzde 7.50’nin üzerindeydi.

Banka dün aldığı kararla, piyasaya para vermek için düzenlediği repo ihalelerine bankaların verebileceği teklifleri, repo ihalesinde verilecek toplam para miktarının yüzde 20’si ile sınırladı. Bunun amacının, piyasaya verilecek para miktarının bankalara daha eşit dağılımını sağlamaya dönük olduğu anlaşılıyor.

Böylece repo ihalelerinden para alanlarla alamayanlar arasındaki uçurum azaltılacak, ikincil para piyasasında yüzde 7.50’lerin üzerine çıkan faizler aşağı çekilecek. Böylece para piyasasındaki kısa vadeli faiz oranları politika faizine yaklaşacak. Daha da özeti, bu faiz indirimiyle piyasada kısa vadelerde daha fazla bir faiz indirimi sağlanacak.

3- Deneysel politikanın ana unsuru olan gecelik vadedeki faiz koridoru daraltıldı. Yani şimdiye dek yüzde 1.5’le alıcı olan Merkez Bankası, dünkü kararla yüzde 5’le alıcı olacak. Bu, daha önce istemediğimiz gecelik sıcak parayla bankanın barışması demek! Bu kararın döviz piyasasıyla ilgisi var. Döviz akışının devamı için bu kararın aldığı açık.

4- Banka, döviz likiditesini arttırmak için döviz satım ihalelerine başlama kararı da aldı. En son yapacağını ilk başta yapmış görünüyor. Çünkü madem piyasanın döviz likiditesine ihtiyacı var; banka DTH zorunlu karşılıklarını düşürebilir, döviz depoları verebilir, TL karşılığı döviz swaplarına başlayabilirdi. Bu denli panik görüntüsüne gerek var mıydı?

5- 23 Ağustos tarihindeki Para Politikası Kurulu toplantısı beklenmeden, ‘faizlerin sabit tutulduğu’ bir görünümden 7 günde U dönüşü yapıp aniden toplanarak faiz indirim kararının alınması, ileride fıkralara konu olabilir! Likidite ile ilgili kararlar için olsaydı tamamdı. Ama politika faizi için acil toplantı yapıp ‘19 günlük bir kayıp hesabı’ nasıl bir mühendislik içeriyor bilinmiyor? Verdiği telaş görüntüsünü hiç tartışmadan hem de!

Politika çöpe atıldı

Bu olanlara yorumum şu; banka bundan dokuz ay önce faiz indirmek için ‘sıcak parayı’ bahane etmişti. Kredileri de yavaşlatacağını iddia ederek uyguladığı politika bileşimi, nisan ayına kadar gevşetici yönde idi. Amaç zaten ‘üzüm yemek’ değildi.

Zımni olarak enflasyon hedeflemesi zaten askıya alınmıştı. Dünkü kararlarla deneysel politika da resmen ‘çöpe’ atılmış oldu. Şimdi yeni bir gevşetme fırsatı bulundu. Banka yavaşlamanın ‘Y’sini duyunca indirime gitti. Siyasete de egemen olan ‘faiz takıntısıyla’ yeni fırsatlar bulmamız hiç de zor olmayacak.

Sabah Gazetesi'nden Süleyman Yaşar'ın yazısı 3. Sayfada

SABAH- SÜLEYMAN YAŞAR

Merkez Bankası kur savaşlarında yeni aşamayı gördü

Dün Merkez Bankası politika faizlerini düşürünce, bazı piyasa oyuncuları, böyle bir indirimi hiç beklemediklerini söylediler. Oysa Merkez doğru olanı ve gerekeni yaptı.

Çünkü dünya, dün kur savaşlarında yeni bir aşamaya geçti. Japonya parasının değerini düşürmek için, güne, piyasalara yen satarak başladı ve böylece rekabetçi devalüasyona girişti. Japonya'dan yaklaşık on saat önce de İsviçre, aşırı değerlenen parası nedeniyle ihracatı tehlikeye girdiği için faizleri düşürmüştü.

Hemen hatırlatalım, Financial Times gazetesinin 1 Ağustos 2011 nüshasında, Amerikan Ekonomik Araştırmalar Bürosu Başkanı Harvard'lı profesör Martin Feldstein, "düşük dolar politikasının Amerikan ekonomisinin hızla toparlanmasına yardım edeceğini" belirtmişti.

Anlayacağınız, ülkeler mallarını satabilmek için yeni bir rekabetçi kur savaşına giriyorlar. Hatta dün bazı küresel iktisatçılar, İsviçre ve Japonya'nın ardından Türkiye'nin de ekonomik büyüme için rekabetçi kur savaşına katıldığı yorumunu yaptı.

Peki bu ortamda Merkez Bankası niye politika faizlerini düşürdü? Düşürdü, çünkü küresel ekonomiye ilişkin giderek artan sorunların, yurtiçi iktisadi faaliyet üzerinde durgunluğa yol açma riski var. Böyle bir ortamda faizlerin indirilmesi şart.

Hemen belirtmekte fayda var, 2007'nin son çeyreğinde, ABD ekonomisinin durgunluğa girdiği ilan edilmesine rağmen, bizim Merkez Bankası politika faizlerini artırmaya devam etmişti ve 2008'in eylül ayında Lehman Brothers yatırım bankasının batışıyla dünya ekonomik krizi derinleştiğinde, bizim Merkez'in politika faizi hâlâ yüzde 16.75 gibi dünyanın en yüksek seviyesindeydi.

İşte bu nedenle 2008'de Türkiye ekonomisi büyümedi. 2009'da da kriz lobisinin AK Parti Hükümeti'ni düşürmek amacıyla ekonomik beklentileri olumsuza çevirmesi sonucunda iç talep daraldığı için ekonomi küçüldü.

Kısacası, Merkez Bankası dün aynı hatayı yapmadı. Küresel ekonomide olası durgunluğa karşı büyüme hızını daha fazla düşürmemek için politika faizlerini geriletti. Bir de gecelik faizleri çoğaltarak, bankaların ellerindeki paralara imkân sağladı.

Ayrıca Merkez, dövizde spekülasyon yapmak isteyenler olursa, onlara karşı da döviz satışı yapacağını duyurarak, kolay para kazanma yoluna karşı önlem aldı. Peki Merkez Bankası'nın, bu kararları alırken güçlü dayanakları var mı? Var. Çünkü kamu maliyesi sağlam. Devletin kısa vadeli dış borcu yok. Enflasyon şimdilik hedefe uygun gelişiyor.

Cari açık riskine gelince... Durum kriz lobisinin söylediği gibi değil. Cari açık özel sektör tarafından yaratılıyor ve özel sektörün ödeme gücü var. "Nasıl var?" sorusu akla gelebilir. Şöyle var. M

 Merkez Bankası'nın verilerine göre, finans kesimi hariç özel sektörün kısa vadeli dış kredi borcu 22.2 milyar dolar. Kullanılan dış krediye karşılık, özel sektörün yurtdışındaki banka mevduatı 21.2 milyar dolar tutuyor. Anlayacağınız aldığı kredi mevduatına denk düşüyor. Daha doğrusu bu kredilerin büyük bir ihtimalle bir cepten diğer cebe yapılan kredi işlemi olduğu ileri sürülebilir.

 Merkez Bankası'na dönersek... Altın dahil 98 milyar dolarlık rezervi bulunduğundan Merkez'in döviz sıkıntısı da yok. Finans kesimi ise dış borçlarının pozisyon açığını sigortaladığı için onların da kısa vadede bir ödeme sorunu bulunmuyor. Ayrıca sermayeleri de yeterli.

Dolayısıyla Merkez, kararlarını alırken güçlü dayanaklara sahip. Merkez Bankası dün küresel gelişmelere bakarak doğru kararlar aldı. Artık amaç ekonomide sağlıklı büyümeyi sağlamak. Siz bakmayın bazılarının sızlanmalarına... Faiz lobisine teslim olan bir yapıdan nihayet kurtuluyoruz!

Star Gazetesi'nden Cemil Ertem'in yazısı 4. Sayfa'da

STAR- CEMİL ERTEM

Merkez Bankası bir dönemi bitiriyor!

Bugün Merkez Bankası’nın ‘yabancıların’ ağzını açık bırakan şu faiz kararından başlamak gerekecek. Karar sonrası bilgilendirme notu geçen Royal Bank of Scotland’ın gelişmekte olan ülkelerden sorumlu analistlerinden Tim Ash, Merkez Bankası’nın kararına inanamıyordu.

Ash, “Türkiye’de Merkez Bankası enflasyonu dikkate almıyor, büyümeyi hedefliyor” diyerek aslında çok önemli bir gerçeği de ifade etti. Merkez Bankası’nın halen uyguladığını söylediği ancak fiili (örtük) olarak terk ettiği ‘Enflasyon Hedeflemesi’ tek başına bir para politikası programı değildir. Enflasyon Hedeflemesi, bir paradigmayı anlatır.

Doksanların başında Washington Uzlaşısı ile hakimiyetinin doruğuna varan bu paradigma, ‘enflasyonla mücadele’ adı altında gelişmiş ülkelerden ziyade ‘gelişmekte olan ülkelerde’ ‘merkez bankası bağımsızlığı ve şeffaflık, hesap verilebilirlik’ gibi ilk bakışta teknik, ideoloji dışı kavramlarla anlatılmış ve uygulamaya geçirilmiştir.

Ancak hem Avrupa Merkez Bankası (ECB) hem de Amerikan Merkez Bankası (FED) ‘fiyat istikrarı’ kavramını gelişmekte olan merkez bankalarına göre daha geniş yorumlamışlardır. ECB, hiçbir zaman ‘enflasyon hedeflemesi’ tabirini kullanmamıştır. Ancak fiyat istikrarını, farklı ülkelerin ortak para birimi içinde istikrarlı büyümesi olarak anlamıştır.

Öte yandan FED’in, bırakın enflasyon hedeflemesini, fiyat istikrarı konusu bile kapısından ancak şöyle bir girmiştir. FED’in nihai hedefleri daima, maksimum istihdam, istikrarlı fiyatlar ve ılımlı uzun dönem faiz oranları olarak belirtilmiştir.

Bu anlamda ‘enflasyon hedeflemesi’ denen ‘şey,’ ‘gelişmekte olan’ ülkelerin merkez bankalarının faiz aracıyla (yüksek faiz) piyasayı (fiyatları) kontrol etmeleri ve borç servislerini daha güvenceli ve yüksek primli hale getirme politikasından başka bir şey değildir.

Mesela bizde şimdiye değin, mevcut enflasyon hedeflemesi programı, temelde nihai hedef olarak önceden belirlenmiş enflasyon haddini almaktadır. Bu amaçla, hem kısa vadeli gösterge olarak hem de temel politika aracı olarak Merkez Bankası, kısa vadeli faiz oranlarını kullanmaktadır.

En kritik nokta ise Merkez Bankası’nın bu programda görev tanımı içinde dış dengeyi sağlamak diye bir ödevinin bulunmamasıdır. Piyasaya bırakıldığı takdirde kendiliğinden kurlarla birlikte dış dengeyi sağlayacak olan faiz oranları, Merkez Bankası’nca iç fiyat istikrarını sağlamak amacıyla kullanılmaktadır.

Bu program, dış dengeden farklı bir iç faiz dengesi yaratmış ve dış dengeyi sağlayacak kritik faiz haddinin çok üstünde faiz değerleri oluşmuştur. Dalgalı döviz kuru uygulanmasına rağmen, bu kadar yüksek cari açık vermemizin sebebi, uygulanan Enflasyon Hedeflemesi programı ile Dalgalı Kur Rejimi’nin çelişmesidir.

Doğal olarak bu durum, ekonomiyi dış şoklara aşırı hassas hale getirmiştir. Bu program, aynı zamanda, dışarıya her yıl milyarlarca dolarlık kaynak aktarırken, içeride de buradan beslenen bir finans oligarşisi ve bunun siyasi temsilcilerini yaratmıştır.

Şimdi Merkez Bankası ‘utangaçca’ bu garabetten vazgeçiyor. Dün TCMB, tarihi bir kararla faiz düşürmüş ancak banka sistemindeki likiditenin de iplerinin elinde olduğunu, borçlanma faizlerini yükselterek anlatmıştır.

YENİ BİR PARA SİSTEMİ YENİ BİR DÜNYA

TCMB aslında, fiili olarak- kendileri kabul etseler de etmeseler de- ‘enflasyon hedeflemesinden’ vazgeçiyor. Ama ‘enflasyon hedeflemesi’ yalnız bir para politikası adı değil, bir paradigmayı anlatıyor. Bunun için de bu paradigmanın yürütücüsü ‘yabancılar’ ve onların yerli temsilcileri şu sıralar TCMB’sına çok kızıyorlar. Ama onlar kızmaya devam edecekler.

Onları çok daha acı şoklar bekliyor. Çünkü dünya merkez bankaları yalnız enflasyon hedeflemesinden vazgeçmiyorlar. Dolardan da vazgeçiyorlar. Güney Kore Merkez Bankası, 13 yıldan sonra altın alarak rezervlerini çeşitlendirmeye devam edeceğini ilan etti.

Merkez bankalarının altın talebi yılbaşından bu yana devam ediyor. Şunu kabul edelim; Bretton-Woods sistemi ve dolara bağlı dünya ekonomisi çökmüş durumda. 1931’de Britanya, sterlinin altına olan bağımlığını kaldırdığında hem altın para sistemi hem de Britanya’nın imparatorluk günleri bitmişti.

Şimdi dolara bağlı kaydi para sistemi çöktü. Tabii onun ürettiği tüm vesayetçi siyasi sistemler de... Altın para sistemi çöktüğünde büyük kriz, dünya savaşı ile çözüldü. Ancak şimdi kriz savaşla değil, doğunun yeniden yükselişi ile çözülecek...

Vatan Gazetesi'nden Ali Ağaoğlu'nun yazısı 5.Sayfada

VATAN-ALİ AĞAOĞLU

Merkez ‘gamlı baykuş’ gibi...

AB Merkez Bankası Avrupa’da ılımlı bir büyüme öngörürken Türkiye Merkez Bankası, çok kötüye gidecek bir Avrupa ve ikinci dibi yapacak ABD bekliyor olmalı ki bu kadar agresif bir parasal genişleme mesajı verdi. Alınan önlemler adeta kriz kapıya dayanmış görüntüsü içeriyor.

Merkez döviz satış ihalelerine bugün başlarsa ve yabancılar Merkez’in alışılmadık kararlarına alışırsa dolarda 1.6750-1.69 bandına geri çekilebiliriz. Dövizde sinirlilik halinin devamında ise dolar kuru 1.7650’yi yukarı kırabilir.

Merkez Bankası’nın dünkü kararları piyasa katılımcılarının kafasını karıştırdı. Ekonominin yeni karar vericisi konumuna yükselmeye aday “Finansal İstikrar Komitesi FİK” toplantısının hemen ertesi günü “olağanüstü” toplanan Para Politikası Kurulu (PPK) çok önemli kararlar verdi:

1) Politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı yüzde 6.25’ten yüzde 5.75’e düsürüldü.

2) MB’nın gecelik borç alma faiz oranı yüzde 1.50’den yüzde 5’e yükseltilirken; borç verme faiz oranı yüzde 9’da sabit tutuldu.

3) Gerek görülen günlerde döviz satım ihaleleri yapılacak. MB döviz satısı yapma kararı aldığı günlerde, satımı yapılacak tutarı saat 11.00’da ilan edecek. (gereksiz bir belirsizlik!)

4) Bir kuruluşun haftalık repo ihalelerine verebileceği toplam teklif tutarı, ilan edilen ihale tutarının en fazla yüzde 20’si ile sınırlandırdı. (daha çok teknik bir düzenleme)

MB tüm bu kararlarını, “Bazı Avrupa ülkelerindeki kamu borcu sorununa ve küresel büyümeye iliskin endişeler giderek güçlenmiş ve Temmuz ayı Kurul toplantısında işaret edilen riskler belirginleşmiştir” tezine dayandırmış durumda. Daha doğrusu MB, dün bir basın toplantısı ile faizlerini değiştirmeyen ve “AB’de ılımlı bir büyüme” bekleyen Trichet’den çok daha kötü bir Avrupa ve ikinci dibe doğru giden bir Amerika bekliyor.

Aksi takdirde bu denli agresif bir “parasal genişleme” mesajı veren bir “politika karma(şa)sı” açıklamazdı. (Acaba PPK toplantısının normal zamanından 19 gün önceye alınmasında AB’nin 19 gün içinde durgunluğa gireceği beklentisi mi vardı?)

Alınan önlemler adeta kriz kapıya dayanmış, acil daralma var ve MB bunlara karşı önlem alıyor gibi. Hatta işler sanki daha da kötüye gidecekmiş. Bu nedenle, “Bankamız, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her türlü piyasa koşulunda piyasanın ihtiyacı olan likiditeyi sağlamaya, kuruluşlar arasında likiditenin dengeli bir şekilde dağılmasına gereken özeni göstermeye devam edecektir” diyerek bu politikalarını gerektiğinde daha da agresif olarak sürdüreceğinin mesajını veriyor.

IMF başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar ve yatırım bankaları tarafından “ısınan ekonomiler” arasında gösterilen Türkiye konusunda belli ki MB farklı düşünüyor.

Bir süreden beri bu sava katılmadığını dile getiren MB son kararlarıyla da “kendisiyle tutarlı” bir yol izlediğini ortaya koymuş oldu.

Ancak belli ki piyasa katılımcıları MB gibi düşünmüyorlar.

Eğer öyle olsaydı yüzde 5’e çıkan gecelik faiz ve yüksek kur ile birlikte döviz alışı değil, tam tersine satışı gelmesi gerekirdi. Gecelik faiz bandını borç alma faizi tarafından daraltırken MB’nin beklentisi de bu değil mi?

MB bir yandan faizleri düşürerek ekonominin daralmasının önüne geçmeye çalışıyor. Bankalara konulan yüzde 25’lik kredi artış “zımni limiti” sayesinde talebi kontrol edeceğini, edemediği kısım nedeniyle artmaya devam edecek cari açığa da “sıcak parayı” davet ederek çözüm bulacağını varsayıyor. Dünyada “ikinci dip krizi” çıkarsa bu senaryo çalışabilir. Hatta bu başarı Türk ekonomi yönetimini dünya literatürüne sokacak denli büyük bir başarı olur.

Ama ya dünyada ikinci dip tarzı bir kriz olmaz ve ekonomi büyümeye devam ederse ne olur? Duvara toslarız! O zaman başta cari açık ve enflasyon olmak üzere durum içinden çıkılmaz bir hal alır.

İşin kötüsü alınan kararları “geri çevirecek” çok zeki mekanizmalar da mevcut değil. Yapılabilecek tek şey kalır geriye. O da tıpkı Durmuş Yılmaz’ın ilk faiz indirimi sonrasında kısa sürede yine bir “olağanüstü PPK” ile faizleri orantısız bir güç kullanımıyla yükselttiği gibi arttırmaktan başka çare kalmayacaktır. O zaman da olan MB’nin kredibilitesine olur.

Kısa vadedeki piyasaya etkilerine gelince....

Dolar/TL kurlarında (paritede ne olursa olsun!) 1.7350 seviyesi kritik. Bu seviye ikinci kez test edildi! MB bugün döviz satım ihalelerine agresif bir miktar ve tutumla başlayacak olur ise aşılmayabilir! Özellikle yabancı yatırımcılar MB’nin alışılmadık kararlarına ‘alışacak olurlarsa’ yeniden 1.6750-1.69 bandına önümüzdeki hafta sonuna kadar dönebiliriz. Yok eğer ikna olmazlar ve dövizdeki sinirlilik devam edecek olur ise 1.7650’nin önü açılır. Bu seviye hayli kritik! Yukarı yönlü kırılırsa MB’nin ve piyasaların işi hayli zorlaşacak!

Bono tarafında aşırı bir alım gelmesini beklemek hata olur.

Yine de ben 8.30 bileşik seviyelerine kadar faizlerin gerilemesini ancak bu seviyenin uzunca bir süre korunmasını bekliyorum.

Kurlardaki tedirginlik ve güvensizlik devam ettikçe İMKB’deki (faiz düşüşleri bankalara yarar yorumlarına rağmen!) satışların uzun süredir dile getirdiğim 3.20 cent seviyesine kadar devam etmesini bekliyorum. Bu arada ABD’deki satışların devam ediyor olması da bu ihtimali güçlendirecektir!

Bugün Gazetesi'nden Osman Arıoğlu'nun yazısı 6.sayfada!

BUGÜN- OSMAN ARIOĞLU

Merkez proaktif davrandı

Açıklanan enflasyon rakamları, temmuz ayında her şeye rağmen, fiyatlarda yaşanan gelişmelerin Merkez Bankası beklentileri çerçevesinde olduğunu gösterdi.

Buna karşılık, dış piyasalardaki gelişmeler ve kurda meydana gelen hızlı artışın piyasalarda, beklenenin üzerinde bir durgunluk ve tedirginliğe sebep olabileceği düşünülmüş olmalı ki, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu dün olağanüstü toplanarak durum değerlendirmesi yaptı ve faiz koridorunu 1,5'tan 5'e çıkarmanın yanında politika faizinde de 50 baz puanlık bir indirime gitti.

Aslında başkanın bir önceki konuşmasından Merkez Bankası'ndan faiz koridorunu daraltması bekleniyordu ama politika faizinde indirime az ihtimal veriliyordu. Ancak yapılan açıklamada bunun bir nevi teknik düzeltme olduğu vurgusu yapıldı.

Son haftalarda yapılan açıklamalar ile iç talebi biraz yavaşlatma ve kuru biraz yukarıya çekme hedefi, açıklama dozajının iyi ayarlanamaması ile piyasalarda arzulanandan daha fazla tepki gördü.

Yaşanan bu endişeli havanın tekrar güvenli bir ortama dönüşmesi için Merkez Bankası PPK'nın olağanüstü toplantısına gerek oldu. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı geçen hafta piyasaların ateşini önemli ölçüde alan açıklamalarında, gerek görülmesi halinde faiz koridorunun daraltılabileceği sinyalini de zaten vermişti. Enflasyon beklentisine ilişkin aralığı da değiştirmemişti.

Çarşamba günü açıklanan enflasyon rakamlarının beklentiler doğrultusunda gelmesi ile politika değişikliği zamanının geldiğine karar vermiş olacak ki, daha fazla beklemeden bu kararlar alındı. Kararların ilk etkisi kurun biraz daha yükselmesi ve borsada düşüş olarak yansıdı.

Merkez Bankası yarından itibaren döviz satım ihalelerine de başlayacağını açıkladı ama bu ilk tepki kararların sürpriz olduğu anlamını taşıyor. Merkez Bankası proaktif tavra geçen yıl sonuna doğru başlamıştı. Şimdi bu tavrı devam ediyor.

Piyasaları izleyen değil, yönlendiren bir Merkez Bankası artık iyice netleşiyor. Piyasaların buna alışması gerekiyor.

Dünyada özellikle Avrupa'da kriz giderek derinleşirken, ABD'de devam eden durgunluk borçlanma limiti artırımı ile giderilmeye çalışılırken, Türkiye'nin, Sayın Başbakan'ın deyimiyle, krizi fırsata çevirmesi ve bu krizden daha güçlü çıkabilmesi şansı, içerideki tüm dengelerin hızlı bir şekilde bozulmasına neden olabilecek, enflasyon ve faizlerin tekrar yükselme trendine girebileceği bir yapı ile ıskalanmamalıydı.

Türkiye'de bir cari açık sorunu oluşmaya başladığının ve şayet önemsenmezse risk yaratabileceğinin aksini söylemiyoruz. Ama kur artışı yoluyla cari açığı önlemeye çalışmanın bedelinin ağır olacağını unutmamalıyız. İhracatımızın mevcut yapısında kur artışı, ihracatı artırma konusunda yeterli katkıyı sağlayamamaktadır. Bunun temel iki nedeni vardır.

Birincisi; ağırlıklı ihracat yaptığımız Euro Bölgesi firmalarının kur artışının tüm kazancının bizim ihracatçımıza bırakmaya müsaade etmemesi, yani fiyat ayarlaması yoluyla bir kısmının kendilerinde kalmasını sağlaması, ikincisi; ihracatımızın daha teknoloji yoğun bölümünde önemli ölçüde ithal girdi kullanıldığından, aynı oranda ithalat bedelinin de yükselmesidir.

İthalat ayağında bir diğer önemli konu, enerji ve ara malı gibi fiyat esnekliği son derece düşük mallar nedeniyle ithalat faturasının kabarmaya devam ederek, sorunun daha da kronikleşebileceğidir.

Bir yandan belli ölçüde bir büyüme ile devam ederken bir yandan da cari açığın artışını geriletecek kısa vadede; fon, ihtisas gümrüğü uygulaması gibi bazı tedbirlerin yanında, orta ve uzun vadede ihracatta yapısal değişimi sağlayacak risk sermayesinin daha fazla desteklenmesi, Ar-Ge, inovasyon ve markaya dayalı ürün yapısına geçilmesini sağlamalıdır. Bunun için yapılanı taklit etmek değil bir adım ötesini gerçekleştirmek anlayışı hakim olmalıdır.

KAYNAK: GAZETELER
YORUMLAR 3
  • kadir sert 12 yıl önce Şikayet Et
    özgür insan. çok anlıyordun anlatsaydın sağa sola çamur atmaktansa bizde bileydik aydınlanaydık sen gibi ekonomi prof. unun bilgilerinden.
    Cevapla
  • yorumlu yorum 12 yıl önce Şikayet Et
    :. bşbkn; ''ayağımız sağlam basıyor, kriz teğet bile geçmeyecek'' beyanına rağmen geçen haftadan bugüne endeks 58 bin puan seviyelerine düşüyor sonra 63 bin seviyelerine yükseliyor bugün ise 56 bin 925 seviyesine düştü...endekste 58 bin desteği kırılmış...cari işlemler açığının ulaştığı boyut sebebiyle tüketimin ekonomominin durağanlaşması (bşbkn ın deyimiyle israf değil verimlilk) kaçınılmaz zannedersem...
    Cevapla
  • metin sancak 12 yıl önce Şikayet Et
    hay ağızın bal yesin be abi!!!. ben de aynısınız diyorum da yok bu hükümet yaptıysa kesin doğrudur,bunlar yanlış birşey yapmaz mantığıyla "yola devam" edecekmişiz.KARDEŞİMM,KİM OLURSA OLSUN YANLIŞINA YANLIŞ DOĞRUSUNA DOĞRU DEMEKTEN ÇEKİNMEMELİYİZ.bu yapılanlar tamamen yanlıştı.merkez bankasının böyle bir yanlışı bakın ülkeyi kaç milyar dolar içeri soktu daha da sokacak.ÖNCEKİ MERKEZ BANKSASI BAŞKANI DAHA İYİYDİ
    Cevapla