Erdoğan'ı kopyalasak daha başarılı oluruz

500 milyar dolar için umutsuz değiller ama bürokrasi dertleri hiç bitmiyor. Erdoğan'a Türk markası deyip kopyalamak istiyorlar. Türk okulları ise onlar için yeni ticaret limanı!

Erdoğan'ı kopyalasak daha başarılı oluruz
Erdoğan'ı kopyalasak daha başarılı oluruz
GİRİŞ 20.07.2011 14:54 GÜNCELLEME 20.07.2011 14:54
Bu Habere 2 Yorum Yapılmış

Hakan GÖKSEL'in söyleşisi

Türkiye'nin 500 milyar dolar olan 2023 ihracat hedefinin hiç de imkansız olduğunu düşünmüyorlar... Siyasi istikrar ve diğer ülkelerle ilişkilerin sağlıklı tutulması ile 2023 ihracat hedefinin yüzde kaçı olursa olsun 'başarı' olacağına inanıyorlar...

Türkiye’nin yıllardır marka yaratma sevdasını, Başbakan Erdoğan'ın tek başına sağladığını söylüyor üstelik bunu ihracatçılar olarak her yerde tepe tepe kullanıyorlar...

Bürokrasiden o kadar yılmışlar ki, 'keşke Başbakanı kopyalasak da bütün bakanlıklara dağıtsak' diyorlar... Başbakandaki azmi enerjiyi bakanlıkların diğer kadrolarında da görmek istiyorlar...

Türkiye’de bürokrasinin üst kademelerinde bulunan bazı kimselerin ihracatı anlamadığını ya da idrak etmediğine inanıyorlar... İşletme körlüğü yaşayan bürokratlar ve işbilmezler ise tam bir sorun...

İhracatın başarısının temelinde siyaset olduğuna inanıyor 'Siyaset olmazsa Ticaret olmaz' sözünü kıyasıya savunuyorlar... Daha çok diplomasi daha çok ülke ile siyasi ve ticari ilişkilerin geliştirilmesini istiyorlar.. 

Yurt dışındaki Türk elçiliklerinin kapısından kovuldukları günü hatırlayıp yurt dışındaki Türk okullarının sadece eğitim ve kültür değil en büyük destekleri olduğuna şahit olmuşlar ve onlar için 'Bizim yurt dışındaki limanlarımız' diyorlar.

Haber 7 Ekonomi Editörü Hakan Göksel,  İstanbul İhracatçılar Birliği Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamülleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Mete ile ihracatçının sorunları beklentilerini konuştu.

Hükümet Türkiye İhracatçılar Meclisi ile bir çalışma yapıp 2023 için 500 milyar dolar ihracat hedefi koyduklarını açıkladı. Kamuoyunda hedef yankı buldu tartışıldı. İhracatçı olarak bu hedefin gerçekleştirebilirliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi tabi önünüze bir hedef koymalısınız ki o hedefi yakalamak için de bir takım çalışmalar yapmalısınız. Türkiye’nin bundan evvel hedefi yoktu. 2002 yılında Ak Parti hükümeti ile beraber o zamanki Bakan Kürşat Tüzmen başladık ve  hep hedeflerle yola çıkıldı. 36-40 milyar dolarlardan 130 milyar dolarlara kadar geldik…

Sonrasında da dünyada kriz patladı. Krizin patlamasıyla petrol, doğalgaz ve emtia fiyatlarındaki yüzde 30 yüzde 40’lık düşüşün ihracatımızı da  yüzde 30-40 düşürmesi gerekiyordu ama bu olmadı. Türkiye’de krizde 100 milyar dolar rakamının altına inmedi. Çok kısa bir süre sonra tekrar yukarıya doğru büyük bir hızla arttı bu sene beklenti 130 miyar doların üstünde bir rakam bekliyoruz.

Dolayısıyla ihracatımızın bu yönde dinamik bir yapısının olması hasebiyle bir program yapıldı 500 milyar dolar hedefi kondu. 500 milyar dolar bir hedefti. Bu hedefi yakalamak için de olmazsa olmazlarının bir programı yapıldı, bir çalıştay yapıldı. Çalıştay yaklaşık 1 buçuk yıl falan sürdü.

Hocalarımız nezaretinde ihracatçılarımızla teknik konular üzerine çeşitli toplantılar yapıldı. İkullanhracatta öngördüğü hedefi yakalayabilecek olan sektörler var ama yakalayabileceklerine inanmadığım sektörlerde var. Bu benim şahsi fikrim.

Sonuçta konjonktürde öyle bir hedefi yakalayabilmemiz için lokomotif sektörlerimizin mesela  otomotiv gibi, demir-çelik, elektronik gibi yüksek rakamlara ulaşması gerekiyor. Hedefler yakalanmaz mı, muhakkak yakalanır. Ama dünyada yaşanan krizler, Avrupa’nın durumunun bize getireceği sıkıntılar nelerdir, işin açıkçası bilmiyoruz!

Ama bir hedefimiz var 2023’te 500 milyar dolar! Türkiye 2002’den 2010’a yılına kadar 8 yıllık süreçli ciddi bir performans gösterdi. Rakam büyüdükçe bunun hızlı bir şekilde dönmesini beklemek bence yanlış. Ama Türkiye siyasi iktidarın istikrarı ile beraber,  komşu ülkelerdeki politikaları ile beraber bunu başarabilir.

2. SAYFAYA GEÇİNİZ!!!

YILLARDIR MARKA YARATMA SEVDASINI BAŞBAKAN SAĞLADI

Marka değeri siyasi iktidarla geldi diyebiliriz. Başbakanın son yıllarda ki çıkışı ve Türkiye’nin yıllardır marka yaratma sevdasını tek başına Sayın Başbakan sağladı.  Dolayısıyla ihracatçılar olarak biz bunu her yerde kullanabiliyoruz.

Hatırlarsanız Türk malı imajını yukarıya çıkarmak için bir sürü tanıtım grupları kuruldu, Turkquality projeleri vb ama hiç biri Başbakan yaptığını yapamadı Başbakan bence bu markaların hepsinin üstüne çıktı. Türk malı imajını inanılmaz bir şekilde ortaya koydu ve birçok ülkeden bu yönde de olumlu tepkiler gelmeye başladı.

Yurt dışında bu tip olumlu bir havanın bize yansımasının getireceği şeyler 500 milyar dolara bizi yakınlaştırır!

Sizce bu hedefin yüzde kaçı gerçekleştirilebilir?

Bence yüzde 70-80’i bile yakalanırsa, büyük bir başarıdır. Global kriz, Afrika’da yaşananlar, Ortadoğu’daki yangın… Her birinde kaynayan kazan var. Sonuçta biz son 8 yılda komşu ülkelerle beraber iş yaptık. Komşu ülkelerle münasebetlerimizi geliştirdiğimiz için ticaretimizi bir yere getirdik.

Ama birileri istemiyor… Önce Türkiye’nin eksenini kaydırdılar olmadı, şimdi komşularıyla ilişkilerini bozmaya uğraşıyorlar. Bunu da başarabileceklerini ben zannetmiyorum. Sonuçta Başbakan’ın o ülkelerdeki halk gözünde  bir sevgisi ve sempatisi var.

O ülkeleri yönetenlerle ilgili bir sevgi, sempati kesinlikle değil dikkat edin halk nazarında yani tüketim gruplarında böyle bir sempatinin oluşması, ticaretimizi devam ettireceği gibi kat kat da artıracaktır. Ama burada tabi olmazsa olmazlarımız var.

500 milyar dolar hedefiyle ilgili bizim söylediklerimiz ve hükümet programı çerçevesinde ihracata dayalı bir büyüme ve cari açığın kapatılması yönünde sanayiciye eğer iyi kulak verilirse muhakkak bir hedef yakalanır ama bu hedef %100 olur %80 olur %70 olur… Yakalanacak olan hedefin yüzdesi ne olursa olsun bence büyük başarı olur.kullan

BAŞBAKANI KOPYALASAK İLGİLİ BAKANLIKLARA DAĞITSAK DAHA BAŞARILI OLURUZ

Türkiye’nin alt yapısı bu hedefe hazır mı? Siz ihracatçılar olarak bu hedeflere ulaşmak ihracatçı tarafından bu alt yapıya, yani yeterli alt yapıya sahip misiniz?

Şimdi alt yapıya bir defa beyin olarak sahip olmamız lazım, takım olarak sahip olmamız lazım. Sayın Başbakan ‘Türkiye’nin sanayicisine, işadamına, bürokratının sahip çıkması gerektiğini her platformda söylüyor. Geçenlerde bir televizyon programında da söyledim. Biz Sayın Başbakanı ilgili bakanlıklara kopyalasak, onların da üstünde böyle bir çalışma yapsak bence çok daha başarılı oluruz.

Çünkü Başbakan’ın gölgesinde kalmış veya arkasında kalmış bakanlıklarını yürüten ama insanların onlardan çok farklı şekilde hizmet beklediği, birçok sektörde veya ilgili bakanlıklardaki hizmetler ihracatçının istediği hızda yürümüyor.

Dolayısıyla bu ‘ustalık dönemi’nde herkesin eteğinde ki taşları döküp ihracatçıya, sanayiciye onların istediği şekilde hizmet verme noktasında baş başa verip asgari müşterekte birleşip, olmazsa olmazları ortaya döküp sorunları çözdükten sonra başarılmayacak hiçbir şey yoktur.

BÜROKRASİDE KISIR ÇEKİŞMENİN FATURASINI İHRACATÇI ÖDÜYOR

Bürokratik yapıyı, ihracatçıyla yani özel sektörle aynı düşündürtmeyi bırakın ama asgari müşterektir birleşmek durumundayız. Fikirlerimiz ülkenin ve toplumun menfaatine olduğu sürece siz (A,B,C) grubu hangi siyasi görüşe sahip olursanız olun, eğer bir koltuğu size vermişlerse o koltuğu halkın hizmetine, milletin hizmetine döndürmek için elinizden gelen gayreti sarf etmelisiniz. Ama maalesef bürokraside hala kendi içerisinde kısır çekişmelerin faturasını ihracatçı sanayici ödüyor.

Yani biz geçmiş yıllarda birçok siyasi liderin de hep bürokrasiden dert yandığını biliyoruz. Belki bizler sivil toplum kuruluşları olarak çok daha fazla ses çıkartıyoruz. Yaşadığım gördüğüm bir şeyleri içime sindiremiyorum. Sonuçta ülkenin geleceği, milletin menfaati için fedakârlık yapıyor, hizmet ediyoruz.

Bu hizmeti hiçbir menfaat beklemeden yaparken muhatabınız memur maaşını alıp size hizmet vermiyorsa insanın ağrına gidiyor. İşsiz kalan binlerce insan arıyor, bir sivil toplum kuruluşu başkanısınız işe girmek için hatır gönül ilişkisini kullanılıyorsa burada yaşanan süreci görmek gerek. ‘Daha iyi olamaz mı, olur tabi’ diyoruz ama bürokratik engellerden dolayı olmuyor, tıkanıyor.

Çünkü hep bakana yakın veya bakanın boş anını yakalayamıyorsunuz. Bürokrasi bunu da biliyor. Dolayısıyla sizi o an ertelediği zaman bir daha bakana ulaşamayacağınızı biliyor sonuç olarak konunun çözümü için hızlı bir süreç işlemiyor.

Bir yıl alan sorunlar var. Yani bir yıl diyorum, bakın yani bu bizim için inanılmaz şeylerdir. Anlattığımız zaman bazen insanlar diyor ki ‘gerçekten ihracatçılar bunları yaşıyor mu?’  Evet gerçekten yaşıyoruz.

3. SAYFAYA GEÇİNİZ!!!

SİYASET OLMAZSA TİCARET OLMAZ

Türkiye için dünya pazarlarında etkin bir ihracat aktörü denilebilir mi?  Cumhuriyet tarihinden bu yana baktığımızda ihracatça büyük yol kat edildi. Komşularla sıfır sorun politikası ile yeni pazarlar açtı Ortadoğu bir tarafa diğer ülkeler içinde Türkiye’nin nasıl bir imajı var. İhracatçılar olarak nasıl algılanıyorsunuz nasıl bir imajımız var dışarıda?

Şimdi her geçen gün Türk malı imajının ortaya konması için birçok sektör çabalıyor. Bizim sektörümüz  çok fazla ‘private label’ yapan bir sektör değil. Yapılan sektörler malumunuz. Ama arkadaşlarımız yok mu o sektörlerde de, var!

Son yıllarda Türk malı imajının konması tüketim grupları tarafından Türk ürünü alma talebi ortaya çıkmasıyla ilerliyor. Her zaman şunu diyorum siyasi ilişkiler düzgün olmadığı takdirde ticari ilişkilerde düzgün yürümüyor. Eğer bir ülkeyle siyasi ilişkiniz düzgün değilse ticaretiniz de gelişmez. Mümkün değil büyütemezsiniz.

Özetle siyaset olmazsa ticarette olmaz…

Kesinlikle olmaz uluslararası ticaretten bahsediyoruz. Hiçbir ülke sizinle komşuluk veya dostluk ilişkisini düzgün yürütmediği bir ülkeyle ticaret, alışveriş yapmaz, yapmayı da istemez. Hepsi karşılıklı, kazan kazan ilkesinde yürümesi lazım. Siz hep kazanmayı hedeflerseniz karşınızdaki ülke de sizden bir şeyler kazanmak isteyecektir. Bu perspektiften düşündüğümüz zaman siyasi ilişkilerimizi çok iyi tutmalıyız.

Devleti yöneten üst kademe Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, bakanlarımız devamlı ülke seyahatlerinde çok faydalı ve olumlu gelişmeler oluyor. Sonuçta yüz yüzden utanıyor. Bu bir nezakettir. Siyasi ilişkinizi, dostluk ilişkinizi geliştiriyorsunuz, sonuç olarak ticari ilişkileriniz de gelişiyor. Sorunlar ufak tefek de olsa ticarete engel teşkil ettiği için kaldırma yoluna gidiyorsunuz.

İhraç ürünlerinde kalite olarak dünya ile yarışabiliyor muyuz?  Dünyada ihracat aktörü var. Nasıl bir durumdayız? Dünya ile yarışabiliyor muyuz?

Türk’ün yapamayacağı, başaramayacağı bence hiçbir şey yok. Sonuçta biz bir şeyi azmediyorsak kafamıza koymuşsak bunu başarmamamız için hiçbir sebep yok. Türk milleti akıllıdır, cesurdur. Türk milletinin ne kadar akıllı olduğunu her türlü platformda söylüyoruz.

Türk milleti neyi ne zaman yapacağını kime ne zaman güven vereceğini destek vereceğini çok iyi biliyor. Bugüne kadar insanları yönlendirme noktasında batıdan, doğudan ülkeyle ilgili farklı yorumlar olsa da milletimiz bu tip çekişmelere kesinlikle meydan vermemiştir. Doğru bildiğini ortaya koymuştur.

Siyasi başarılar arkasından ekonomik başarıları getiriyor. Maalesef bir dönem maalesef diyorum birileri öksürse Türkiye’de kriz olurdu. Ama şimdi dünya yanıyor, diyoruz ki buralarda kriz var, bize de sıçrayabilir. İster istemez tabi ki bu dünyanın içerisindesiniz. İş yapıyorsunuz…

Marka değeri olan çok fazla ürün satmıyorsunuz. Sonuçta sizin söylediğinize geliyorum. Dünya markası ürünler satmıyoruz. Ama gerçekten istenilen kalitede, daha esnek ürün yapma kabiliyeti olan firmalarımız var.

Türk milletinin sanayicilik ruhu belki son 30-40 yıldır hızlı bir şekilde Rus kapısının açılmasıyla beraber gelişmeye başladı. Daha evvel Türkiye’de sanayicilik yapan kuruluş sayısı da kişi sayısı da belliydi.

Kapıların açılmasıyla, Anadolu’da ki insanlarımıza bir takım desteklerin verilmesiyle Anadolu insanının kendine olan güvenini ortaya koymasıyla bu yol alındı.

4. SAYFAYA GEÇİNİZ!!!

TÜRK OKULLARI EN BÜYÜK DESTEĞİMİZ 

 Türk okullarımızın çok büyük desteği var. Her geçen gün kendini hissettirmeye başlıyor. Bunu söylemeden geçemeyeceğim. Geçen hafta ödül törenimiz vardı. Türk okullarına, olimpiyatlara ödül verdik.

Tabi bunu anlamak için 50 sene 100 seneyi görmek lazım. Bizler gidip Türk malına ve Türklüğe olan ilgi ve alakayı oralarda görüyoruz. Bunlar bir şeyleri yapmakla oluyor. Oralarda Türk bayrağını dalgalandıran okullarımız var.  Gerçek bir Türk imajı diyorum onlar için. Hani dünya çapında markamız yok diyoruz ama bence okullar gerçekten dünyada bir Türk markası.

Bir batılıya her ürünü yaptırma şansınız yok. Bir ürün istediğiniz zaman batılı şirket aylarca bekletebiliyor. Ama bir Türk çok pratik zekası ile çabuk karar verip kaliteli ürünü üretebiliyor. Bu bağlamda sizin söylediğiniz sorunun cevabı da bu olsa gerek. O yüzden de başarı arkasından geliyor.

ONLAR BİZİM YURT DIŞINDAKİ LİMANLARIMIZ

Okul vurgusunu sık yapmanızdan anlıyorum ki sadece eğitim ya da kültür değil aynı zamanda ticaret elçileri…

Onlar bizim yurtdışındaki limanlarımız diyorum. Türk ihracatçısının, Türk işadamının sığındığı limanlar. Son zamanlarda sayın bakanın büyük çabası, özverisiyle ticaret müşavirlerimizde inanılmaz değişiklikler olmaya başladı.

Yeni ticaret müşavirleri ve fikirlerde büyük değişimler var. Eskiden büyük elçilerin kapısına gidip de onlardan bir istekte bulunmanızın mümkünatı yoktu. 

Çünkü orada farklı bir dünya vardı ben bunu bizzat yaşadığım için diyorum. Ticaret Odası Başkanı olarak büyükelçiliklerin kapısından kovulduğum günleri biliyorum.

Allah bugünleri gösterdi.  Sonuçta Türk okullarını hep söylüyoruz bu limanlar gerçek limanlar. Geçenlerde yine bir kanalda Tarzanya eski Cumhurbaşkanı konuşma yapıyor, 85 yaşında beyefendi. Oğlu Türk okullarında okumuş şimdi Tarzanya’nın Milli Savunma Bakanı olduğunu söylüyordu.

Düşünün Türk okullarında okumuş Türkiye’ye gelmiş Türk kültürünü bilen, Türk dostları olan,arkadaşları olan… Bunları söylerken tüylerim diken diken oluyor. Çünkü bu bir duygu seli! Bunu yaşamak, görmek, hissetmek lazım…

Çünkü bu işi yapan öğretmenlerimizin hangi özveriyle yaptığını biliyorum, hangi fedakarlıklarla yaptığını biliyorum. Çocuklarını alıp Afrika’da zencilerle beraber arkadaşlık yaptırdığında oradaki zenci diyor ki ‘bu nasıl beyaz?’ diyor. ‘Böyle bir beyaz olamaz. Evladı benim evladımla arkadaşlık yapıyor. Adam benimle oturup aynı sofrada yemek  yiyor. Bu farklı bir beyaz’ diyor.

Dolayısıyla bu Türk milletinin cana yakınlığı, sıcaklığı, samimiyeti, dostluğu Türk okullarının da başarısını ortaya çıkartıyor. Bu okulların ayakta kalması, büyümesi için kimin emeği geçiyorsa Allah razı olsun diyoruz onlara.

5. SAYFAYA GEÇİNİZ!!!

Cari açık sorunumuz var. İhracatın arttığı kadar ithalat rakamları da artıyor. İhracatın içerisinde ithal girdiler de söz konusu. Tedbirler alınıyor. Özellikle cari açık konusunda ihracat silah gibi ön plana çıkıyor. İhracat ne kadar artar ve ithalatın önü ne kadar kesilirse bu açık için çare oluyur. Siz cari açığın çözülmesi için neler düşünüyorsunuz?

Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Takımın kaptanı Sayın Başbakanımız… Hep oraya geliyorum sonuçta bu başarıda en büyük pay sahibi ‘O’ olduğu için söylüyorum onu. Aynı sıcaklığı, aynı hissiyatı ilgili bakanlıkların da taşıması ve koşuşturmayı aynı şekilde yapması lazım.

Sinerjinin altındaki müsteşarına, müsteşar yardımcılarına, genel müdürlerine yansıması lazım. Bu bir takım oyunu. Sektörler olarak sıkıntılarımızı, sorunlarımızı ilgili bakanlıklara, ilgili kurumlara iletiyoruz.

Bunların çözüm noktasında yine bürokrasi ile ilintili olarak söyleyeceğim. Ortaya ilgili rakamlar koyuyoruz. Kendi sektörümden örnek verim ben size. Dünyada şeker fiyatları Londra borsasından tayin edilir. Siz de o fiyatlar üzerinden işlem yapmak durumundasınız.

Şimdi Türkiye’de ki sanayici dünya borsa fiyatlarından şeker alamıyor. Yüzde 17,-20’lere varan farkla şeker alıp, ihracat yapıp nasıl bu ülkeye katma değer yaratacaksınız? Biz Türkiye’de dünya borsa fiyatlarından şeker alıp da ihracat yapamıyoruz ki katma değeri yaratalım. 

Bunu ilgili bürokrat arkadaşımıza söylediğimizde ‘maalesef’ diyor. Ya böyle bir şey olur mu? Sanayicisiniz dünya ile rekabet edeceksiniz dünya piyasalarından fiyatlı hammaddeyi temin edemiyorsunuz.

220 ülkeye ihracat yapan sektörümüz var. Böyle bir ülke çeşitliliğini, ülke sayısını başka sektörlerde  bulmanızın imkanı yok. Şimdi katma değer yaratıyor mu, artısı var mı? Aşağıdan yukarıya doğru, tarladan, sanayiye bir istihdam grubu oluşturuyoruz. Bunu incelediğiniz zaman burada duyarsız kalınmasını ben anlayamıyorum.

Eğer cari açığa olumsuz bir etkimiz varsa tabi ki söylediklerimiz yanlış olur. Ama tarlada ki hammaddeyi alıp işleyip sanayiye yönelik katma değer yaratıyorsak, bunun ambalaj sektörü de dahil olmak üzere birçok sektöre iş sahası yaratıyorsak, bunu alıp kitap olarak mı okursunuz, inceler misiniz veya ‘bu benim işimdir, bu ülkede bir grubun başındayım, burada bu ülkeye nasıl bir faydam olur‘ deyip benim gibi konuşursan, düşünürsen çağırırsın bizi ‘arkadaş bizim şu kadar zararımız oldu 10 milyon dolar. Ama öbür tarafta siz bana ne gibi bir katma değer sağlayacaksınız’ dersin. 

Ülkenin sanayicisine aynı şartlarda rekabet ettirme hakkını vermesi lazım. Bunu vermediğiniz zaman siz cari açığı nasıl kapatacaksınız? Biz sorunlarımızı kime ilgili bakana anlatıyoruz. Önce Kürşat beydi, şimdi Zafer Bey! Bakana gidiyorsunuz açıyor telefonu, söyledim diyor ama olmuyor. Sonuç kötü oluyor, ilgili bakanla da kötü oluyorsunuz veya bakan da bir başkası ile kötü oluyor.

Şayet cari açığı kapatacaksa o zaman eline yetki vereceksiniz. Akla mantığa yatkın bu sektörün sorununa çözüm ve katma değer yaratıyorsa bunu niye çözmüyorsunuz. Bunu çözmüyorsa o bürokratı o koltukta oturtmayacaksın.

Sizce neden çözmüyorlar ya da çözemiyorlar?

İş bilmezlik diyorum sonuçta işletme körlüğü yaşayan insanlar vardır. Bazı insana yemek kitabından yemek tarifi yaparsınız aynı lezzeti tutturamaz. Ama onu işte eli yatkın bir aşçıya verirsiniz müthiş olur. El lezzeti dediğimiz şey ona girer.

Bu işletmelerde de bu vardır. Şimdi bir şekilde o kurumun başına gelmiştir. Ama işletme körlüğünü yaşıyor. Siz dışarıdan bunu görüyorsunuz. Çok basit rakamlarla söylüyorum. Türkiye’de kullandığımız teşvikli şeker 169 bin ton’dur. Dediğimiz rakam 62 dolar dünya piyasa fiyatlarından farklı bir fiyat olarak bizden alınıyor.

Bu her ton başına yaklaşık 10 milyon dolar yapıyor. Düşünün bu 10 milyon dolar dediğimiz rakam çok büyük bir rakam değil. Ama siz girdi maliyetleri ile hesapladığız zaman matematiksel olarak yüzde 10-20 daha yüksek şeker fiyatı olması rekabetçi olmanızı engelliyor.

Sonuçta sanayici matematik hesabı yapıyor burada. Şimdi siz 10 milyon dolar kaybettiğinizi veya 62 doları hangi amaçla alıyorsunuz bilmiyorum. Bana göre tamamen mantık dışı bir para tahsilatı yapıyor.

Şu anda dünya şeker borsası fiyatları iç piyasa fiyatlarını da yakalamış vaziyette. 800-900 dolara gelmiş şekerin tonu. Teşvikli şekerle inanılmaz paralar kazanıyorlar. Peki kardeşim burada bu ülkeye istihdam yaratan, ihracat yapan bir sektörün 10 milyon dolar fedakarlığının karşılığında siz ne yapıyorsunuz?

Bakın biz bir hesap koyduk dedik ki ‘ihracatımız en az 500 milyon dolar artar’.  Çok basit bir tarafta 10 milyon dolar diğer tarafta 500 milyon dolar daha ihracatımızın artacağını ortaya koyduk.

Peki 500 milyon dolarda 10 milyon dolar yüzde kaç eder. Yüzde 2 eder. Devlet dolaylı vergi olarak 500 milyon dolarlık bir artışta zaten, bu 10 milyonlarca doları sanayicinin sırtından ama istihdamdan ama işçiden dolaylı olarak zaten tahsil ediyor.

Şimdi bunu göremeyen bürokrata biz bunu açtık, yazdık, okuduk, verdik. Dedik ki bak bu böyle eğer biz aynı gemideysek bunu yaparsanız, devlet zaten buradan kazanır.  Devletin kaybı olmaz buradan dedik anlatamadık. Dolayısıyla bu çok basit bir örnekti. Canlı, rakamlı, ispatlı bir örnekti.

Diğer sektörlerin de sorunları masaya yatırılmalı doğrudur yapılması gerekiyor. Masaya yatırdıktan sonra şahlanması gerekiyor. Masaya yatırdığında neşteri vuracaksın, çözümü bulacaksın. Bunları yapmazsanız masadan kalkmazsınız yani yatan rahatını bulur oradan kalkmaz.

Yani bunlar gerçekten Türkiye’nin çok basit çözebileceği, ama dediğim, dayandığım nokta bürokratik engeller olduğu için, mantığı almadığı için insanın onun gözlüğünde orda bir kurum var onu idare etmek. Hayır o kurumun ülkeye olan katkısını bunu bir kısır döngü olarak düşündüğün zaman, zincir dalgaları olarak düşündüğün zaman herkes birbirine zincirleme olarak bağlı. 

Şöyle bir cümle kurabilir miyiz? Türkiye’de bürokrasinin üst kademelerinde bulunan bazı kimseler ihracatın ne demek olduğunu tam olarak bilmiyor ya da idrak etmiyor…

Her şeyi diyebilirsiniz bu söylediğiniz hani çok güzel bir kelime olarak bunu söylüyorsunuz. Bence ihracat bir ders olarak yer almalı. Ekonomi bakanlığına cari açığı kapatmak üzere görev verilmiş.

Sayın Bakanında bunu en iyi şekilde yapacağına inanıyorum. Netice de o da bir iş adamı ama şöyle söyleyeyim, olmazsa olmaz masaya yumruğu vurmak ve yaptırmak. Eğer yaptırım gücünüz yoksa Sayın Bakana böyle bir yetki verilmezse bunu çözmesinin imkanı yok. Yetki ile donatacaksınız, matematiği ortaya koyduğunuz zaman bunun karşısında hiçbir bürokratın durmaması lazım. Ben hep şunu söylüyorum. Bürokrasiye geçen memurda en az 3 yıl 5 yıl özel sektörde çalışmışlık şartı aranmalı…  

SÖYLEŞİNİN İKİNCİ BÖLÜMÜ YARIN...

YARINKİ KONULAR:

hakan.goksel@haber7.com

HABER 7

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 2
  • AHMET GÖREN 12 yıl önce Şikayet Et
    enerji, enerji. yeter ki şu enerji ihtalatını durduralım, bakın bakalım neler değişiyor, petrol, doğalgaz, bunlara ülkemizin çok parası gidiyor, oralara giden paralarımız üretime dönüşse, arge çalışmasına dönüşse, teknoloji ithalatımızda duru, sonra ürettiğimiz satması kolay, pazar çok dünyada :)
    Cevapla
  • İbrahim Dursun 12 yıl önce Şikayet Et
    İHRACAT ARTIŞI BU HIZLA GİDERSE NEDEN OLMASIN!. İhracat artışı 8-10 yılda yaklaşık 4 misli aratarak bu seviyeye gelmişse, bu hızla artarak bekelenen seviyeye gelmesi, neden olmasın?!Çalışana Allah cc verir!VesSELAM
    Cevapla