Babacan bankacılığa Nasrettin Hoca tavsiyesi

Denizli Anemon Oteli'nde düzenlenen 39. Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısının açılış konuşmasını yapan Ali Babacan, bankacılık sektörüne söz geldiğinde Nasrettin Hoca tavsiyesinde bulundu.

Babacan bankacılığa Nasrettin Hoca tavsiyesi
Babacan bankacılığa Nasrettin Hoca tavsiyesi
GİRİŞ 13.02.2010 11:13 GÜNCELLEME 13.02.2010 11:13

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, hükümet olarak oluşturdukları güven ortamı ve ülkenin uluslararası arenadaki itibarının en önemli değerleri olduğunu söyledi.

Denizli Anemon Oteli'nde düzenlenen 39. Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısının açılış konuşmasını yapan Babacan, İç Anadolu Bölgesi için Konya, Güneydoğu Anadolu Bölgesi için de Şanlıurfa'da düzenledikleri bölgesel Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantılarının üçüncüsünü Ege Bölgesi için Denizli'de düzenlediklerini ifade etti.

İzmir, Aydın, Muğla, Afyonkarahisar, Kütahya, Uşak, Manisa ve Denizli'den valiler, belediye başkanları, ticaret ve sanayi odaları, borsalar ve üniversite rektörlerini bugün tek çatı altında bir araya getirdiklerini dile getiren Babacan, toplantıda 7 bakanın yanı sıra 10 bakanlıktan karar verici konumdaki üst düzey yöneticilerin, bölgenin sorunlarını dinleyeceğini ifade etti.

''Hükümet olarak her türlü kararımızda her türlü tasarrufumuzda istişareye ve toplumsal uzlaşmanın tesisine büyük önem atfediyoruz'' diyen Bakan Babacan, ekonomik, siyasal ve sosyal konuların, toplumun tüm taraflarınca sahiplenilmesinin, aldıkları kararların uygulanabilirliğini kolaylaştırdığını ve bu kararların ömrünü uzattığını düşündüklerini dile getirdi.

Politikalarını katılımcı demokrasi anlayışı içinde oluşturduklarını, Mayıs ayından bu yana bir çok sektör ve kesimin sorunlarını dinlemek üzere bir araya geldiklerini, burada gündeme getirilen sorunların imkanlar ölçüsünde çözüme kavuşturduklarını dile getiren Babacan, bugün de toplantı sonrası Ankara'ya giderek gerekeni yapacaklarını ifade etti.

''EFELER DİYARI, EGE BÖLGESİ''

Ege Bölgesi'nin bereketli topraklar üzerinde, doğal ve kültürel zenginliklere, jeopolitik avantajlara sahip bir bölge olduğunu belirten Babacan, Kurtuluş Mücadelesi'nde destanlar yazan Efeler Diyarı Ege Bölgesi'nin, Cumhuriyet tarihi boyunca ulusal kalkınmada çok önemli roller üstlendiğini ifade etti. Babacan, şöyle devam etti:

''TÜİK'in en son verilerine göre Ege Bölgesi'ndeki 8 ilimiz, Türkiye'deki her 100 liralık katma değerin 14 lirasını oluşturuyor. Sanayi üretiminin 2008 yılında yüzde 11'i Ege Bölgesi'nde gerçekleştiriliyor. Ülkemizin toplam ihracatının yüzde 10'unun biraz üzerindeki bölümü, bu 8 il tarafından yapılıyor.

 Global ekonomik krizden, Avrupa'da yaşanan durgunluktan Ege Bölgemiz, özellikle ihracata yönelik üretim yapan tesisler olumsuz etkilendi.

Geçtiğimiz yılın son üç ayından itibaren ihracat rakamlarında toparlanma görüyoruz. Şöyle bir mukayese edecek olursak, bu 8 ilde 2009 son üç ay ihracat rakamı, 2008 son üç ayına göre yüzde 5 arttı.

 TİM verilerine göre Ocak'ta da yine 8 ilimizin toplam ihracatı, önceki yılın Ocak'ına göre yüzde 15 artış gösterdi. 855 milyon dolara kadar düşen ihracat, bu sene 984 milyon dolara çekildi.

Küresel kriz döneminde aldığımız önemli tedbirlerden biri de yatırımlara uyguladığımız teşvik programı. Türkiye genelindeki sonuçlarını geçtiğimiz günlerde açıkladık.

Ege Bölgesi'ne bakacak olursak, sonuçlar yine oldukça iyi. Teşvik uygulamamız henüz yeni olmasına rağmen Temmuz-Aralık döneminde 8 ilde 237 yatırım için teşvik belgesi düzenlendi. Yatırım toplamı 1 milyar 700 milyon lira tutarında.''

GÜVEN VE İSTİKRAR

Bakan Babacan, görevde bulundukları 7 yıllık süreçte sürekli olarak ekonomide başarının temel faktörünün, güven ve istikrar olduğunu vurguladıklarını, güven ve istikrarı sağlamak için son derece hassas, kararlı bir duruş sergilediklerini söyledi.

Bir ülkenin ne kadar doğal kaynağa sahip olursa olsun, hazırdaki varlıklar bakımından ne kadar zengin olursa olsun, güven ve istikrara sahip değilse istenen başarının elde edilemeyeceğini ifade eden Babacan, şöyle devam etti:

''Biz işte bu yüzden ekonomi anlayışımızda politikalarımızda popülizme asla prim vermedik, bir işin doğrusu neyse onu yaptık.

Yatırımcımıza, üreticimize, halkımıza, önlerini geleceği daha iyi görebilmelerini sağlamak için sağlam bir güven ve istikrar zemini oluşturarak hedefler koyduk, ulaştık, sözler verdik yerine getirdik.

Biliyoruz ki güveni oluşturmak zahmetlidir, vakit alır, ağır ağır oluşur. Güvenin, itibarın nasıl oluştuğunu en iyi iş dünyası anlar.

Güveni kaybetmek de çok kolaydır. Yılların birikimini bir haftada, bir gecede yitirirsiniz. Bizim hem hükümet olarak oluşturduğumuz güven, hem Türkiye'nin uluslararası arenadaki saygınlık ve itibarı en önemli değerlerimizdir.

 İtibarı olmayan, güven sağlanmayan bir ülkenin kaynakları mevcut varlığıyla sınırlıdır. Güven ve itibarı sağlarsanız, dünyanın kaynakları sizin emrinize sunulur. Bunu Türkiye olarak fiilen yaşadık, gördük.

'Türkiye bu krizden en az etkilenen ülkelerden birisi olacaktır' dedik. Krizden en hızlı çıkacak ülkelerin başında da Türkiye yer alacaktır' dedik.

Bunu bugün pek çok uluslararası kuruluş teyit ediyor. Dünya Bankası, IMF, AB raporlarına bakın, '2010'da en hızlı büyüyecek ekonomi Türkiye ekonomisi olacak' diyor. Bu raporlar, 'Gelecek 40-50 yılın dünyada en önemli ekonomilerinden biri Türkiye olacak' diyor ve bunu krizin ortasında diyor.''

 Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ekonomi alanında yaptıkları çalışmaların dörtte birini ABD'nin, İngiltere'nin yapması halinde bugünkü küresel krizle karşı karşıya kalınmayacağını söyledi.

Denizli Anemon Otel'de başlayan Ekonomi Koordinasyon Kurulu 39. Toplantısı'nın açılışında konuşan Babacan, 2002 seçimlerinden hemen sonra başta ekonomik olmak üzere pek çok konuda yapısal reformları süratle uyguladıklarını, bunu Türkiye'nin özlemini duyduğu medeniyet seviyesine çıkabilsin diye yaptıklarını belirtti.

İktidarları döneminde Türkiye'nin ekonomide tarihi bir dönüm noktası yaşadığını, bu dönüşümün sosyal hayatın her safhasında Türkiye'nin her köşesinde hissedildiğini, fert başına milli gelirin 3 bin 500 dolar iken 10 bin doların üzerine kadar çıktığını, kamu maliyesi alanında Türkiye'nin pek çok ülkenin gıpta ettiği bir başarıya ulaştığını vurguladı.

Göreve geldiklerinde ülkenin çok yüksek borç yüküyle karşı karşıya olduğunu, faizlerin çok yüksek, Hazinenin borçlanma faizinin yüzde 66, maksimum borçlanma vadesinin 9 ay olduğunu, bugün ise çok daha normal bir ekonomik konjonktürün hakim olduğunu anlatan Bakan Babacan, faizlerin, enflasyonun tek hanelere girdiğine işaret etti.

Türkiye'nin küresel kriz konusunda dayanıklılığını artıran en temel unsurlardan birinin 'Bütçe disiplini' olduğunun altını çizen Bakan Babacan, şöyle konuştu:

''Son haftalarda yoğun şekilde AB'ye üye, hatta bırakın AB'ye üye olmayı, avro bölgesinde ülkeleri görüyorsunuz. Avro bölgesindeki ülkeler ne yapıyorlar? 'Acaba borçlarımızı nasıl ödeyeceğiz, bu borçların artışını durdurabilmek için borçların trendini tersine çevirmek için neler yapmamız gerekiyor' diye bocalama halindeler. Bizim 2003-2004-2005-2006 döneminde arka arkaya çok yüksek faiz fazlamız oluştu. Bugün Portekiz'in İspanya'nın ortaya koyduğu planlar, bizim o dönemlerde ortaya koyduğumuz performansın yanına yaklaşacak planlar değil. Çünkü kolay değil. Büyük bir kararlılık meselesi. Ciddi bir siyasi irade meselesi. 'Ne olursa olsun, doğruyu yapacağız' demenin sonucunda elde edilen başarılar bunlar.''

Bankacılık sisteminde yaptıkları reformların istisnai şekilde Türk finans sistemini krizden korunaklı hale getirdiğini vurgulayan Babacan, bunun nedeninin işi sıkı tutmak olduğunu, sağdan soldan esen rüzgarlardan karar almadan işi sıkı tuttuklarını dile getirdi.

BANKACILIK SEKTÖRÜNDE NASRETTİN HOCA'NIN TAVSİYESİ

Özellikle bankacılık sektöründe, Nasrettin Hoca'nın tavsiyesi 'Ne yapacaksan testi kırılmadan yapacaksın' olduğuna dikkati çeken Babacan, testi kırıldıktan sonra bir fayda olmadığını, kendilerinin de testi kırılmadan her şeyi yaptıklarını kaydetti. Bankacılık sisteminde bugün yeni bir şeyler söylüyorlarsa, testiyi kırmadan adım atmak istediklerinden söylediklerini belirten Babacan, şöyle devam etti:

''İşin iyi olduğu dönemde bu zor tedbirleri alırsınız. İşler zaten bozulduktan sonra tedbir alacak zaten ne ortam oluşur, ne de o cesaret oluşur. İşler iyiyken kötü günler için tedbir almak gerekir. O günlerde yaptıklarımızın dörtte birini ABD yapsaydı, eğer İngiltere yapsaydı, bugün böylesine küresel krizle karşı karşıya kalmazdık. En basitinden biz Mortgage yasamıza yüzde 25'lik bir ön ödeme şartı getirdik. Çok itiraz edildi. 'ABD'de bile böyle bir şey yok' dediler. Bu işin sıhhati için gereklidir dedik.  Bu yüzde 25 oranı ABD'de uygulansaydı, dünya böylesine küresel bir krizle karşı karşıya kalmazdı.''

Küresel krizin etkileri azalmaya başladığında, yepyeni bir dünyayla karşı karşıya kalınacağını, çok ciddi kamu açıklarının oluşacağını ve bu ülkelerde büyümenin düşeceğini kaydeden Babacan, dünyanın en önemli kuruluşları analistlerinin Türkiye'nin 2050 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına gireceğini söylediğini, bunu da boşuna söylemediklerini kaydetti.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, son 7 yılda ekonomide elde ettikleri başarının, demokratikleşme yolunda attıkları tarihi reform adımlarından doğrudan etkilendiğini belirterek, ''Demokratikleşme Türkiye'ye hiç bir zaman kaybettirmedi, tam tersine her zaman kazandırdı'' dedi.

Denizli Anemon Otel'de başlayan Ekonomi Koordinasyon Kurulu 39. Toplantısı'nın açılışında konuşan Babacan, Türkiye'nin artık dünyayla entegre olmuş bir ekonomiye sahip olduğunu, şu anda ekonomik anlamda sadece bölgesel değil, küresel rekabet içerisinde olunduğunu anlattı. İstikrar ortamının, güven, huzur ortamının daha kapsayıcı bir anlamda demokrasinin ekonomik kalkınmada ve küresel rekabette en önemli etken olduğunu vurgulayan Babacan, ''Son 7 yılda ekonomide elde ettiğimiz başarı, demokratikleşme yolunda attığımız tarihi reform adımlarından doğrudan etkilendi'' dedi.

Sadece turist sayısındaki artışın, uluslararası doğrudan yatırımlardaki artışın, enflasyondan faizlere, ihracattan enerji yatırımlarına kadar her alanın demokratikleşmeyle eş zamanlı olarak gelişme kaydettiğini belirten Bakan Babacan, ''Şunu özellikle vurgulamak istiyorum. Demokratikleşme Türkiye'ye hiçbir zaman kaybettirmedi, tam tersine her zaman kazandırdı'' dedi.

''21. YÜZYIL, TÜRKİYE YÜZYILI OLACAK''

21. yüzyılın Türkiye yüzyılı olacağına inandıkları ve bu hedef doğrultusunda azimle, cesaretle çalıştıklarını, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almayı hedeflediklerini, 500 milyar dolarlık bir ihracat hacmini, 1 trilyon dolarlık Gayri Safi Yurtiçi Hasılayı hedefleyen Türkiye'nin, statükoyla yoluna devam etme şansının olmadığının altını çizen Babacan, şöyle konuştu:

''30-40-50 yıl öncesinde kalmış tartışmaları ısıtıp ısıtıp gündemde tutarak, Türkiye hiçbir alanda, özellikle de ekonomide büyük atılımlar yapamaz. Sanal korkularla, sanal tehditlerle hayali tehlikelerle Türkiye ekonomisine küresel bir vizyon oluşturmak da mümkün değildir. İşte onun için cesur adımlarla korkuları yenmek, kaygıların yersiz olduğunu göstermek ve Türkiye'ye yeni bir ufuk çizmek zorundayız.''

Bakan Babacan, belli bölgeleri geri kalmışlığa mahkum ederek, Türkiye'yi kalkındıramayacaklarını, Doğu'nun, Güneydoğu'nun, Doğu Karadeniz'in, Orta Anadolu'nun sorunlarının sadece bu bölgelerle kalmayıp, tüm Türkiye'nin sorunu olduğunu ifade etti. Doğu Anadolu'daki sorunların Marmara'yı, Doğu Karadeniz'deki sorunların Akdeniz'i, Güneydoğu Anadolu'daki problemlerin doğrudan Ege'yi etkisi altına aldığını, İzmir'in kaderinin Hakkari'nin kaderinden, Aydın'ın kaderinin Muş'un, Bitlis'in kaderinden ayrı olmadığını dile getiren Bakan Babacan, şöyle devam etti:

''Türkiye topyekün kalkınmak zorunda. 81 vilayetiyle, 7 bölgesiyle, 780 bin kilometre karesiyle hep birlikte kalkınmak zorunda. Hükümetimiz tarafından çok cesur şekilde ifade edilen ve kararlılıkla uygulanan Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, en çok da Türkiye'nin ekonomisi üzerinde olumlu etki yapacak. Terörün minimize edilmesi, Türkiye'nin 7 bölgesindeki her bir vatandaşın ülkesine aidiyetinin güçlenmesi, inanç gruplarının, azınlıkların sorunlarının çözüm yoluna girmesi, doğrudan doğruya üretimi, istihdamı ihracatı büyümeyi etkileyecek. Bugün batı illerimize göçün en temel nedenlerinden biri terör ve bölgenin az gelişmişliği. Bölgenin yıllarca ihmal edilmiş olması, burada yatırım yapılmaması, burada yatırım ortamının iyileştirilmemesi, en önemlisi de işsizlik terörü besliyor. Bugün terör örgütünün en büyük istismar zemini bölgedeki işsizlik ve yoksulluk.

İşsizlik ve yoksulluğu önlemeye yönelik her adım da istismar zeminini kaybedeceği için terörün hedefi oluyor. İşte bu kısır döngüyü çok cesur bir şekilde, kararlı bir şekilde kırmak zorundayız. Maalesef bazı muhalefet partileri, bölgenin mahrumiyetinden ve terörden güç alan bir istismar siyaseti yürütüyorlar. Bugün milli birlik ve kardeşlik projesi karşısında gösterilen direncin sebebi de bu istismar zeminin ayaklarının altından kayıyor olması. Birileri Türkiye ekonomisini dikkate almıyor, Türkiye'nin vizyonunun bölgesindeki, dünyadaki itibarını önemsemiyor, Türkiye'nin geleceği hakkında kaygı duymuyor. Ama biz bu kaygıyı duyuyor, Türkiye'nin geleceğini bugünden sağlam temeller üzerine inşa etmeyi önemsiyoruz. Bu sorunu çözmek bu sorunu geride bırakmak ve geleceğe doğru emin adımlarla ilerlemek istiyoruz. Bu süreçte kazanacak olan belli kesimler, belli şehirler, belli bölgeler değil, bütünüyle Türkiye olacaktır. Kazanan Türkiye olacaktır, 72.5 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olacaktır.''

Sürecin sonlandığında sadece bu bölgelerin değil, Marmara'nın da Akdeniz'in de Karadeniz'in de Ege'nin de kazançlı çıkacağını, süreci engellemek isteyenlerin belli hassasiyetleri istismar ettiklerine, yanlış ve yanıltıcı propagandayla, iftira siyasetiyle zihinleri bulandırdıklarına şahit olduklarını kaydetti.

''TÜRKİYE'NİN ÜNİTER YAPISI TARTIŞMA KONUSU DAHİ YAPILAMAZ''

''Türkiye'nin üniter yapısı tartışma konusu dahi yapılamaz, Anayasamızda ifadesini bulan Cumhuriyetimizin temel ilkeleri aynı şekilde tartışma konusu edilemez, terörle mücadelede bir zafiyet, bir yavaşlama ya da taviz de aynı şekilde söz konusu değildir'' diyen Babacan, amaçlarının devlet millet kaynaşmasını sağlamak, tüm vatandaşların devlete güvenini tesis etmek, her yurttaşın ülkesi için canla başla çalışmasını temin etmek olduğunu dile getirdi.

Sorunlarını çözmüş kronik meselelerini tarihe havale etmiş, kardeşliğini pekiştirmiş bir Türkiye'nin bugünkünden çok daha farklı bir Türkiye olacağına vurgu yapan Babacan, ''Böyle bir Türkiye'yi inşa etmek hepimizin elinde. Esasen başka bir seçeneğimiz de bulunmuyor ve bunu mutlaka başaracağız'' dedi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, vergi oranlarındaki düşüşlerin kayıt dışılığı azaltmadığını belirterek, oranları düşürmede bir sınıra geldiklerini, bundan sonra mevcut oranların ''ciddi vurgulanması'' için hazırlık yaptıklarını belirtti.

Denizli Anemon Oteli'nde düzenlenen 39. Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısının açılış konuşmasını yapan Babacan, Türkiye'nin terör sorununu çözüm yoluna sokan bir ülke olmasının yatırımlar açısından cazibesini artıracağını, risk priminin aşağıya çekilmesinin ülkeyi çok farklı bir noktaya getireceğini ifade etti.

2008 ve 2009 yıllarında dünya ekonomisinin görünümüyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Babacan, dünyada yaşanan finansal krizin bir ekonomik krize, ardından da pek çok ülkede bir siyasi krize neden olduğunu, pek çok köklü şirketin tasfiye olduğunu, sadece ABD'de 183 bankanın battığını, krizin açık ekonomiye sahip tüm ülkeleri etkilediğini ve 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk defa küresel ekonominin daraldığını dile getirdi.

Sadece ABD'deki iç tüketim daralmasının 1 trilyon doları bulduğunu, bunun diğer ülkelerdeki artışlarla telafi edilmesinin kısa vadede mümkün olmadığını dile getiren Babacan, krizle birlikte ekonomilere görülmemiş boyutlarda kamu destekleri sağlandığını, şimdi bu kaynakların nereden nasıl telafi edileceğinin düşünüldüğünü ifade etti. Dünyada kriz öncesi dönemde herkes harcama eğilimini artırırken, bunun yanlış bir gidiş olduğunu öngörerek, bütçeye çeki düzen verdiklerini, açıkları düşürdüklerini dile getiren Bakan Babacan, orta vadeli programı açıklayarak, neyi ne zaman, nasıl yapacaklarını ilan ettiklerini, Türkiye'nin bu sayede bugün bunu yapamayan İspanya, Portekiz gibi ülkelerin yer aldığı sorunlu ülke listesi içinde yer almadığını dile getirdi.

Korkmadan doğru adımları attıklarını belirten Babacan, bunun bir sonucu olarak, Türkiye'nin kriz ortamında notu en fazla artan ülke olduğuna dikkati çekti.

Babacan, Türkiye'de büyümenin özel sektör eliyle olduğunu, kamunun kendisine çeki düzen vererek özel sektörün önünü açtığını belirterek, ''Diyor ki bazıları, 'Açık verelim, para basarak büyüyelim.' Böyle bir politika ancak Türkiye'yi bulunduğu zeminden bambaşka bir zemine kaydırır'' dedi.

''ÖNGÖRÜYLE HERKESTEN ÖNCE ADIM ATMAK ÖNEMLİ''

Bu ortamda öngörüyle herkesten önce adım atmanın önemli olduğunu, güven ve istikrar ortamını koruyarak özel sektörün önünün açılması gerektiğini dile getiren bAKAN Babacan, kamu açığının başını alıp gitmesi halinde, bunu kapatmak için bankalardaki mevcut kaynakların kullanılacağına dikkati çekti.

Gelişmiş ülkeler için milli gelirlerinin yüzde 100 oranında borçlanma rakamlarının, artık sıradan hale gelmeye başladığını, ancak bunun ikamesi için vergilerin yükseltilmesinin bir zorunluluk olarak ortaya çıktığını dile getiren Babacan, bunun bugün yapılmaması halinde yarın daha büyük reçetelerin gündeme geleceğini ve dünya ekonomisinin bambaşka noktalara gidebileceğini kaydetti.

RAKAMLARDAKİ İYİLEŞME

Türkiye ekonomisinde ihracat ve sanayi üretimi rakamlarının giderek iyileştiğini belirten Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Artık sanayi üretiminde, ihracatta en kötünün geride kaldığını, trendin bundan sonra yukarıya olacağını artık daha rahat söyleyebiliyoruz. Kuşkusuz AB pazarı çok önemli bizim için. Orası ne kadar çabuk toparlarsa bu bizim ihracatımıza o kadar yardımcı olur. Bizim toparlanmamız AB'nin tüm ülkelerinden hızlı bir toparlanma olacak.

İç piyasadaki toparlanmayı bazı somut göstergelerden de görüyoruz. Örneğin takipteki alacak oranlarında düşüş trendi başladı. Yüzde 5,2'ye kadar indi. Yine dönen çeklerde geçen sene yüzde 10'a kadar çıkmıştı. Şimdi Ocak ayında bu oran yüzde 3,6'ya düştü. Yani 100 liralık çekin sadece 3,6'sı karşılıksız çıkıyor. Bu da aslında son üç dört yılın en iyi oranları. 2007, 2008'e göre daha iyi oranlar var. Sadece makro seviyede değil, mikroda, yani kılcal damarlarda da çarkların daha iyi işlemeye başladığını gösteriyor.

Türkiye ekonomisiyle ilgili bazen istatistikler her şeyi söylemiyor. Kayıt dışılığın çok olduğunun farkındayız. Zannetmeyin ki beyannamemizi ne kadar verirsek, devlet o kadarını biliyor. Daha fazlasını biliyoruz. Kayıt dışılığın Türkiye'de çözülmesi gereken sorun olduğunun farkındayız. Bu konuda da artık daha ciddi, tavizsiz bir tutum göreceksiniz.

Yüzde 20 kurumsal vergisi yok artık. Bu kadar düşük oranlar dünyada yok. Pek çok üründe KDV'yi indirdik. Bakın temel bütün ürünlerde KDV yüzde 8. Giyimde, tekstilde, gıdada, eğitimde, sağlıkta. Halkımızın temel ihtiyaçlarının hepsinde yüzde 8. Bunun altında olmaz artık.

Burada (Denizli) tekstil imalatı çok olduğu için söylüyorum. Belediye başkanımızın da mesleği olduğu için söylüyorum. Peki biz tekstilde yüzde 8'den yüzde 4'e indirdik, kayıt dışı bitti mi? Hiç, aynen devam ediyor. Aynı oranda devam ediyor, azalma bile yok. Resmen görüyoruz, izliyoruz. Şu söylem artık geçerli değil, 'Siz vergi oranlarını bir düşürün, bakın kayıt dışı önlenecek'. Olmuyor. Adam yüzde 4'ü neden ödesin ki? Eğer yaptırım yoksa, rakibi bunu ödemiyorsa, doğru dürüst cezası yoksa, niye ödesin ki ? Bu cebinde kalsa daha iyi. Demek ki vergi oranlarını düşürmede artık sınıra geldik, bundan sonra artık bu oranların ciddi vurgulanmasına başlayacağız. Şu anda onun hazırlığı içindeyiz, onun için buradan da gerekli mesajları sanırım iş dünyasının temsilcileri alacaktır diye düşünüyorum.''

Konuşmasında gelişmiş 7 ülkeyle gelişmekte olan 7 ülkenin 2050 büyüme projeksiyonlarına da dikkati çeken Babacan, gelişmekte olan ülkelerin şu anda gelişmişlerin üçte biri kadar büyüklüğe sahip olsa da 2050'de bu ülkelerin gelişmiş ülkelerden yüzde 50 daha fazla büyümüş olacağının öngörüldüğünü, kendilerinin değil, ama çocuklarının çok farklı bir Türkiye'de yaşayacağını ifade etti.

Bunu yapmak için doğruların yapılması gerektiğini kaydeden Babacan, Türkiye'nin ikinci sınıf demokrasilerle bir yere gelemeyeceğini, bir ülkede sivil toplum kuruluşları ne kadar iyi işlerse demokrasinin o kadar iyi işleyeceğini, ülkenin önünün de o denli açılacağını kaydetti. Babacan, Türkiye'de büyümenin devlet güdümünde ya da ideolojilerin eseri olmuş sivil toplum kuruluşları değil gerçek anlamda halkı temsil kuruluşlarla gerçekleşebileceğini sözlerine ekledi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, sivil toplum kuruluşları ve iş dünyasının, çalışmaların engellenmemesi konusunda muhalefet partileri üzerinde çalışmaları gerektiğini söyledi.

Denizli Anemon Otel'de başlayan Ekonomi Koordinasyon Kurulu 39. Toplantısı'nın açılışında konuşan Babacan, Türk Ticaret Yasası'nın Türkiye'nin AB'ye tam uyumlu olmayı sağlayacak, ticaret hayatının yasal çerçevesini çok mükemmel bir noktaya ulaştıracak düzenleme olduğunu, bu yasanın plan bütçe komisyonundan geçtiğini, 1600 maddelik yasanın iktidar ve muhalefetin desteğiyle geçtiğini, ancak genel kurulda takıldığını anlattı. Muhalefetin şimdi 'İzin vermeyiz' dediğini belirten Babacan, ''Gelin söyleyin hangi maddeye itirazınız var diyoruz. O da yok. İstemezük. Türkiye için faydalı olacak, Türkiye'nin iş dünyasının önünü açacak bir yasal düzenleme. Türkiye'nin başarısına nasıl engel olursunuz?'' dedi.

Muhalefetin bir maddenin verilen önergelerle birlikte bir gün boyunca görüştüğünü, 1600 maddelik yasanın, muhalefetin kötü niyetli olması halinde 1600 çalışma gününde görüşülebileceğini dile getiren Bakan Babacan, Borçlar Yasası'nın da Türkiye'deki iş hayatının önünü açacak, işleri kolaylaştıracak bir düzenleme olduğunu, ancak buna da muhalefetin ''İzin vermeyiz'' dediğini kaydetti.

Babacan, şöyle konuştu:

''(İzin vermeyiz.) Niye. 'Türkiye'nin başarısı, eğer eşittir AK Parti'in başarısı olacaksa, varsın Türkiye başarısız olsun' mantık bu. 'Varsın Türkiye batsın.' Böyle muhalefet anlayışı olmaz. Tarihte ilk defa Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığında bir Türk aday varsa, gidip buna aleyhte oy kullanamazsınız, böyle muhalefet anlayışı olmaz. Nerede Türkiye sevgisi milli kaygılar?

Eğer reformlar engelleniyorsa Türkiye'de, bu ülkeye zaman kaybıdır. Türkiye'ye yazık etmektir. Bizim kaybedecek değil bir yılımız, bir ayımız, bir haftamız, bir günümüz yok. Dünya ciddi bir yarış içinde.

Türkiye'nin ilerlemesine izin vermezseniz, bunda 72 milyonun hakkı vardır. Bu hakkın vebalini kolay kolay ödeyemezsiniz. Türkiye'nin reforma ihtiyacı var. Bunun adresi de TBMM. Şimdi ben sivil toplum kuruluşlarına iş dünyasının temsilcilerine sesleniyorum. Hükümetlerden talepleriniz arzularınız oluyor, doğrudur. Ancak bu hükümetten yaptığınız taleplerin bir kısmını da gidin muhalefet partilerine söyleyin. 'Engel olmayın' diye, 'Bırakın şu adamlar iyi işler yapıyor, devam etsinler' diyin. Engel olmamaları konusunda sivil toplum kuruluşları, iş dünyasının, muhalefet partileri üzerinde çalışmaları gerekiyor. Aksi halde bizi 'Reformlar yavaşlıyor, gecikiyor, niye böyle?' gibi itham etmenin gerekçesi kalmamış olur. Eğer reformlar olacaksa, bu biraz da muhalefet partilerinin yapıcı tutumlarıyla gerçekleşir.''

Konuşmanın ardından toplantı basına kapatıldı.

KAYNAK: AA