Başkan, holding faciasını anlatıyor

Yurt dışında para toplayan holdingler için Meclis'in kurduğu komisyon raporunu hazırladı. Komisyon Başkanı Talat Karapınar, tüyler ürperten olaylara tanık olduklarını anlattı.

Başkan, holding faciasını anlatıyor
Başkan, holding faciasını anlatıyor
GİRİŞ 25.12.2005 08:50 GÜNCELLEME 30.05.2020 04:47

YURT dışından para toplayan bazı holdinglerin verdiği zararı araştırmak üzere kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, raporunu bitirdi. Pazar Sohbeti’nin bu haftaki konuğu olan Komisyon Başkanı Talat Karapınar ile bu holdingleri masaya yatırdık.

 

 


Camilerde paraların toplanıldığına işaret eden Karapınar, insanların dini ve milli duygularının kullanıldığını vurguladı. “Dinimiz için, faizsiz kazanç, faiz haram” diyerek para toplayan holdingler, vaatlerde ise sınır tanımamış. İş vaadinde bulunan holdingler kendi aralarındaki yarış sonucunda kâr marjlarını da yüzde 67’ye kadar çıkarmış. Hatta bazıları 3 aylık dönemlerde
kâr payı dağıtmış.

Bu vaatlere inanan vatandaşların bütün varını yoğunu yatırmış olduğunu belirten Karapınar, “1 milyon Mark yatıran bile var” dedi.

Parasını kaybeden insanların Türkiye’ye karşı güven kaybı yaşadığına dikkat çeken Karapınar, bu insanların tekrar güveninin kazanılması için gerekli önlemlerin alınması gerektiğini söyledi. Rahmetli Turgut Özal’ın yaptığı gibi köprülerin, otoyollarının kâr paylarının dağıtılması gibi yolların denenebileceğini belirten Karapınar, “Köprüler, otoyollar, barajlar özelleştirebilir ya da devletin kurumları özelleştirilecekse ilk etapta halka arz sırasında yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın tasarruflarına öncelik tanınabilir” dedi. Karapınar, ile yaptığımız röportaj şöyle:

 

 

 

Sayın Karapınar, kaç aydır çalışıyorsunuz, çalışmalarınız ne aşamada?

Komisyon mayıs ayında kuruldu. 8 Aralık 2005 tarihi itibariyle de görev süresini tamamladı. Ayın sonunda da raporumuzu teslim edeceğiz.

Çalışmalarınız süresince yurt içi ve yurt dışında nerelere gittiniz?

En çok mağdurların olduğu yerlerde incelemelerlerde bulunduk. Yozgat, Konya, Adana’ya gidildi. Yurt dışında da Almanya, Belçika, Avusturya, Hollanda’da çalışmalar yapıldı. Mağdurların yüzde 80’i yurt dışında, yüzde 20’si ise yurt içinde bulunuyor.

İncelemeler sonunda ortaya çıkan tablo nedir?

150-200 bin kişinin holding diye tabir ettiğimiz, bizim araştırma konumuza giren firmalarla doğrudan ilişkisi olduğunu gördük. Bunlardan hisse ortaklık payı şeklinde hisseler aldığını tespit ettik. Ayrıca, 5 milyar Euro’nun üzerinde bir rakamın vatandaşlardan toplandığını gördük. Vatandaşların hisselerinin büyük oranı 3-4 tane holdingte; onun için bu rakam 500 bin ile 600 bine çıkabiliyor.

Bu holdingler arasında kimler var?

Bizim en çok karşılaştığımız YİMPAŞ, KOMBASSAN, Jetpa, İkram, İttifak gibi... Bunların tamamı bizim tespitimize göre 62 holding ve bunlara bağlı 16 şirket; toplam 78 firma.

Peki, bu 78 firmadan faaliyette olan var mı?

Bu 62 holdingin tamamına tebligat gönderdik. Komisyona gelerek bilgi vermelerini istedik. Bunlardan 42 tanesi adreste bulunamadığından, faaliyeti olmamasından dolayı geri döndü. 20 tanesinin eline ulaştı. Bunlardan 3 tanesinden cevap geldi. Ancak, yaklaşık 10-12 civarında holdingi dinledik.

KOMBASSAN, YİMPAŞ 1983-1984 yıllarında kurulmuşlar ancak, 1992-1993 yıllarında para toplamaya başlamışlar. Bizim tespitimiz, 1997-1998 yıllarında da altın çağlarını yaşamışlar. Yani, o yıllarda çok büyük oranda sermaye girişi olmuş.

                      Dini duygular kullanılmış

Nasıl para toplamışlar?

Yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın daha çok gurbette olmalarının getirdiği duygularını ve dini duygularını kullanarak para toplamışlar. Dinimiz için derken, faizsiz kazanç demişler. Çocuklarınız Türkiye’de iş bulsun, Türkiye kalkınsın gibi argümanları kullanarak, vatandaşın bazı duygularının da üst seviyede olduğu dönemde bu işleri yapmışlar.

                                     Vaatlerde sınır yok

Ne vaadetmişler? 

Şu kadar para yatırırsanız, şunları yaparız demişler. 20 bin 30 bin Mark’tan başlamış en son 250 bin Mark’a kadar çıkmış. ‘Böyle rakamlar yatırırsanız, sizin ailenizden, sizin söylediğiniz bir kişiye istihdam vereceğiz’ şeklinde vaatler olmuş. Ağırlıklı olarak, ‘Türkiye kalkınsın’, ‘faiz haram’ demişler. Faiz sisteminden ayrı bir kazanç, büyük oranda kazanç vaadinde bulunarak vatandaşlarımızdan paraları toplamışlar.

İnsanlar, sadece faiz haram diye mi, yoksa daha çok kazanmak için mi parayı yatırmış?

Demişler ki, siz kâra da, zarara da ortaksınız. Ancak, ‘biz, şimdiye kadar hiç zarar etmedik. Geçen sene yüzde 20 kâr payı dağıttık. Bu sene bunu daha yüksek seviyelere çıkaracağız’ gibi konuşmuşlar. Ardından bir kısım tabela holdingler çıkmış ve vatandaşa daha büyük kâr vaadinde bulunmuşlar. Yüzde 20, yüzde 36, yıllık döviz bazında yüzde 67’ye kadar çıkanlar olmuş. Hatta bir tanesi 3 aylık dönemlerde kâr payı dağıtmaya kadar işi götürmüş. Tabii bu tabela holdingleri daha yüksek kâr payı ile ortaya çıktığı zaman, bir kısım vatandaşlarımız paralarını buradan çekerek bunlara yatırmış. Diğerleri de ona göre tedbir alıp kâr paylarını yükseltmek zorunda kalmışlar. Neticede 1999’da azalmaya başlamış, 2000’de biraz daha azalmış, 2001’de de para girişi tamamen kesilmiş. Sistem o zaman çökmeye başlamış.

                                 28 Şubat tetikledi 

Araştırma Komisyonu Başkanı Talat Karapınar, yurt dışındaki para toplayan holdinglerin vatandaşların hisleriyle oynayarak, 1997-1998 arasında altın çağını yaşadığını söyledi

KOMİSYON Başkanı Talat Karapınar, yurt dışındaki vatandaşlarımızdan para toplayan bazı holdinglerin 28 Şubat süreciyle altın çağını yaşadığını söylüyor. Vatandaşın tepkilerinin bu dönemde zirveye çıktığını belirten Karapınar’ın sorularımıza cevapları şöyle:

                  1 milyon mark da yatırdılar 

Yatırılan en büyük paralara bir rakam verebilir miyiz?

1 milyon marklar var.

Para toplanırken camii kullanılmış mı?

Bize gelen şikâyetler büyük oranda bu paraların camide toplanıldığı
şeklinde.

Bu holdinglerin çalışma şekilleri nasıl? Nasıl para toplamışlar? 

Bunların temsilcileri var yurt dışında. Paralar da temsilciler vasıtasıyla toplanmış. Şirket merkezinden de hisseler postalanıyor. Bu temsilciler, vatandaşdan parayı alıyor ve bir beyaz kağıda imza attırıyor. Hukuki anlamda bir geçerliliği yok. Sadece elinde beyaz kağıt olan, hukuki olarak geçerliliği olmayan belgeleri vatandaşların elinde gördük.

Yani, vatandaşın para yatırdığına dair elinde hukuki bir belge yok mu?

Bizim hukuk sistemimizde bu paranın toplanış şekline göre, sen, bir şirkete ortak oluyorsun. Şirkete borç vermiyorsun, hissedar oluyorsun. Dolayısıyla, şirket battığı zaman yatırdığın para batıyor. Sistem böyle kurulmuş. Vatandaşın elindeki belgeler de o nitelikte.

Vatandaş neden bu holdinglere para yatırmış?

Vatandaşlar arasında bir güvensizlik ortamı oluşmuş. Biz, devlet olarak uyarıları yapmışız ama vatandaş tarafından kabul görmemiş.

Ancak, dönemin hassasiyetinden dolayı ki, bu 28 Şubat sürecine rastlıyor. Vatandaşımızın tepkileri üst seviyede olduğu için, bu holdingler 1997-1998 yıllarında altın çağını yaşamış.

28 Şubat süreci içinde vatandaşın hassasiyetinin yüksek seviyede olması ve bu tür holdinglerin işte, ‘bunlar bizi istemez tabii ki, biz faiz vermiyoruz, faizsiz kazanç veriyoruz’ gibi propagandalarla vatandaşı yanlış yönlendirmişler. Bunun neticesinde de devletin kurumlarına tepkiler olmuş. SPK’ya yüzlerce “Siz, bizim paramıza ne karışıyorsunuz” gibi mektuplar gönderilmiş. Vatandaşın milli, dini duyguları çok iyi bir şekilde kullanılmış.

                               Özal gibi yapılsın 

Bu olaylardan sonra yurt dışındaki vatandaşlar paralarını Türkiye’de mi yoksa, başka bir şekilde mi değerlendiriyor?

Sanırım vatandaş, Alman kurumlarında değerlendiriyor. Bu konuda vatandaşın güvenini kazanacak bir çalışma yapılabilir. Benim aklıma gelen Rahmetli Turgut Özal’ın yaptığı gibi köprülerin, otoyolların kâr paylarının dağıtılması ile ilgili bir konu vardı. O tür şeylerle vatandaşların tasarrufları Türkiye’ye çekilebilir. Ben, az rakamlar olduğuna da inanmıyorum. 150 milyar Euro gibi bir rakamın bulunulduğu bize söylendi.

Devletin bir şekilde buna önayak olması lazım. Benim ilk aklıma gelen köprüler, otoyollar, barajlar özelleştirebilir ya da devletin kurumları özelleştirilecekse ilk etapta halka arz sırasında yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın tasarruflarına öncelik tanınabilir. Böylece, vatandaşımızın devletiyle hafif kırgın olan ilişkileri düzelebilir.


Kırgınlık derken, bunun boyutu ne?

Türkiye’den de şimdiye kadar kardeşleri dahil, herkesten bir şekilde kazık yemişler. Bir şey alırken, ev alırken, arsa alırken aldanmışlar. Şimdiye kadar bu vatandaşlarımız Türkiye’de yaptığı her yatırımdan zarar etmiş. Bu kırgınlığı Türkiye’ye karşı hissettik.

Onlar bizim vatandaşlarımız, gördüğümüz kadarıyla Almanya’da ikinci sınıf vatandaş olarak görülüyorlar. Özellikle birinci kuşak için söylüyorum; hâlâ Almancayı bilmeyen, derdini anlatamayan vatandaşlarımız var. 30 yıldır, 25 yıldır oradalar ama Almancayı konuşamıyor, derdini anlatamıyorlar. Bunlar ezik orada. Vatandaşlarımız kötü işlerde çalıştırılıyor.

                           Eğitimden uzak kaldılar
Yurt dışında okuyan çocuklarımızın özürlülerin gittiği okulda okudukları söyleniyor, bu doğru mu?

Vatandaşlar tasarrufların tamamını holdinglere yatırdıkları için çocuklarının eğitimine ayıracak paraları kalmamış. Dille ilgili problemlerinin olduğu gerekçesiyle özürlülerin gittikleri okullara gönderildiğini biz de duyduk.

Vatandaşlardan çok mektup alıyor musunuz? Parasını alacağını düşünen, hayallere kapılan var mı? Bu komisyon paraları geri verecek mi?

Bizim komisyonun bu paralara vatandaşa vermek gibi bir görevi olmadığını söylememize rağmen enteresan mektuplar alıyoruz. En son da Frankfurt bölgesinde vatandaşlar arasında yapılanma olmuş. Benim kartvizitimin fotokopisini çekmişler ve ‘parasını almak isteyenler Talat Karapınar’a müracaat etsin’ diye yazmışlar. Vatandaşın bizden beklentileri çok büyük. Ancak, biz, sadece tespit yapıyoruz. (Mehtap Gökdemir / Tercüman)