Ergün: ekonominin yüzde 60'ı psikolojik
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün,ülke ekonomisine yönelik soruları yanıtlarken, ekonominin yüzde 60'ının psikolojik olduğunu belirtti.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, ''demokratik açılım'' çalışmaları hakkında bilgi verirken, Türkiye'de vatandaşların ''etnik ve dini sebeple sorun yaşamaması gerektiğini, çünkü bunların kalıcı izler bıraktığını'' ifade ederek, özgürlükçü bir üniter devlet yapısı içinde sorunu çözmek istediklerini belirtti.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Kanal A'da ''Görüş Farkı'' programına katıldı. ''Demokratik açılım'' adı verilen çalışmalarla ilgili soru üzerine Ergün, bir toplumda görülen ''etnik ve dini nitelikli sorunların'' derin ve kalıcı izler bıraktığını ifade ederek,şunları söyledi:
''Bir toplumda bazı bireyler etnik ve dini nedenle sorun yaşamışlarsa bu sorun travmaya da dönüşebilir, çok komplike başka yapılara da dönüşebilir, başkalarının etki alanına girebilir ve başkalarının tahrikiyle format değiştirebilir. Onun için etnik ve dini sorunların çözümü hükümetlerin, devletlerin siyasetin üzerinde en çok odaklanması gereken sorunlardır. Bizim ülkemizde vatandaşlarımız etnik ve dini sebeple bir sorun yaşamamalıdır, çünkü kalıcı izler bırakmaktadır.''
Ergün, hem AK Parti hem hükümet olarak bu tür sorunlara karşı bir ''bakış açısı'' ortaya koyduklarını ifade ederek, çözümün, ''özgürlükçü bir üniter devlet yapısı içinde etnik ve dini kimlikleri samimi bir şekilde tanımaktan'' geçtiğine inandıklarını kaydetti.
''BİZİM ÇERÇEVEMİZ, OLMAZSA OLMAZ'LARIMIZ VAR''
Açılım sürecinde ''düzenleyici etki analizine'' bağlı kaldıklarının altını çizen Ergün, atılacak hangi adımın bölücü, hangisinin birleştirici etki doğuracağı üzerinde durduklarını söyledi.
''Açılım çalışmaları kapsamında neyi yaparsınız, neyi yapmazsınız?'' sorusuna karşılık da Ergün, ortaya bir paket koymadıklarını, bu aşamada ortak bir çözüm yaratabilmek için tüm tarafların görüşünü aldıklarını kaydetti. Tüm önerilerin analizini yaptıktan sonra, büyük ölçüde ortak noktalar üzerinden bir sonuca varmayı amaçladıklarını anlatan Ergün, ''ortak olmayan noktaların'' da bulunacağına vurgu yaparak, şöyle konuştu:
''Bizim de bu meseleyi ele alırken olmazsa olmazlarımız var. Bizim ''olmazsa olmaz''ımızın olmadığını, hiçbir sınırı olmayan, çerçevesi belli olmayan bir şeyle meşgul olduğumuzu düşünmek son derece yakışıksız bir düşünce olur. Bizim düşünmediğimiz şeyleri düşündüğümüzü varsayarak politika yapmak, bunun üzerinden bizi itham etmek, ülkenin bölünmesiyle itham etmek... Bu konudaki korkuları ve kaygıları aşırı derecede bir panik havası meydana getirecek derecede ortaya süren bir yaklaşım, ülkenin bölünmesini talep eden bir yaklaşımdan daha az tehlikeli değildir. Sürekli olmayan bir şeyin kaygısını toplumda ön plana çıkarmak bunun yapılmasını isteyenlerin değirmenine bir anlamda su taşımak anlamına gelir. Çünkü böyle bir şey düşünen yok.''
''MUHATAP, SORUNU YAŞAYAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARI''
Sorunun çözümünde muhatabın ''bu sorunu yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları'' olduğunu ifade eden Ergün, ''Birisinin onun adına 'ben bu vatandaşları temsil ediyorum gelin benle görüşürseniz bu vatandaşlarla görüşmüş, onların beklentilerini karşılamış olursunuz' diye bir yaklaşım sergilemesi doğru değil'' diye konuştu.
Hangi önerilerin bütünleştirici, hangi önerilerin bölünmeye yönelik olduğu ayrımıyla ilgili soru üzerine Ergün, ayrı bir devlet, federal yapı, özerklik gibi taleplerin bölünme etkisi meydana getirebilecek nitelikte olduğunu, üniter yapıyı tahrip edecek bu tür taleplere kesinlikle sıcak bakılmayacağını vurguladı.
Ergün, bazı illerde vatandaşların büyük bölümünün ana dilinin farklı olması nedeniyle bazı kamu görevlilerinin ''dertlerinden anlamasını'' istemenin ise başka bir yön oluşturduğunu ifade ederek, Batman Valiliğinin 155 Polis İmdat Hattında Kürtçe bilen memur istihdam etmesini bütünleştirici yönde olumlu bir adım olarak örnek gösterdi.
Devletin bölünmesinin yanı sıra milletin bölünmesiyle ilgili de kaygılar bulunduğuna işaret eden Ergün, ''Anayasada Türkiye'deki etnik yapıları tek tek sayalım'' gibi bir önerinin dile getirildiğini anımsatarak, bunun milletin bölünmesine yol açabilecek nitelikte bir yaklaşım olduğunu söyledi. Parlamentoda dini ve etnik temsil olması yönündeki önerilerin de bulunduğunu kaydeden Ergün, böyle bir talebe de sıcak bakılayamayacağını kaydetti.
Bu arada Anayasa'da yer alan Türk milleti tanımında değişiklik yapılıp yapılmayacağı yönündeki soruya karşılık da Ergün, ''Tanımlar üzerinde yeniden konuşabiliriz ama Türk milleti dediğimiz zaman içinde etnik unsurlar barındırmayan bir milletten bahsediyoruz. Türk milleti kavramı tarihsel ve kültürel bir kavramdır, etnik bir kavram değildir'' dedi. Türkiye'de Kürtler, Arnavutlar, Gürcüler gibi unsurların bu kavramın içine çok rahat girebileceğini ancak son yıllardaki tartışmalar sırasında bu kavramların bir miktar yozlaştırıldığını, etnik unsurlar aşılandığını anlattı.
Ergün, bölünme kaygısını tetikleyecek noktalardan birinin de ''resmi dil'' olduğuna değindi. ''Resmi dili tartışmayız'' diyen Ergün, devlet hizmetlerinin ana hatlarıyla resmi dil üzerinden yapılması, ana dil kullanım alanının da genişlemesinin söz konusu olabileceğini kaydetti.
''TÜRKİYE, BÖLÜNMESİ BAŞARILAMAYACAK BİR ÜLKEDİR''
Bakan Ergün, tüm ülkeyi kucaklayabilen geniş bir vatanseverlik anlayışına sahip olmak gerektiğini kaydederek, şöyle konuştu:
''Türkiye bölünür kaygıları, son derece yersiz kaygılardır. Türkiye, bölünmesi başarılamayacak bir ülkedir. Ne zorla bölünebilir ne isteyerek bölünebilir. Yani bir masanın etrafına otursa insanlar, anlaşarak bölelim diye otursalar, sabahlara kadar günlerce bunu başaramazlar. Bunu başaracak formül bulamazlar, öyle bir formül yok. Türkiye bu kadar içiçe geçmiş, harmanlanmış. Bu kadar harmanlanmış bir yapının demokrasiyle, özgürlüklerle, insan haklarıyla bölünebileceği kaygısı taşımak, gerçekçi bir kaygı değildir. Ama kırmızı çizgilerin de her zaman muhafaza edilmesi lazımdır. Bütün sorunlar özgürlükçü bir üniter devlet yapısı içinde demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ilkesini güçlendirerek ve genişleterek çözüme kavuşma imkanı vardır.''
''Bu kaygıda DTP'nin tutumunun rolünün'' sorulmasına karşılık da Ergün, ''Ama onlara bakarak kendinizi konumlandırırsanız o zaman onlara, olduğundan çok daha büyük değer atfetmiş olursunuz. Herkese olduğu kadar değer atfetmek lazım. Onun bir değeri var mı, değeri var, parlamentoda siyasi parti grubu olarak değeri vardır, olduğu kadardır, ondan daha öte değer atfetmenin anlamı yoktur'' diye konuştu.
EKONOMİ
Nihat Ergün, ülke ekonomisine yönelik soruları yanıtlarken, ekonominin yüzde 60'ının psikolojik olduğunu belirterek, demokrasinin ekonomik gelişim için de büyük önem taşıdığını vurguladı.
Türkiye'nin ekonomik krizde hangi noktada olduğu ile ilgili soru üzerine Ergün, krizin küresel boyutuna dikkati çekerek, dünyada iyileşme trendine girildiğini, Türkiye'de de sanayi üretim endeksi, kapasite kullanım oranlarında yükseliş trendi görüldüğünü anlattı. Ergün, ''Şubat ayından itibaren bir çıkışın başladığını görüyoruz çok net. Hala bu şartlar altında kötümser hava pompalamak, toplumun psikolojisini sarsacak, bozacak yaklaşımlarda bulunmak iyi bir tutum değil'' dedi.
Orta Vadeli Programın ne zaman yayımlanacağı ile ilgili soru üzerine Ergün, çalışmaların devam ettiğini, bu ay içinde neticeye ulaşılacağını belirterek, ''2010 bütçesinde bazı tasarruf alanlarını da oluşturabilecek, mali disiplini oluşturabilecek birtakım çalışmalar da sürdürülüyor'' dedi.
ÖTV ve KDV indiriminde süre uzatımına gidilip gidilmeyeceğine ilişkin soruya karşılık Ergün, Eylül ayı sonunda konunun karara bağlanacağını söyledi. Ergün, uygulamayı ''ilaç tedavisine'' benzeterek, gerektiği noktada kesmenin önem taşıdığını belirtti ve şunları kaydetti:
''Bu bir ilaçtır. İlacı vermeye devam ederseniz, artık bir uyuşturucuya dönüşür hadise. Ama ilacı bir yerde kesmek icap eder. Tedavi olduğuna, işe yaradığına kanaat getirip getirmediğiniz önemli. Onun için bu etki analizlerini bitirmeden vergi indirimleri devam edecektir, devam etmeyecektir, yeni indirimler gelecektir, başka parametreler, başka unsurlar devreye girecektir, sözleri manipülasyon olur.''
Ergün, IMF ile ilişkiler üzerine bir soruyu yanıtlarken de Türkiye'nin IMF'nin kurucu ortaklarından olduğunu ve ilişkinin her zaman devam edeceğini belirterek, ''Ama bu bir stand-by anlaşması şeklinde her zaman devam etmeyebilir. İcap ettiği zaman, şartlar oluştuğu zaman stand-by anlaşması şeklinde devam eder. Dolayısıyla bugün itibariyle henüz anlaşma düzeyine gelmiş bir şey yok ama ilişkiler de kopmuş değil'' dedi.
Ergün, Bakanlık olarak ''Çin malı furyasıyla'' ilgili tedbirleri bulunup bulunmadığıyla ilgili soru üzerine, Bakanlığın piyasa gözetim ve denetimiyle ilgili çalışmalara ağırlık vereceğini bildirdi.
Yerli üreticilerin ''kalitesiz malla rekabette zorlandığını'' ifade eden Ergün, Ramazan ayının başında 10 günlük yoğun bir denetim gerçekleştirdiklerini, bayramdan sonra da güçlü bir denetim çalışması başlatacaklarını belirtti. Ergün, ''Şimdi daha geniş ürün yelpazesi, daha geniş il sınırlarında... Ondan sonra bütün Türkiye'ye bunu yayan operasyonel çalışmalarla bu piyasa gözetim denetim çalışmasını daha da sıklaştıracağız. Bakanlığımız bu konudaki çalışmaları çok ciddi anlamda hızlandıracak. Piyasadaki kötü mallar, standart dışı mallar, bizim rekabet gücümüzü azaltan mallarla ilgili ciddi bir mücadele başlatıyoruz'' dedi.