2020'de dolar ne olur? Ezber bozan dolar açıklaması: TL yükselirse Merkez müdahale etmeli

Yeni yıl beraber ekonomide en çok merak edilen konuların başında '2020'de dolar kuru, enflasyon ve faizler ne olacak?' sorusu geliyor. 2020'de doların 6 TL'nin hafif üstünde olmasını beklediğini söyleyen Tatlıyer, "Doların geldiği yerden mutluyum, TL değerlenirse MB müdahale etmeli" dedi. Dolar çıktığı yeri unutmaz söylemleriyle ilgili de açıklamalarda bulunan Tatlıyer, Dolar 10 TL olacak söylemleri tık avcılığı dedi

GİRİŞ 20.01.2020 14:45 GÜNCELLEME 20.01.2020 15:32
Bu Habere 24 Yorum Yapılmış

SETA Ekonomi araştırmacısı ve İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mevlüt Tatlıyer, Haber7 Ekonomi Masası'nın konuğu oldu. Haber7 Ekonomi Sorumlusu Fuat Öner'in sorularını yanıtlayan Tatlıyer, Merkez Bankası'nın faiz kararı, dolar kuru, enflasyon ve kredi derecelendirme kuruluşları ile ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Türkiye ekonomisi için 2020 yılının 2019'da daha geçeceğini belirten Tatlıyer, dolar kuru ile ilgili ezber bozan açıklamalarda bulunarak, "Dolar şuanda 5,80 civarında ve olması gereken yerde, 2003 ile 2017 arasında doların olduğu yer anormaldi" dedi.

Dolar 10 TL olacak gibi söylemlerin tık avcılığı olduğunu belirten Tatlıyer, 'Dolar çıktığını yeri unutmaz' söylemi ile ilgili dikkat çeken tespitlerde bulundu...

 

 

ENFLASYON TEK HANELERİ GÖRECEK

- Merkez Bankasından gelen 75 baz puanlık indirim kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Merkez'in indirim politikası sürecek mi?

"Geçen sene yaşadığımız kur krizinden sonra enflasyon oranı yüzde 25 düzeyine kadar çıktı. Merkez Bankası da buna paralel olarak politika faiz oranını yüzde 24 düzeyine kadar yükseltti. 2019’da enflasyon oranının hızlı bir şekilde gerilediğini gördük. Merkez Bankası da yılın ikinci yarısında oldukça hızlı bir şekilde politika faiz oranında ciddi indirimlere gitti. Günün sonunda politika faiz oranı yüzde 24 düzeyinden son faiz indirimine kadar yüzde 12 düzeyine kadar geriledi. Bugün baktığımızda enflasyon oranı yüzde 11,84. Merkez Bankası’nın da politika faiz oranı yüzde 12 den yüzde 11,25’e geriledi. Aslında genel olarak baktığımızda 2020 yılında nasıl bir hareket planı olacağı ve 2020 yılında neler yaşanacağı, bu politika faiz oranının ne anlama geldiğini bizim için göstermiş olacak.

 

 

NİSAN'DAN SONRA ENFLASYONDA HIZLI GERİLEME OLABİLİR

Yüzde 11,84’lük enflasyonun 2020 yılında yüzde 8’ler civarına gerilemesi bekliyoruz. Bu da özellikle Nisan ayından itibaren olacak. Ocak, Şubat, Mart aylarında enflasyonda kısmi bir gerileme bekliyoruz. Nisan ayından itibaren daha hızlı bir gerileme bekliyoruz. Yaz aylarında da enflasyonun yüzde 8’ler civarına gerilediğini ve ortalama buralarda da kalacağını, görece istikrar kazacağını göreceğiz.
SETA Ekonomi Araştırmacısı ve İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç Dr. Mevlüt Tatlıyer

MERKEZ'DEN PROAKTİF HAMLE

Türkiye’nin 2004’ten 2017’ye kadarki ortalama enflasyon oranının yüzde 6 ve 10 arasında dalgalandığını görüyoruz. Ortalaması da yüzde 8 buçuk civarında. Bizim beklentimiz de enflasyonun kur şokundan sonra tekrar bu seviyelere geri dönmesi ve bu da 2020 yılında yaşanacak. Merkez Bankası’nın bu 75 baz puan faiz indirimini de 2020’de yaşanacak enflasyondaki düşüşler öncesinde proaktif bir hamle olarak okuyabiliriz.

Bu politika faizlerin düşmesi anlamında olumlu. Reel ekonomiye pozitif yansımaları olacak.  İşsizlik üzerinde negatif etkileri olacak. İstihdam üzerinde pozitif etkileri olacak. Bunun haricinde şöyle bir ilginç durum var, Merkez Bankası politika faiz indiriminde görece proaktif davranarak aslında herhangi bir politik risk ortaya çıkması durumunda hareket alanını da biraz daraltmış oluyor. Böyle de negatif bir tarafı var. Bu noktada bana sorarsanız ben yine de faiz indirimine olumlu yaklaşıyorum. Ama işin bu politik risk tarafını da göz ardı etmemek gerekiyor. Bu noktada yine Merkez Bankası bir şekilde hareket edebilir. 2020 yılında enflasyonda düşüşler devam ettikçe politika faiz oranında indirimlere gidebilir. Ama politik riskte bir artış yaşamamız durumunda ise faiz oranını biraz arttırmak durumunda kalabilir. Tabi şunu da unutmamak gerek, faiz oranlarındaki genel trend aşağı doğru. Sonuç olarak Merkez Bankasının faiz indirimlerinin pozitif tarafları var ama potansiyel negatif tarafları da söz konusu. Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde bu indirimin olumlu olduğunu söyleyebilirim.

MERKEZ HAREKET ALANINI AÇTI

Merkez Bankası yeni dönemde yılda 12 kere toplanacak… Toplantılar piyasaya nasıl yansıyacak,  bu adım Merkez Bankası’nın elini güçlendiriyor mu?

Enflasyon ayda bir açıklanıyor. Merkez Bankası bir buçuk ayda bir toplanınca verilere cevap verme noktasında arada iki haftalık bir boşluk ortaya çıkıyor. 2019 yılı bizim için oldukça hareketli bir yıl olduğundan bu toplantı sayısı oldukça az gelmişti. 2020 yılında toplantı sayısının tekrar ayda 1’e çıkarılmış olmasını ciddi anlamda olumlu karşılıyorum. Bütün veriler aylık açıklanırken Merkez Bankası aylık toplanarak o ay ki gelişmelere bağlı olarak hareket etmeli, yeni yol haritasını bir şekilde çizmeye çalışmalı. 2020 yılının 2019 yılına göre daha az hareketli olmasını bekliyoruz. Yine de görece hareketli bir yıl olacak. Bu noktada Merkez Bankası’nın daha hızlı bir şekilde karar alması, daha hızlı bir şekilde reaksiyon göstermesi Türkiye için iyi olacak. Görece durağan bir yılda bile benim kanaatim mevcut para politikası, mevcut küresel makro ekonomi duruşu çerçevesinde, Merkez Bankası’nın ayda bir toplanması şeklinde.

2019 yılında enflasyon ve CDS oranlarında çok ciddi bir düşüş oldu. Bu kur krizinden sonra çok yükselmişti ve verilere göre bu kur krizini yaşadığımız dönemini geride bırakıyoruz... Peki 2020’de kur nerelere gelir? Dolardaki düşüş trendi hangi seviyelere kadar sürer? Merkez Bankası 2020 beklenti raporunu açıkladı. Burada dolarla ilgili 6 liranın üzerinde bir beklenti var. Neler söylersiniz?

2020'DE ENFLASYON YÜZDE 8 SEVİYESİNE DÜŞECEK

Türkiye ekonomisinin 2020 yılında yüzde 4-5 düzeyinde büyümesini bekliyoruz. Bu 2019’daki düşük büyüme performansı neticesinde tekrardan bir sıçrama olacak. Ondan sonraki yıllarda da Türkiye’nin yüzde 3-4 civarında büyümesini bekliyorum. 2019 son çeyrek henüz açıklanmadı. Türkiye her şeye rağmen 2019’u pozitif büyümeyle kapatacak. Muhtemelen de cariyi fazla vererek 2019’u kapatmış olacağız. Bu da çok uzun yıllar sonra oldukça iyi bir gelişme olarak ön plana çıkıyor. 2020’de yine cari açık vermeye başlayacağız ama önceki yıllarda verdiğimiz cari açıktan çok daha düşük düzeyde olacak. Yüzde 2 civarında cari açık vermemizi bekliyorum. İhracat potansiyelimizdeki genişlemeyle birlikte de 5 yıl içinde Türkiye hatırı sayılır oranda büyürken normal büyüme trendindeyken de cari fazla vermeye başlayacağımızı düşünüyorum. Gelelim enflasyon ve kura. Enflasyonu bu yıl içinde kalıcı olarak yüzde 8’ler düzeyine düşmesini ve o civarlarda istikrar kazanmasını bekliyorum. Uzun vade perspektifinden baktığımızda yüzde 6-10 bandına dönecektir. Ekonomik yapımız değişmezse ortalama yüzde 8’ler civarında olacaktır.

DOLAR 10 LİRA OLACAK SÖYLEMLERİ

Kur konusu, Türkiye’de en fazla kafa karışıklığı yaşanan konu. Youtube’da kendisine bir sürü ekonomistim diyen var. Kur 10 lira olacak 20 lira olacak 30 lira olacak şeklinde. Bu tarz ifadelerin genel olarak “tık avcılığı olduğunu” söyleyebilirim.  İnsanların dolara dönük kafa karışıklığı ve buradaki risk nedeniyle insanların bu duygularını “sömürdüklerini” düşünüyorum. 

REEL KUR VE NOMİNAL KUR

Kur iyi anlaşılması gereken bir şey. İkiye ayırmamız gerekiyor; görünen kur bir de reel kur olarak. Görünen kur, gördüğümüz rakam, nominal kur da denir. Reel kuru görünen kurdan ayıran şey enflasyondur

Reel dolar kuru dediğimizde şuna bakacağız; Türkiye’de enflasyon kaç çıkmış, Amerika’da kaç çıkmış. Eğer Türkiye’deki enflasyon Amerika’daki enflasyondan fazla ise o zaman reel kurun aynı kalması için görünen kurun yükselmesini bekleriz. Reel kurun aynı kalması Türkiye’deki enflasyonun Amerika’daki enflasyondan daha yüksekken o görünen kurun yükselmesini gerektirir.

2019'DAKİ KUR ARTIŞI REEL OLARAK "0" OLDU

2019 da çok ilginç bir durum yaşandı. Enflasyon oranımız yüzde 11,84 çıktı ve dolar da tam yüzde 12 düzeyinde yükseldi. Bu her zaman böyle denk gelmez ama bu tam bir kitabi örnek oldu. O zaman reel kur 2019’da değişmemiş oldu. Enflasyon da yüzde 12, dolar da yüzde 12’ye yükseldi. Hiçbir şey değişmemiş oldu reel kurda. 2019’daki kur artışının biz reel olarak “0” olduğunu söyleyebiliriz. Her yıl bu artış aynı düzeyde yaşanmaz ama bu yıl böyle denk geldi.

DOLAR ÇIKTIĞI YERİ NEDEN UNUTMAZ?

Orta vadede zaten böyle olur. Türkiye’de genel bir tabir vardır, kur her zaman yukarı çıkar ya da kur çıktığı düzeyi unutmaz, illaki oraya gelir şeklinde. Çok doğru çünkü Türkiye’deki enflasyon ABD’deninkinden yüksektir. Eğer ABD’deki enflasyon Türkiye’deki enflasyonu geçmeye başlarsa, mesela bizde yüzde 5 Amerika’da yüzde 20 oldu diyelim. O zaman kur yıldan yıla düşmeye başlayacak, tersini yaşayacağız. Reel kurda yine bir şey değişmemiş olacak.

-Enflasyon oranındaki düşüş ortalama yüzde 8 dediniz, bunu daha aşağıya çektikçe, bu oran Amerika ve AB ile azaldıkça kurda da bir düşüş trendi başlar mı?

Doğrusu şöyle, kurdaki artış trendi yavaşlayacaktır. Biz enflasyonu da eşitlersek o ülkelerle, o zaman kurun aynı kalmasını bekleriz.

-Enflasyonun her zaman bir tık yükselerek devam etmesi yıl bazlı olarak ekonomi için olumlu bir veri aslında. Enflasyonun bir süreklilik içinde küçük oranlarda yükselmesi ekonominin büyüdüğü anlamına gelmez mi?

Evet doğru. Dünya ekonomisine baktığımızda birçok ülkede enflasyon oranını yüzde 2’ye çıkarmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu enflasyon aslında çok karışık bir konudur. Enflasyon bir açıdan ekonomik canlılığı gösterir, fazlası da zarardır. Ama niye enflasyon yükseldiğine de bakmak lazım. Burası gerçekten çok karışık konu ama kur konusunda en azından enflasyon ile kur arasındaki bu ilişkiyi anlarsak o zaman biraz daha kafaların netleşeceğini düşünüyorum. O zaman ayaklarımız yere basar.  Bugün kurul seviyesi 5,80’ler düzeyi, çok normal bir düzey, kur şu an tam olması gereken yerlerde. Türkiye’de 2003 ile 2017 arasında “TL” yüzde 63 civarında aşırı değerliydi. Aslında bizim 2000’lerde yaşadığımız çok anormal bir durumdu. Kur bugün normal düzeyine geldi.

EZBER BOZAN DOLAR AÇIKLAMASI

Bunu şuna dayanarak söylüyorum; 1982 ile 2002 ortalaması reel kur (enflasyondan arındırılmış kur) 5,70 - 5,80’lerde. Türkiye’de kur milyon kat arttı, bu yıllarda ama nominal kur. Çünkü enflasyon da milyon kat artmıştı. Bu enflasyon etkisini dışarı çıkardığımızda gördüğümüz şey şu; kur sürekli olarak yukarı yükselmiyor, inişli çıkışlı bir seyir izliyor.  2000’li yıllarda biz TL’nin inanılmaz şekilde değer kazanıp yine bugünün parasıyla 2-2,5 liraya yükseldiğini gördük o süreçte. Böyle olmasının iki nedeni var: küresel likidite bolluğu ve  T.C. Merkez Bankası özellikle 2003-2008 arasında inanılmaz derecede sıkı bir para politikası uygulaması. Bu dönemde faiz oranı Türkiye’de çok yüksekti. Bu iki gerekçeden ötürü, bizde “TL” çok değer kazandı. Ve biz o kura alıştık.

KUR SALDIRISI OLMASAYDI DOLAR NE KADAR OLURDU?

Son yıllarda ironik bir şekilde yaşadığımız finansal saldırılardan nedeniyle “TL” değer kaybetti ciddi şekilde ama sonunda da normal düzeylerine gelmiş oldu. Eğer biz o finansal saldırıları yaşamasaydık kur yine yavaş yavaş bu seviyelere gelecekti. Sadece bu kadar finansal sıkıntı yaşamayacaktık tabi yine buraya gelecektik. Buraya gelmesi gerekiyordu.

2020'DE DOLAR KURU NE OLUR?
"DOLARIN GELDİĞİ NOKTADAN MUTLUYUM"

Şunu söylemem gerek, ben kurun geldiği yerden çok mutluyum. Şu anki düzey bence çok güzel bir düzey ve bunun ne aşağısını ne de yukarısını isterim. Ama bu şu demek değil, kur 5,80’de kalsın demiyorum. 5,80 “+” Türkiye’deki enflasyon “-“ Amerika’daki enflasyon. Enflasyon yüzde 8 oldu diyelim, Amerika’da da yüzde 2. Kurun yüzde 6 yükselmesi anlamına gelir. Bu da 6 liranın hafif üzeri demektir. Bu manada 6 liranın hafif üzeri bir kurla bitirilmesi demektir. Gelecek sene “TL -dolar”  kurunun bizim için çok stabil bir durum anlamına gelecek ve bütün ekonomik plan ve programlarımızla da uyumlu bir seyir izlemiş olacak.

TL DEĞERLENİRSE MERKEZ MÜDAHALE ETMELİ

Hatta eğer TL değer kazanmaya başlarsa Merkez Bankası piyasalara müdahale ederek piyasan dolar toplamalı ve TL’nin değerlenmesinin önüne geçmelidir.

İhracatçının rekabet gücü kurunuz değer yitirdikçe artar ve üretim potansiyeliniz, sanayiniz kurunuz değer yitirdikçe uzun vadede güçlenme eğiliminde olur. Eğer paranız aşırı değerliyse, evet tüketim çok güzel, ithalat çok güzel ama diğer yandan bu sizin ihracatınıza, sanayinize zarar veriyor.

Cari açığınızı yükseltiyor. 2000’li yıllarda bizim çok yüksek düzeylerde cari açık vermemizin sebebi, “TL”nin aşırı değerli olmasıydı. Paramızın aşırı değerli olmasının birçok açıdan zararı var. Olumlu taraflarının yanında olumsuz tarafları var ve olumsuz tarafları daha ağır basıyor, özellikle Türkiye gibi sanayileşmekte olan ülkeler için.

-Kredi derecelendirme kuruluşlarından Türkiye ile ilgili hep olumsuz bir yorum alıyoruz. Faiz düşüşünün de kredi notu üzerinde olumsuz bir baskı yarattığını açıkladılar. Hem bu yorumu hem de kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye üzerindeki bakış açılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAŞKA ÜLKE OLSA EKONOMİSİ ÇÖKERDİ

Özellikle 2016’dan sonraki tavırlarına baktığımız zaman kredi derecelendirme şirketlerinin Türkiye’ye karşı hiç de objektif davrandıklarını söyleyemiyoruz. İnanılmaz derecede bir sübjektiflik ve siyasi bir ajanda görüyorum. Özellikle 2016’da yaşadığımız darbe girişiminden sonraki süreçte Türkiye ekonomisinin ne kadar sağlıklı ve sağlam olduğunu ciddi şekilde göstermiş olmasına rağmen bu derecelendirme şirketleri Türkiye’nin kredi notunu hızlı bir şekilde düşürdü. Şunu da söyleyelim, Türkiye ekonomisi 2017’de yüzde 7’ler düzeyinde ciddi şekilde büyüdü. Darbe girişimi yaşamış bir ülkenin sonraki sene bu kadar iyi bir performans göstermesi inanılmaz bir başarı hikâyesidir. Dünyadaki herhangi bir ülke böyle bir şey yaşamış olsaydı bırakın bu kadar ciddi düzeyde büyümeyi, ekonomisi çökerdi. En azından bunun hakkını verebilirlerdi, hiçbir şekilde vermediler.

TÜRKİYE'YE KARŞI AÇIK OPERASYON

Genel olarak tavırlarına da baktığımızda şöyle ilginç bir tema görüyoruz, Mesela Avrupa ülkelerinin Amerika’nın büyüme tahminleri.. Bu derecelendirme şirketleri ülkelerle ilgili büyüme tahminlerinde bulunuyorlar ve genel olarak o ülkelere yönelik büyüme tahminlerini aşağı yönde revize ediyorlar. Bizim büyümemizi yukarı yönde revize ediyorlar. Yani hep bizi kötümser bir şekilde görüyorlar. Yatırımcıların da ortalama büyüme tahminlerine bakıyor. Diyelim ki 2000’li yıllarda ortalama büyüme oranımız yüzde 5,5. Kredi derecelendirme şirketlerinin ortalama büyüme tahminlerine baksak belki yüzde 3 çıkacak. Yatırımcılar da o zaman bu yüzde 3’e göre kısa vadede yatırım yapmış olacak.  Bu şekilde tahminleriyle bile Türkiye’ye zarar verdiklerini söyleyebiliriz. Bunun haricinde de ilgili dönemde Türkiye’nin yumuşak karnı neyse ona vurgu yaptıklarını görüyoruz. Türkiye’de Cari açık yükse cari açığa vurgu yaparak ya da başka bir problem varsa onu öne sürerek Türkiye’nin kredi notunu düşürüyorlar ya da düşük tutuyorlar. Dünyadaki her şeyin negatif bir tarafını söyleyebilirsiniz. Dünyadaki her ekonominin, en zengin, en iyi ekonominin bile negatif tarafları var yumuşak karınları var. Bunları yok sayamayız. Bunlar her zaman olacak. Derecelendirme şirketlerinin raporlarına bakın analizden daha çok siyasi analiz olduğunu görürsünüz. Ekonomik analizlerinin de herhangi bir çerçeveye sahip olmadığını, retorik olduğunu görürsünüz. Merkez Bankası’nın son faiz indiriminin akabinde dolar kuru yükselmeyi bırakın düştü. Çünkü Merkez Bankası faiz oranında indirime gitmeyebilirdi de, 75 baz puan indirime gitti. Biz zaten 2020 yılının ilk aylarında enflasyonun önemli düzeyde düşmesini bekliyoruz, özellikle de nisan ayından itibaren ve yatırımcılara da bunu söylüyoruz. Yatırımcılar da bunu görüyor ki, dolara bir hücum yaşanmadı. Hatta doların düştüğünü görüyoruz. Bu noktada söz konusu kredi derecelendirme şirketinin bu şekildeki tutumu Merkez Bankası’nın faiz indirimini bu şekilde diline dolaması çok da hakkaniyetli bir duruş değil. Ama biz buna şaşırmıyoruz ne yazık ki. Çünkü zaten birkaç yıldır Türkiye’ye karşı inanılmaz bir olumsuz tavır içindeler. Önceki yıllarda da bunu açıkça ifade etmiştik.  Türkiye’ye karşı bir tür ekonomik tetikçilik yapıyorlar.

-ABD ve Çin arasında süren ticaret savaşı için imzalar atıldı. 2020 yılı için dünyada bir “resesyon” ifadesi dolanıyor. Küresel piyasalar için bu gelişmelerin Türkiye’ye etkileri neler olur?

Daha makro bir perspektiften yaklaştığımızda bundan sonra dünyadaki ekonomi büyüme rakamlarının  yavaş yavaş düşmeye başlayacağını göreceğiz. Bundan sonraki süreçte giderek artan oranda gelişmekte olan ülkeler bu ekonomik büyüme yükünü sırtlanacak. Çin, Hindistan, Türkiye, Brezilya vs. Sanayileşmiş ülkelerde biz ekonomik büyüme oranlarının hızla daha da düşmeye başladığını göreceğiz. Suyun akışı bu yönde. Dünyada çok ciddi bir ekonomik devrim ya da teknolojik bir devrim olmadığı müddetçe şu anki gidişat bunu gösteriyor. Dünyada 1990’lardan itibaren ciddi bir küreselleşme trendi görüyoruz. Bunda Çin’in ciddi payı var.

ABD’de bir sürü global ölçekte çalışan firmalar, çok uluslu şirketler var. Bu çok uluslu şirketler, ürünlerin imalatı Çin’de, Vietnamda.. diğer vasıflı işleri, tasarımı vs. Amerika’da gerçekleştiriliyor. Bu şekilde şirket çok büyük paralar kazanıyor. Ama Amerikan ekonomisine bunun hem vergi geliri olarak hem de istihdam olarak katkısı çok az. İrlanda gibi bir sürü vergi cenneti konumunda olan ülke var. Amerika başta olmak üzere dünya çapındaki birçok büyük şirketin karlarını bu vergi cenneti olan ülkelerdeki alt kuruluşlara, alt firmalarına aktardıklarını ve böylece kendi ülkelerinde vergi vermekten kaçındıklarını görüyoruz.

Trump bir sebep değil sonuçtur. ABD halkının bu anlattığım şeylere hoşnutsuzluğu nedeniyle seçilmiştir. Trump da hep bunu söylüyor. Amerika’nın orta kesimi bundan muzdarip zaten.  Amerika’da orta kesimin en büyük derdi istihdam. Bu çok yaygın bir şekilde konuşuluyor. Vasıflı ve orta vasıflı işler hep Çin gibi ülkelere kaybedildi Amerika’da bu süreçte. Gelir dağılımının da ciddi şekilde bozulduğunu görüyoruz. Amerika küresel bir güç, dünyanın dört bir tarafında operasyonlar yürütüyor. Dünyayı kontrol altında tutmaya çalışıyor. Ama bunun da bir maliyeti var. Bu maliyeti de tüm dünya çektiği gibi, Amerika’da orta kesim de çekiyor. Ve onlar bunu çekmek istemiyor artık. 1979’dan bu yana ortalama ücret, medyan ücret artmadı. Ne kadar büyüdü ekonomisi ama ücret artmadı. Tüm bu gelir, Amerika’da en zengin yüzde 1’e gitti. Bu resim Amerika’da orta kesimi hoşnutsuz bırakıyor. Ekonomik buhranların düştüğü bir ülke düşünün. ABD gibi zengin ülkelerdeki orta kesim özellikle ABD’de daha kötü duruma düşecek. Mutlak olarak da belki gerilemeye başlayacak. Bu onları daha da mutsuz edecek. İşte dünyadaki ticaret savaşlarındaki artış eğilimlerini biraz buna dayandırıyorum. Son günlerde ABD ve Çin arasında tekrar bir anlaşma sağlandı. Buna daha çok ateşkes demek lazım.  Genel olarak serbest ticaret iyidir ama serbest ticaret bu şekilde vergi kaçırılan ve istihdam üretilmeyen bir durumdaysa işte o zaman negatif etkileri ortaya çıkar. Ticari açık verirseniz aynı zamanda iş ihraç etmiş olacaksınız ya da işsizlik iptal etmiş olacaksınız. Negatif taraflarını da bilmemiz ve kontrol altında tutmamız gerekmektedir. Serbest ticaret Amerikan halkına yardımcı olmuştur, onların refah düzeylerini ciddi şekilde arttırmıştır. Ama aynı zamanda da vasıfsız çalışanların veya orta düzeyde olan çalışanların göreceli durumlarında da gerilemelere neden olmuştur. Ya da düpedüz işsiz kalmalarına neden olmuştur. Nedense iktisatçılar işin istihdam ve işsizlik boyutunu göz ardı etme eğilimindeler. Özellikle ABD’de medyan ücrette artış olmaması ya da işsizlikteki artış daha çok teknolojik işsizliğe bağlanır. Küreselleşmeye bağlanmaz. Teknolojik işsizlik vardır ama küreselleşme eğilimiyle de işsizlik oluyor. Bir ülkede cari açık verme oranı ihtimali arttıkça o ülkede işsizlik oranı artıyor. Arada güçlü bir ilişki var. Hatta kitabımda da bununla ilgili bir grafik var. Çok güçlü bir ilişki var. Amerika çok ciddi manada cari açık veriyor. Bu onların iş ihraç ettikleri anlamına geliyor. Ticaret savaşları direkt Trump ile başlamadı.  Bu konuda da yanlış bir anlayış var. Aslında o olmadan da başlamıştı. Trump döneminde seviye atladı.  Çin ve ABD arasındaki anlaşmanın kısa vadede olumlu olduğunu ve bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum ama orta ve uzun vadede sadece Çin ve ABD arasında değil diğer ülkeler arasındaki ticaretin daha kurallı olmaya başlayacağını ve küreselleşmeden geriye doğru gidileceğini daha çok bölgesel ölçekte ticaret hacminin daha canlı olacağını küresel ölçekte daha zayıf olacağını ve ülkeler arasında belirli ölçekte, süregiden bir tür hafif ölçekli ticaret savaşlarının yaşanacağını düşünüyorum. Çünkü ekonomik büyüme oranların düştüğü bir dünyada belirli kuralların bu kadar hızlı arttığı bir dünyada işsizlik oranlarınızı kontrol etmeniz gerekmektedir. Bunun için çalışma sürelerinizi düşürmeniz ve yarı zamanlı işleri arttırmanız lazım ama aynı zamanda da acri açık vermemeniz lazım. İşsizlik ithal etmemeniz lazım. Bunun içinde gerekiyorsa tüketiminizden taviz vereceksiniz. Dünya buraya doğru gidiyor.

 

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 24
  • kayserili 4 yıl önce Şikayet Et
    TL degerlenlirse vatandas faydasini gorur dollar 6 tl olsa sikinti vatandasa
    Cevapla
  • Abdurrahman 4 yıl önce Şikayet Et
    İharacatımız artış eğiliminde olduğu için gelişmekte olduğumuz için açıklamadaki tahliller Çok doğru dünya piyasasına entegre olmak çok önemli Yoksa çok Çalışır ve çok yoruluruz
    Cevapla
  • Ahmet 4 yıl önce Şikayet Et
    Kaliteli bir haber yorum olmuş, beğendim
    Cevapla
  • 678910 4 yıl önce Şikayet Et
    algı operasyonu. önce bir şey ortaya atılıp tepki ölçülüyor..Yakında kurda yukarı yönlü hareket başlar...
    Cevapla
  • Gökhan 4 yıl önce Şikayet Et
    Yabancı futbolcular ligin yüzde 75-80i. Bu dövizler ülke dışına çıkıyor.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle