Osmanlı da sıfırları atmıştı

'Osmanlı'da sıfırları atmaya yakın iki operasyon var. Madeni sikkkeler üzerinden yapılan bu operasyonlar neden-sonuç ilişkileri açısından günümüzle büyük benzerlik gösteriyor...'

Osmanlı da sıfırları atmıştı
Osmanlı da sıfırları atmıştı
GİRİŞ 29.12.2004 16:54 GÜNCELLEME 29.12.2004 16:54

Roma imparatorlarından Diocletianus, MS 4. yüzyılda, enflasyonu 'İnsanlığı hiç düşünmeksizin kendi kazancını güden, yıllar, aylar ya da günler değil saatlerle, hatta dakikalarla artan.. Korkunç bir tamahkârlık...' olarak tanımlamış.


Acaba, yeni yılla birlikte geçeceğimiz Yeni Türk Lirası bizi yıllardır içinde yüzdüğümüz bu tamahkârlıktan kurtaracak mı? Yanıtı zaman gösterecek. B.Ü. Atatürk Enstitüsü ve ekonomi bölümü ögretim üyesi Prof. Dr. Şevket Pamuk, Osmanlı'nın ekonomik deneyimlerini cumhuriyet dergi adına kendisiyle konuşan Nermin Bayçın'a anlattı.


-Sıfırları atılan YTL'nin tanıtımında bu yeni birimin daha güvenilir, daha sağlam olacağı vurgulanıyor. Osmanlı tarihinde, YTL gibi ya da benzeri bir para operasyonu hiç yaşandı mı, yaşandıysa sonuçları neler oldu?


> Osmanlı'da sıfırları atmaya yakın iki operasyonla karşılaşıyoruz. Bu operasyonlar o dönemin para rejimi olan madeni sikkeler üzerinden. Ancak neden-sonuç ilişkileri açısından günümüzle çok büyük benzerlikler gösteriyor. Tıpkı, son 30 yılda yaşadığımız gibi, Osmanlı devleti de, bütçesi açık verdiğinde, özellikle savaş dönemlerinde ek gelir sağlamak amacıyla, sikkeler içindeki gümüş miktarını azaltıyor. Buna tağşiş deniliyor. Bu da enflasyona yol açıyor. O zaman da örneğin, bir akçe ederindeki malı, iki akçeye almaya başlıyorsunuz. Bu özellikle kentlerdeki sabit gelirlileri olumsuz etkiliyor. Devlet tağşişler sayesinde kısa vade için ödemelerini gerçekleştirebiliyor, ama değişik toplumsal kesimlerde de direniş baş gösteriyor.


> Hangi kesimlerde?


>En başta yeniçerilerde. Enflasyon karşısında alım güçleri düşen bu kesimin, bir sorumlu, daha doğrusu 'kelle' istedikleri, bazı kişilerin asıldıkları çok iyi bilinen olaylar. Devlet bu nedenle barış zamanlarında pek tağşiş yapamıyor. Ama savaş sırasında daha kolay. 'Kutsal bir savaştır' diyerek tağşişe meşruiyet kazandırılmaya çalışılıyor. Örneğin, en fazla tağşiş yapan sultan II. Mahmut, savaş sırasında bastırdığı sikkelere 'cihadiye' adını vermiş.


> Yeniçeriler isyan çıkardıklarına göre enflasyon çok yüksek olmalı...


> O dönemin enflasyon hızı biraz farklı. Son 500 yıllık bir sürece baktığımızda fiyatların I. Dünya Savaşı'na dek 300, bu tarihten günümüze ise 100 milyon kat arttığını görüyoruz. Fark çok büyük, ama neden ve sonuçlar çok benziyor. Tağşiş ve enflasyonun yine hızlı olduğu 17. yüzyılda, Osmanlı para birimi olan akçe öylesine değer yitiriyor ki, sonunda kayboluyor. Darphanelerin faaliyetleri duruyor. Piyasada son dönemin doları gibi, kökenleri 'grosso' ya da 'groschen'den gelen ve Osmanlıların 'guruş' dedikleri büyük Avrupa sikkeleri dolaşmaya başlıyor. İkinci Viyana kuşatmasının yenilgiyle sonuçlanmasının ardından Osmanlı devleti nihayet reform yapabilecek gücü toplayabiliyor. Ve 1690 yılında, YTL gibi yeni bir para birimi oluşturuyor.


> Akçenin yanında mı?


> Hayır. Akçenin artık satın alma gücü kalmıyor. TL gibi... Onun yerine büyük gümüş sikkelerin basımına geçiliyor. Ve adına da 'cedid' yani 'yeni kuruş' diyorlar. 1 kuruş da 120 akçeye eşitleniyor. Bu operasyon başarılı oluyor. 18. yüzyılda uzun bir barış dönemi var. Bütçede büyük açıklar görülmüyor. Parasal istikrar sağlanıyor.


 


OSMANLI'NIN TASHİH-İ AYARI


 

-İkinci operasyon ne zaman oluyor?


19. yüzyılda. Sultan II. Mahmut (1808-1839) yılları, Osmanlı tarihinin en hızlı enflasyon dönemidir. Rusya, Mısır ile yapılan savaşlar, Yunanistan'ın bağımsızlığı, bir yandan da modernleşme çabaları, yeni bir ordunun kuruluşu... Bunlar çok büyük kaynaklar gerektiriyor ve savaşların finansmanı için yine alışılagelen yönteme başvuruluyor. Ama tepkiler de çoğalıyor. Mahmut, 1826'da 'Vaka-yı Hayriye' hamlesiyle tağşişe karşı en güçlü toplumsal muhalefeti gösteren yeniçeri ocağını ortadan kaldırıyor. Kuruşun gümüş içeriğini de hızla düşürmeye devam ediyor. İçinde sadece bakır kalana dek.


-Sonra da fiyatlar alıp başını gidiyor...


O zaman halk bu düşük değerli sikkeleri metalik olarak adlandırıyor. Metelik sözcüğü de buradan geliyor. 19. yüzyıl, Osmanlı ekonomisinin dışa açılmaya başladığı bir dönem. İngilizler, para basmak yerine belli bir standart tutturulması yönünde öneri getiriyorlar. Hatta eğer sorun çıkarsa, kredi vermeyi teklif ediyorlar. Günümüzle çok paralellikler gösteren bir durum. Osmanlı önceleri dış borç olayına kuşku ile bakıyor, ama enflasyondan da hayli bunalmış. Sonunda, 1844 yılında, I. Abdülmecit yeni bir para operasyonu yapıyor. Bu işleme, 'tashih-i ayar' deniyor. Diğer deyişle para ayarının düzeltilmesi.


-Para değerinin sabitlenmesi anlamına mı geliyor?


Yeni bir para standardı belirleniyor. 17. yüzyılın sonunda büyük başlayan, ama enflasyonla değeri azalan kuruş, artık küçük birim oluyor. 100 gümüş kuruş da 1 altın lira olarak tanımlanıyor. Lira, ilk kez 1844 yılında piyasaya sürülüyor.


-Bu operasyon başarıya ulaşıyor mu?


Pek başarılı olduğu söylenemez. Kısa bir süre sonra Kırım savaşı patlak verince, Osmanlılar tağşiş yerine bu kez dışarıdan kredi almaya başlıyorlar. Borç kısa sürede çok büyük bir yük haline geliyor. Bir süre sonra Batılılar, Osmanlı maliyesinin önemli gelir kaynaklarına el koyuyorlar.


-Tüm bunlar neden oluyor, Osmanlı özünde kaynaklarını verimli ve rasyonel kullanamıyor mu?


Kaynakların rasyonel kullanımı modern çağın kavramı. Osmanlıların inandıkları, korumaya çalıştıkları bir düzeni var. Kaynak dağılımında belirli öncelikler söz konusu. Bunlar, padişahın kendisi, bürokrasi, ordu ve loncalar. Sistem böyle işliyor. Ancak 17. ve 18. yüzyıllarda taşranın gücü artıyor. Devlet bir hayli esnek biçimde taşradaki güçlü gruplarla uzlaşıyor, vergi pastasını onlarla paylaşıyor, paylaşmak zorunda kalıyor. Bu ortaklık sayesinde imparatorluğun daha uzun ömürlü olduğu söylenebilir. 19. yüzyılda Tanzimat'tan sonra merkez tekrar güçlenmeye başlıyor.


 


KAĞIT PARALARIN İTİBARI


 


-Ama başı sıkıştığı anda tağşişe başvuruyor, ödemeleri yapıp kurtuluyor. Enflasyona yol açacaklarını bile bile nasıl yapıyorlar bunu?


Bütçe dengesini kurmak için. Son otuz yılda da Türkiye'de siyasetçiler için enflasyonla yaşamak, bütçeyi denkleştirmekten daha kolay bir çözümdü, bunu yeğlediler.


-Osmanlı kâğıt paraya geç geçiyor. Neden?


Altın ve gümüş sikkeler, hem değişim aracı hem de padişahın egemenlik simgesi. Padişahın adını uzak bölgelere taşıyor. Devlet olmasa da sikkenin gümüşü, gümüştür. Tüccarı, köylüsü, onu eriti kullanabilir. Ancak kâğıt para aynı itibara sahip değil. Osmanlı 1830'lardan itibaren kâğıt para girişimlerinde bulunuyor, ama bunlar çok büyük miktarlarda basıldığı için sonuçlar hep olumsuz oluyor. Kâğıt paralar halkın elinde kalıyor. Türkiye'de kâğıt para ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında itibar kazanıyor.


-Her şeye karşın, sikkeler enflasyona karşı koruma aracı olmuş. Ama bizim böyle şansımız yok gibi görünüyor...


Osmanlı döneminde kentlerdeki toplumsal muhalefet tağşiş ve enflasyonun daha hızlı olmasını engellemiş. Bir anlamda Osmanlı'da enflasyona karşı muhalefet son otuz yıla oranla çok daha güçlü ve etkin olmuş. Çünkü o çağlarda toplumu enflasyona karşı koruyacak döviz hesapları, ücret ve gelirlerin endekslenmesi gibi yöntemler yoktu. Son dönemde bu yöntemler devreye girince, yüksek enflasyonla çok daha uzun bir süre yaşamayı kabullendik.


-Tağşişin nedenlerinden biri savaşlar diyorsunuz. Günümüzde ABD en güçlü silah ve savaş üreticisi, ama parasının değeri düşmüyor...


Eğer bir ülkenin mali kaynakları çok güçlü ise bazen savaşlardan parasının değeri düşmeden çıkabilir. Ama Vietnam gibi Irak savaşı da Amerika'ya pahalıya mal oluyor. Dolar son iki yılda Euro karşısında yüzde 35 değer yitirdi.


-Peki, YTL'nı nasıl değerlendiriyorsunuz?


Yaşadığımız enflasyon ve borç deneyiminin benzerlerini Osmanlı tarihinde de görüyoruz. Tüm bunların ışığında YTL'nin geleceğine ihtiyatlı bir iyimserlikle bakıyorum. En temel konu, devletin gelir ve gider dengesini kurabilmesi ve koruyabilmesi. Bugün sırtımızda önemli bir borç yükü var. Bütçe dengeleri tekrar bozulursa, çok kısa süre içinde kriz çıkar. Öte yandan AB ile entegrasyon süreci olumlu ilerlerse, daha fazla siyasal istikrar sağlanabilir. Siyasal istikrar da bütçe dengelerinin korunmasını kolaylaştırır.