Baba dostu ne demek? Murat Ülker Zeynep Bodur Okyay ile röportajını yayınladı

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, Kale Grubu Başkanı ve CEO'su Zeynep Bodur Okyay ile röportaj yaptı.

Baba dostu ne demek? Murat Ülker Zeynep Bodur Okyay ile röportajını yayınladı
Baba dostu ne demek? Murat Ülker Zeynep Bodur Okyay ile röportajını yayınladı
GİRİŞ 09.03.2025 17:26 GÜNCELLEME 09.03.2025 17:35
Bu Habere 3 Yorum Yapılmış

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker'in, Kale Grubu Başkanı ve CEO'su Zeynep Bodur Okyay ile röportajı kişisel internet sitesinde büyük ilgi çekti. İşte Murat Ülker'in o röportajı...

BABA DOSTU NE DEMEK?

Sayıları azalan bazı arkadaşlarım var, yaşları benden oldukça ileri; incitmeden şöyle açıklayayım: O muhteremler baba yadigarı bana, yani babamın arkadaşları. Ne mutlu bana hala hayatta olanları ile babamı anar, avunuruz.

Peygamberimizin bir sözüne istinaden babam vefat ettiğinde çocuklarımı alıp onları ziyarete götürmüştüm; dedelerinin arkadaşları ile tanışıklıklarımızı sürdürsünler diye…

İbrahim Bodur bey ile babamlar pek iyi dosttular. Kızı Zeynep hanımla aynı mahallenin çocuklarıydık. Her ne kadar tanışıklığımız daha ziyade aile içinde duyduklarımızdan kaynaklansa da birbirimizle gıyaben evvelden tanışırız. Ben İbrahim amcayı daima bir baba dostu, farklılıkları ile kendini belli etmiş bir muhterem zat, örnek aldığım bir şahsiyet olarak görmüşümdür. Bilhassa babamdan farklı düşünüş ve davranışları benim için ufuk açıcı olmuştur.

Bizim bir köyümüzün bile olmadığı ki bugün dahi Aluşta işgal altındadır ve babamın köyü Küçük Lambat’ta iz kalmamıştır, İbrahim amcanın Çanakkale’nin Çan ilçesinden olup, yöre insanını ortak ederek bir nevi ortak özel teşebbüsün, sermayenin tabana yayılışının yurdumuzda ilk örneklerini inşasını çok kıymetli bulmuşumdur. Ayrıca halk için, haktan yana tavrı da çok öğreticidir.

Kim bilir, belki babamla işleri ve mizaçlarının farklı ve fakat rotalarının benzerliği buradan kaynaklanmaktadır.

Zeynep hanımın rahmetli İbrahim Bodur amcamızın kerime-i muhteremeleri(*) olarak babasının işini başarması ve Türk iş muhitinin saygın ve seçkin bir üyesi olmasının yanında, ailenin sağlam bir direği olması Anadolu’muzun iş kadınlarına güzide bir örnek ve pederlerinin gönüllerine ferahlık olmaktadır.

İşte bugünkü konuğumuz Kale Grubu Başkanı ve CEO’su ZEYNEP BODUR OKYAY, amacım gençlere örnek yaşamının işe ve aileye ait seçkin hususlarına bir nebze de olsa ışık tutarak gençlere rehberliktir. Umarım faydalanırsınız. Zeynep Hanım’ın söylediklerinden bazı başlıklar şöyle:

-Babam hayatını Anadolu’nun sanayileşmesine vakfetti, benim de bundan ayrı bir yol tutmam pek mümkün değildi.
-Sanayileşmeden kalkınmanın olmayacağını işiterek büyüdüm.
-Ailemizde kız, erkek çocuk diye ayrımcı bir bakış açısı yoktu.
-Tecrübeler hatta hayal kırıklıklarının da bugüne gelmemde büyük payı var.
-İtalyan Lisesine kendi isteğimle ve biraz da babamla ters düşerek girdim.
-Kalebodur Seramik Budur, sloganı bizim hayatımızın her daim ayrılmaz bir parçası olmuştur.
-Hem köklerinize bağlı kalabilir hem de yeniliğe açık olabilirsiniz.
-Sanatı desteklemek, topluma bırakılacak en değerli miraslardan.
– Girişimcilik, yalnızca bireysel kazanç odaklı olmamalıdır.
– Genele uyup şikayet etmek yerine çözüm bulmaya odaklanmalısınız.
– Mış gibi yapmayı yani sorumluluktan kaçmayı hiç sevmem.
– Hayatın gerçekliği, bize okulda öğretilenden çok daha farklı.
– Lezzetli aşure yaparım, içine neyi ne zaman katacağını bilmek önemli.
– Kolay bir anne değilim. Disiplin ve belli değerler konusunda katıyım.

(*) Kerime-i muhtereme: (Osmanlı Dönemi) saygın kız evlat, seçkin, kıymetli, kendine saygı duyulan ikram edilmiş kimse.

Çağımızın örnek bir kadın girişimci, sanayici kadını olan Zeynep Bodur, açıklamaları ile değerlendirdiğimizde aslında düşündüklerini hayatı, çevresi ve ülkesi için uygulayan bir asri filozof. Ama aynı zamanda toplumsal yaşamda aktif yer alan, ailesine ve değerlerine bağlı, sanatsever, filantropist ve hatta yemek yapan bir annedir.

Şimdi sorularımızı soruyoruz:
1-Babanız duayen bir sanayiciydi. Robert Kolej mezunu, ABD’de bulunmuş. 1951’de 23 yaşında Türkiye’ye dönüp önce bir iplik fabrikası kurdu, sonra 1957’de seramik fabrikası kurup Türkiye’nin en önemli sanayicilerinden biri haline geldi. 1970’li yıllarda İSO’da, TOBB’da önemli görevler üstlendi. Bu yıllar sizin de çocukluk yıllarınız. Nasıl bir aile ortamında büyüdünüz? O yıllarda ailenin tek çocuğu olmak hatta kızı olmak ne anlama geliyordu? Yaşadıklarınızın bugün olduğunuz “birey”e dönüşmenize ne/nasıl etkileri oldu? Bugün sizi oluşturan değerleri, mutluluğu, güveni, sadakati tanımlama şeklinizi kısacası dünyaya bakışınızı nasıl şekillendirdi?

Grubumuzun Kurucusu, rahmetli babam İbrahim Bodur, 1957 yılında henüz 27 yaşındayken, Anadolu’nun o günün şartlarında ülkenin alt yapı insan kaynağı zorluklarına rağmen Anadolu’nun kalkınması ile ülkemizin kalkınacağına ve bu nedenle de herkesin doğduğu ve köklerinin olduğu beldelere yatırım yapmasına gönülden inanmış bu nedenle de Çanakkale’nin Çan ilçesinde, Türkiye’nin ilk seramik fabrikasını kurmuş; ‘Önce insan’ ve ‘sosyal doku’ diyerek kimseyi toprağından koparmadan, doğduğu yerde doyması için sanayi mayasını Anadolu’da tutturmayı amaçlamış ve başarmış bir girişimciydi.

O, benim kanaatimce bir misyon insanıydı. Değerlerinden kopmadan ve taviz vermeden bilime, teknolojik gelişmeye ve araştırmaya da her daim önem veren, hülasa her şeyi yerli yerinde değerlendiren insandı. Onun ülküsü, Anadolu’nun sanayileşmesi, Türkiye’nin refaha erişmesiydi. Bu nedenle de hayatını Anadolu’nun sanayileşmesine vakfetti.

Böyle bir babanın evladı olarak, benim de bundan ayrı bir yol tutmam pek mümkün değildi. Kendimi hatırladığım ilk yaşlarımdan itibaren hep üretim ortamının içinde bulundum. Üretimin Türkiye’nin bir numaralı meselesi olduğunu ve sanayileşmeden kalkınmanın olmayacağını işiterek büyüdüm. Oyunlarımı bile fabrikanın içinde, bahçesinde oynardım. Mühendis olma hayali bile o devasa iş makinelerinin üzerinde oyun oynarken ilk defa aklıma düştü. Girişimciliğin, sanayicilik kodlarının DNA’mızda yer aldığını ve bunun bir kader olduğunu düşünürüm hep....

Evet Zeynep hanım, ne kadar benzer geçmiş çocukluğumuz, çok çalışan babaların çocukları olarak…

Zeynep Bodur bize ailenin tek kız çocuğu olmasının nasıl iyi bir şey olduğunu aktarıyor.

Evet, ben ailemin tek çocuğuyum. Kız evladım. Ama bizim ailemizde kız, erkek çocuk diye ayrımcı bir bakış açısı yoktu. Zaten kadınların da ailede söz sahibi ve güçlü olduğu bir ailemiz var. Rahmetli babaannem de öyleydi, annem de öyle. Babamın çok başarılı bir girişimci olmasının ardında bu iki güçlü kadının katkısının çok büyük olduğunu düşünüyorum. Rahmetli babam belki de toplumun kodlarından etkilenerek bana hep “Sen hem kızım hem oğlumsun” diyerek cinsiyet eşitsizliğinin o günün iş dünyasında da doğru olmadığını ifade etmek isterdi.

2-Bir röportajda, babam bana koçluk ve mentorluk yapmadı, zaten çalışmaktan buna vakti olmadı, diyorsunuz. Yapsa ne farklı olurdu? Ondan öğrendiklerinizi nasıl öğrendiniz? Bu öğrenme sürecinde neler yaşandı? Hep onun dediği mi oluyordu? Sizi dinler miydi? Çatışma yaşadığınızda tavrınız ne olurdu, onun tavrı nasıldı?

Babam, bana bilerek bir mentorluk yapmamış olsa da daima doğru bir rol model olmayı önceliklediğini hayatımda hep hissetmişimdir. Onun iş hayatındaki tutumu, çalışma prensipleri ve deneyimlerini gözlemlemek benim öğrenmem için hem çok önemliydi hem de bir ilke niteliğindeydi. Bu sayede iş dünyasına ilk adımımı atarken, rahmetli babam sayesinde sağlam bir temel üzerinde durduğumu düşünürüm. Dediğim gibi çok küçük yaşlardan itibaren hep onun dizinin dibinde ve birlikte çalışıp ürettiği insanların aileleri ile büyük bir aile gibi yaşadım oynadım ve paylaşmayı o ortamda öğrendim. Yaşım ilerleyince babam beni toplantılara götürmeye başladı, daha formal ve yapılandırılmış ortamlarda bulunma imkanım oldu. Babamın iş arkadaşlarını ve dostlarını yakından tanıdım. İş hayatının nasıl yapılandırıldığını ve inceliklerini öğrenmeye başladım. Elbette o gün öğrendiklerimin, tercihlerime, çalışma hayatıma, bugünüme etkisi ve katkısı büyük olmuştur.

İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliğini bitirip Amerika’da eğitimimi sürdürüp Harvard’taki programdan mezun olup Türkiye’ye döndüğümde ilk olarak 1992’de Çanakkale Seramik Fabrikaları’nın üretim birimlerinde yönetici adayı olarak çalışmaya başladım. İTÜ’de mühendislik eğitiminin ardından Amerika’da eğitim alıp Türkiye’ye dönünce her genç gibi benim de hayallerim, hedeflerim, hayata geçirmek istediğim projelerim vardı. Aklımdaki planları, hayalleri çevremdeki kişilere ve babama anlattım. Bunları hayata geçirmek her zaman mümkün olmadı ve çok mücadele etmem gerekti. Sonra baktım olmuyor, kendi kendime inisiyatif almaya başladım. Birçok dönüşüm-değişim projesi başlattım, bazıları gerçekten başarısız oldu! Ama hepsinden bir şey öğrendim, bu tecrübelerin hatta hayal kırıklıklarının da bugüne gelmemde büyük payı var.

Rahmetli babam bana derdi ki: “Hak verilmez, alınır”. Uğraşarak elde etmem yönünde çok ısrarcı oldu. Ben pek vazgeçmeyi sevmem. Her zaman mücadele etmeyi tercih etmişimdir.

Hayret ben de çok duymuşumdur bunu babam Sabri beyden.

3-Bir süredir “Değerlerin Yaşıyor” sloganı altında İbrahim Bodur Bey’in değerlerini yaşattığınız mesajını veriyorsunuz? Bu değerler nedir? Nasıl belirlediniz ve günlük mesaide yaşatmak için neler yapıyorsunuz? Onun hayallerini mi gerçekleştiriyorsunuz, yoksa kendi hayallerinizi mi?

İbrahim Bey’in başarısındaki en önemli faktör bence manevi değerlerine sahip çıkması kültürüne yabancılaşmaması ve yerel ile globali dengeleyebilmesidir. Yani batının analitik yaklaşımı ile doğunun manevi ve bütünsel bakışının kesişmesini sağlayabilmek, insanın ömrünün ötesine geçmek yani uzun vadeli bir bakış açısına sahip olmak ve olumlu bakarak pozitif düşünce ile harmanlanmış bu topraklara özgü Anadolu “hoşgörü” geleneğine sahip olması onu farklılaştırmıştır. Böyle bir bakış açısına sahip olunca artı değer üretme ve bunun için sorumluluk üstlenmeye dayanan bir yaşam ve yönetim sergileyebilmiştir. Bana ve etrafına da bu anlamda doğru rol model olabilmiştir. Naçizane onun izinden gidebilmeyi değerlerini korumayı önce evladı olarak vazifem sonra da kendim için misyon edinmeyi her daim arzu ettim. Eğer başarabilirsem çok mutlu olurum.

Beni rahmetli babamda en çok etkileyen husus, amaç ve anlama dayalı ve bir gayeye odaklı, azimle iş görme anlayışıdır. Bunu da her daim sevgi temelli bir yaklaşımla söyleyerek değil yaparak, rol model olarak gerçekleştirmiş olmasıdır. İş dünyasında gerçek bir aile olmak işin doğası gereği çok mümkün olmasa da o her bir çalışana ailenin bir üyesi olarak yaklaşmayı düstur edinmiştir. Her zaman mümkün olduğunca da buna uygun bir yönetim politikasını hayata geçirirken yapmayı arzu ettiği, tüm çalışanların ortak bir anlam ve değerler sisteminde buluşturmak olmuştur. Onların başarılarını özendirici, özel olma duygusunu güçlendiren; birlikte üretmeyi, birlikte eğlenmeyi, birlikte kutlamayı, sevinçte ve kederde birlikte olmayı gösteren bir yaklaşım sergilemiştir. Rahmetli babam şirkete, iş ortaklarına hizmet eden, gelişmelerini sağlayan liderlik tarzıyla da topluma hizmet edebilmiştir. Babam bugün de yoluma ışık tutmaya devam ediyor. Ben de mümkün olduğu kadar bu temel üzerine gitmeyi benimsedim ve onun bu görüşü ve değerleri üzerine misyonumuzu inşa ederek, Grubumuzun büyümesini sağlamaya çalışırken tabii ki zamanın ruhunu da es geçmemeye gayret ederek, aynı zamanda değişen dünyaya uyum sağlamak için, babamın hayallerini günümüz koşullarına uyarlamaya özen gösteriyorum.

4-İtalyan Lisesi mezunusunuz. İtalyan lisesi mezunu olmanın yaşamınızdaki yeri ve etkisi ne oldu? İtalyan kültürü ile okumak ne anlama geliyor? İtalyan kültürünü nasıl tanımlarsınız?

Ben eğitim hayatımda aslında çok kez babamla ters düştüm. İlki ise ilkokul sonrası okuyacağım ortaokul ve lise için oldu. Ben İtalyan Lisesine kendi isteğimle ve biraz da babamla ters düşerek girdim. Babam benim -kendisi gibi- bir Amerikan okulunda okumamı, İngilizce tabanlı bir eğitim almamı istiyordu. Bense İtalyancanın fonetiğini sevdiğim ve kadim İtalyan kültürünü babamın iş seyahatlerine katılarak gözlemlediğim için tercihimi İtalyan Lisesinden yana kullandım.

İtalyan kültürü, estetiğe, sanata, iyi yaşamaya ve insana odaklanmasıyla benim için her zaman ilham verici oldu. Hem tarihsel zenginlik hem de modern tasarımı rekabet unsuru olarak dengeli bir şekilde kullanarak harmanlayan bu kültür, yaşam kalitesini yüceltirken aynı zamanda sade güzelliklere de değer veriyor. Benim için belki de bu okulda okumak, sadece bir dili öğrenmekten öteydi; İtalyan tarihini, sanatını ve yaşam tarzını anlamayı öğrendim. Bu, İngilizceyi her zaman öğrenebileceğimi ama sonradan kolay öğrenmeyeceğimi düşündüğüm İtalyan dili de aslında sonradan benim için çok boyutlu bir dünya görüşü geliştirmemde iş hayatında giderek artan İtalya ile olan ilişkilerimde önemli bir rol oynadı.

5-Daha sonra İTÜ İşletme Mühendisliği, 1990-1992 yılları arasında Harvard yönetici yetiştirme programına katıldınız. 1992-2007 arasında, yani Kale Grubu’nda direksiyona oturmadan önce iletişimden, üretime, planlamadan pazarlamaya Kale grubunun çeşitli bölümlerinde çalıştınız. Yine 1995’te İstanbul’da Pazarlama Şirketleri Grubu İcra Kurulu Üyesi oldunuz. Temmuz 2007’de, yani babanız 79 yaşında, siz 43 yaşındayken grubun başına geçtiniz. Bu süreç olması gerektiği gibi mi ilerledi? Yani bir plan vardı ve o plana mı uyuldu yoksa şartlar mı böyle gelişti?

Harvard Üniversitesi’nde lisansüstü yönetici yetiştirme programından mezun olup Türkiye’ye döndükten sonra, babamın deneyimleri ve öğretileri rehberliğinde ilk olarak 1992-1993 yılları arasında Çanakkale Seramik Fabrikaları’nın üretim birimlerinde yönetici adayı olarak çeşitli görevler üstlendim. 1995 yılında Kale Grubu’nun Pazarlama Şirketleri İcra Kurulu Üyeliği ve Başkanlığı’na atandım. 2007 yılından bu yana da Kale Grubu Başkanı ve CEO’su olarak görevimi sürdürüyorum.

Babamın liderlik anlayışı, benim yönetim felsefemin temelini oluşturdu. O, sanayileşmenin sadece ekonomik büyüme değil, aynı zamanda toplumsal kalkınma için de bir araç olduğuna inanırdı. Yatırımlarını her zaman doğduğu topraklara yaparak yerel kalkınmayı desteklemeyi ve insanlara iş imkânları sağlamayı öncelik haline getirdi. Bu vizyon, benim de sorumlu ve duyarlı bir liderlik anlayışı geliştirmeme vesile oldu.

Kale Grubu’nun dönüşüm gücünün ardında, babamın yenilikçi ve insan odaklı yönetim anlayışı yatıyor. Bu anlayış, benim liderliğimde Kale Grubu’nun sürekli dönüşüm ve gelişim gösteren bir yapı kurmasını sağladı.

6-Sizin kendi başarı yolculuğunuzda gelişiminize etkisi olan mentorlarınız, ilham aldığınız başka liderler oldu mu?

En başta tabii ki rahmetli babam İbrahim Bodur. Ben gözü kara bir girişimcinin, bir değişim öncüsünün kızıyım. Babam, Anadolu’da kalkınmanın önünü açan bir vizyoner, yerel değerleri küresel vizyonuyla harmanlayan cesur bir girişimci, Türkiye’nin değişim öncülerinden biriydi. Her zaman ona layık bir evlat olmaya gayret ettim. Babam bana hiçbir zaman şunu yap demedi. Ama ben babamdan gördüğümü benimsedim ve yapmaya devam ettim. İşi sevmemi isterdi. Ben de sevdim işi. İşin içinde büyüdüm.

Babamdan devraldığım en büyük miras, onun değerleri. Babam “Sizi siz yapan öz değerlerinize sahip çıkın. Çünkü onlar sizi bir ağacın kökleri gibi ayakta tutacaktır.” derdi. Biz de onun izinden aynı inanç ve tutkuyla işimizi sürdürüyoruz. Şimdi ben de oğluma sıklıkla bunu öğütlüyorum. Bizden sonraki nesil öz değerlerimize sahip çıkacak ki, büyüklerimizin attığı temeller sağlam kalsın, daha iyi bir geleceğimiz olsun.

Mutlaka babamın yanı sıra gerek iş dünyasındaki büyüklerimden gerekse okuldaki hocalarımdan beni etkileyen, fikirlerimin gelişmesini sağlayan pek çok isim var.

7-Kaleseramik, rahmetli babanız İbrahim Bodur Bey tarafından Türkiye’nin ilk seramik fabrikası olarak 1957 yılında Çanakkale’de Çanakkale Seramik Fabrikaları ismi ile kuruldu. Türkiye’nin ilk yer karosu üreticisi Kalebodur Seramik Sanayi’nin kuruluş yılı ise 1972. Kalebodur o yıllarda “Kalebodur Seramik Budur” sloganlı reklamları ile ünlendi. Ülker’in “Akşama Babacığım Unutma Ülker Getir” söylemi kadar ünlü olması nedeniyle de Kalebodur yer karosunun jenerik ismi oldu. Bu hala geçerli mi? O günden bu yana seramik sektöründe neler değişti?

Rahmetli babamın Çanakkale Seramik Fabrikasını kurduğu 1950’li yıllarda seramik sektörü küçük ölçekli üretimlerle sınırlıydı. Üretim daha çok el işçiliğine dayanıyordu. 1970’lerdeki sanayileşmeye hamlesiyle seramik sektörü de modernleşmeye başladı. Üretimde modern makineler ve otomasyon kullanılmaya başlandı. 1990’larda bizim ve sizin gibi öncü şirketler dünyaya açılıp önce iş birlikleri ile yola çıkarak sonrasında ise uluslararası pazarlarda tanınan markalar haline geldiler. 2000’lerle birlikte hayatımıza Ar-Ge yatırımları girmeye başladı. Nitekim biz de 2012 yılında Kaleseramik ARGE Merkezi’ni kurarak o güne kadar bu anlamda yaptığımız tüm çalışmaları Merkez bünyesinde konumlandırdık. Son yıllarda sektörümüz dijitalleşme ve tasarım odaklı bir gelişme trendi sergiliyor. Türkiye, bugün dünyanın ve Avrupa’nın en büyük seramik üreticileri arasında. 100’den fazla ülkeye seramik ürünleri ihraç ediyoruz. 1950’lerden bugüne gelen süreçte seramik sektörünün yerli katma değeri en yüksek sektörlerden biri olması hasebiyle Türkiye’nin kalkınma hikayesinin çok önemli bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.

Kalebodur, inşaat sektöründe bir ürüne adını vermiş, jenerik bir haline gelmiş bir markadır. Bu algının bugün de hala canlılığını koruyor olması ve o dönem yayınlanan iletişim araçları ile bugün üzerinden 67 yıl geçmesine rağmen, ‘Kalebodur Seramik Budur’ sloganı bizim hayatımızın her daim ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu nedenle de sektörümüze değerli bir jenerik isim kazandırmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Zaman zaman bu konuda hoş anekdotlar da yaşanmıştır. O dönemlerde rakiplerimizden bazıları “biz de Kalebodur üretiyoruz” diyerek söylemlerde bulunmuşlardır. Benim fikrime göre, bu sloganın gücü aslında markanın ne kadar topluma dokunduğunun bir göstergesi keza İbrahim Bodur’un da kişiliğinin toplum üzerinde oluşturduğu olumlu izlenim, kabul ve teveccühün bir göstergesidir. Bunu ben bir miras olarak görüyorum ve bu nedenle de değer odaklı yönetim modelini benimseyerek bu manevi mirasa da sahip çıkmaya, bu güvene layık olmaya her yaptığımız yeni iş ve girişimde dikkatli olmaya özen gösteriyorum.


8-Her Temmuz’da doğduğu topraklarda yani Çanakkale, Çan, Nevruz Köyünde Seramik Bayramını kutluyorsunuz. Bu bayrama herkes davetli, kalabalık sofralar kuruluyor, kıdem ödülleri veriliyor, sünnet töreni dahil çalışanların her ihtiyacının düşünüldüğü bir panayır oluyor… Geleneklerinize çok bağlı olduğunuzu son dönemde sürekli ifade ediyorsunuz. Ritüeller sizin için ne ifade ediyor? Neyi hedefliyorsunuz? Yenilikçilik ve gelenek arasında köprü kurmak istediğinizde hangi tarafa yaslanıyorsunuz?

Ben bir ritüel insanıyım. Ailemde bunu gördüm. Ben her zaman büyük sofralar etrafında paylaşımlar ve sohbetler içinde büyüdüm. Bu benim için bir yaşam tarzı oldu. Ritüeller, gelenekler temelde bir araya gelme, bağ kurma ve anlam arama ihtiyacını karşılıyor.

Seramik Bayramı bizim için sadece bir gelenek değil, aynı zamanda bir değer. Türkiye’de ilk kez bir şirketin bir bayram ilan ettiğini ve bu bayramın bizden çok bölge halkı tarafından sahiplenildiğini görmek, bizim için gurur verici. Her yıl bu bayramdaki törenlerde, sünnetlerde, yöre halkının yoğun ilgisini ve onların bunu bir bayram olarak benimsemesini izlemek, geleneklerin insanlar arasındaki güçlü bağlarını görmemizi sağlıyor. Seramik Bayramı, bölge halkıyla bir arada kutlanan, köklere bağlılıkla yenilik arasında bir köprü oluşturan eşsiz bir ritüel. Bizimki bir bayram; sadece çalışanlarımız ve paydaşlarımızla değil, tüm bölge halkıyla paylaştığımız, onların da içselleştirdiği bir gelenek. Bu da onu daha özel ve anlamlı kılıyor.

 

Hem köklerinize bağlı kalabilir hem de yeniliğe açık olabilirsiniz. Bence asıl mesele bunu başarmaktır ve bunlar birbirini dışlayan tanımlar veya tez/anti-tez değil, tam tersine birbirini besleyen unsurlardır. Geleneksel değerleri korurken aynı zamanda değişen dünyanın gerektirdiği yenilikleri de benimsemenin, özellikle de dejenere olmamaya azami gayret göstererek, her daim mümkün olduğuna inanırım. Bu denge, sadece bir şirket kültürü değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi ve bir vizyon meselesidir.

Zeynep hanım bence bu tam da bizim MUTLU ET MUTLU OL felsefemize benziyor. Zira yüzü aşkın milletten çalışanımızla globalde birlikte hareket etmek, motivasyon için bu misyona ihtiyaç duyuyoruz.

9-İbrahim Bodur Bey’in “İstanbul’un değil, Anadolu’nun taşı toprağı altın” diye bir söylemi vardı. Katılır mısınız? Çanakkale bölgesinin yerel kalkınması için babanızın verdiği mücadeleyi devam ettiriyorsunuz. Hem kentinize yani Çanakkale, yaptığınız yatırımları hem kadın girişimciliğini desteklemenizi çok kıymetli buluyorum. Yerel kalkınma neden bu kadar önemli?

Yurdumuzun her köşesi birbirinden değerli. Biz hasbelkader Çanakkale’de doğduğumuz, Çanakkaleli olduğumuz için yerel kalkınma ateşini burada yakmış babam. Ama tabii bugün yurdumuzun dört bir yanında yatırımlarımız, çalışanlarımız var.

Ben rahmetli babamın kendine özgü bir kalkınma modeli oluşturduğuna inanıyorum. Bu iklim içinde büyüdüğümden her zaman değişimin yerelde başladığına, kırsal kalkınmanın önemine yürekten inanıyorum. Yerel kalkınma bir kere insanların “doğduğu yerde doymasını sağlamak” için çok önemli bir araç. Yerel kalkınma “sorundan değil sorumluluktan beslenmeyi” düstur edinmeyi gerekli kılan bir zihinsel model geliştirmeyi teşvik eden bir bakış açısıdır. Yerelde üretim ve istihdamı desteklemek yoluyla “fırsat eşitliğini” yakalamayı amaç edinerek bu sayede gelirlerin daha eşit dağılmasını, göçün engellenmesini, aile bağlarının kopmasını engellemeyi mümkün kılan ve bölgede sürdürülebilir bir nüfus yapısının korunmasını sağlayabilirsiniz. Nihayetinde yerel kalkınmanın sadece bölgesel değil, bütünsel kalkınmanın da temel taşlarından biri olduğuna kuvvetle inanıyorum.

10-Kaleseramik Vakfı, Nevruz Köyü Kadınları Kooperatifi, Mavruz gibi oluşumlarda sizin rolünüz nasıl oluyor?

Bu saydığınız girişimlerimizin her biri yerel kalkınmanın farklı bir ayağında etki yaratmak fikrinden neşet buluyor. Sadece fikri var etmek değil ona uygun doğru örnekleri yaratmanın topluma örnek olmanın da misyonumuz olduğuna inanıyorum.

Kaleseramik Vakfı 35 yıldan beri değişen dünyanın koşullarına uyum sağlamak üzere toplumsal dönüşümü destekleyici çalışmalar gerçekleştiriyor. Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasına katkı sunmak amacıyla gençlik programları, sosyal girişimcilik programları, fırsat eşitliğine vurgu yapan projeler ve mesleki eğitim programları, tasarım odaklı sanat ilişkisini destekleyen çok katmanlı projeler yürütüyor. Değişen dünyaya ayak uydurmayı destekleyen, gençlerin yenilikçi fikir ve çözümler üretmek yetenekleri, dinamizmleri, toplumsal konulardaki duyarlı yaklaşımlarını destekleyen programları ön plana çıkarıyoruz.

Ben kalkınmanın kadınıyla erkeğiyle bir bütün olduğunu düşünüyorum. Tarihimizde de bunun örnekleri mevcut. Nevruz Köyü Kadınları Kooperatifi bunun bir yansıması. Rahmetli babamın dünyaya geldiği Çanakkale’nin Nevruz Köyünün özverili ve çok da becerikli kadınları var. 6 yıl önce bizim de cesaretlendirmemizle kendi kooperatiflerini kurmaları için destek verdik. Onların gelişmesi ve farkındalıklarını artırmak için bir yandan kişisel gelişimlerine yatırım yaparken, mentor menti programı tasarımı çerçevesinde danışacakları bir ekosistemi oluşturarak bir yandan da yaptıkları işi daha profesyonel boyuta taşımalarını, markalaşma yolunda yol kat etmelerini sağladık. Çeşitli iyi örnekler ile onları bir araya getirerek esinlenmelerini ve öğrenmeyi deneyimlenerek başarmalarını sağladık. Orada da değerler üzerine bir söylem geliştirmelerini mümkün kıldık. Böylelikle, önce Türkiye pazarına, daha sonra yurt dışı pazarlara açıldılar. Takipçileri oldu. Her türlü davet edildikleri platformda kendilerini ve yaptıkları işi, dolayısı ile amaçlarını doğru ifade edebilmelerini teşvik ettik. Formal eğitimler ile de destekledik. Onların içinde zaten büyük bir üretim ateşi vardı, bize sadece ilk kıvılcımı yakmak düştü. Zaten gerisi geldi.

Mavruz ise çok farklı bir model. Sürdürülebilir tarım ve döngüsel ekonomi prensiplerine dayalı bir sosyal girişim. Kadın istihdamını güçlendirmek, çevreye saygılı bir üretim modeli geliştirmek ve yerel kalkınmayı teşvik etmek temel hedeflerimiz arasında. İzlenebilirlik teknolojileriyle üretim süreçlerimizi şeffaf hale getiriyoruz. Örneğin, salkım domates üretiminde B2B modeliyle, renkli cherry domateslerde ise B2C modeliyle çalışıyoruz. Temiz tarım sertifikamız sayesinde ulusal ve uluslararası tanınırlığa sahibiz.

Sanayinin yanında Mavruz’da Türkiye’nin en çevreci ve doğal domatesi üretiliyor. Türkiye’nin fabrika baca atığındaki enerjinin kullanılmasıyla ısıtılan ilk modern serası. Topraksız tarım yapılıyor. Çalışanlarımızın yüzde 95’i kadın. Mavruz ile, kadın istihdamını teşvik eden hem ekonomik sürdürülebilirliği hem de çevresel ve sosyal faydayı bir araya getiren bir model kurduk.

Mavruz’un yerel kalkınmayı daha fazla desteklemesi, inovasyon projeleriyle sektöre liderlik etmesi ve izlenebilirlik konusundaki öncülüğünü sürdürmesi en büyük hedeflerimiz arasında. Ayrıca yan ürün geliştirmek, sera atıklarını değerlendirmek ve kalite odaklı pazarlama stratejileriyle uluslararası tanınırlığımızı artırmayı planlıyoruz.


Zeynep Bodur Okyay diyor ki, ben şuna inanıyorum:

Eğer Türkiye’nin topyekûn bir kalkınma hareketi gerçekleştirebilmesini istiyorsak her bölgenin kendine özgü doğal, kültürel ve insani kaynaklarını devreye sokmak zorundayız.

Bölgesel ekonominin canlanması hem şehir ile kırsal arasındaki dengenin sağlanması hem de bugün ciddi sorunlara yol açan köyden kente göçün tersine dönmesi için çok önemli.

11-Peki, Kale Tasarım ve Sanat Merkezi (KTSM) fikri nasıl ortaya çıktı? Siz bireysel olarak da tasarım ve sanatla ilgili misiniz? KTSM çalışmalarından bahsedebilir misiniz?

Tasarım, mimari ve sanat bireysel yaşamları ve toplumsal yapıyı derinlemesine etkileyerek geleceğin dünyasını önemli ölçüde şekillendiriyor. Bu iki alanın, teknolojinin ilerlemesi ve dijitalleşmenin hız kazanmasıyla yeni bir boyut kazanarak daha kapsayıcı, sürdürülebilir ve yenilikçi çözümler sunacağını düşünüyorum. Bu bakış açısıyla Kale Grubu olarak tasarım ve sanatla olan bağımız çok eskiye dayanıyor. Sanat bizim için sadece bir estetik deneyim değil, aynı zamanda bir sorumluluk. Sanatı desteklemenin, topluma bırakılacak en değerli miraslardan biri olduğunu düşünüyorum.

 

Rahmetli babam 1957 yılında, Kaleseramik’in kuruluş çalışmalarını yaptığı günlerde İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nun kurucularından Hakkı İzzet’le tanışarak onun önerdiği öğrencileri işe almış. Öğrenciler seramiğin tekniğinin yanı sıra sanat yönünü de bilenler arasından seçilmiş.

Çan’daki fabrikamız bir yandan seri üretime geçerken açılan Kaleseramik Sanat Atölyesi’nde yıllar içinde döneminin en ünlü seramik sanatçıları ağırlanmış. Sanatçıları Türkiye’nin önemli torna ustaları ve seramik zanaatkarlarıyla bir araya getiren çalıştaylar düzenlenmiş. Özellikle seramik bizim için hem bir yapı malzemesi hem de bir sanat dalıdır.

1997-2007 arasında ise Uluslararası Seramik Sempozyumu düzenlenerek farklı ülkelerden ve Türkiye’den sanatçı ve öğrencilerin buluşması sağladık.

 

Kale Tasarım ve Sanat Merkezi (KTSM), sanat ve tasarımla olan bağımızın günümüzdeki temsilcisi. KTSM’nin bulunduğu bina, Kale Grubu’nun İstanbul’daki ilk genel merkezi. 1969-1986 yılları arasında şirket merkezi olarak kullanıldı. Ancak daha o günlerde binanın giriş katı, seramik sanatçılarının eserlerinin sergilendiği bir sanat galerisi idi. Karaköy binasında başlatılan sanat galerisi uygulaması, Levent binamız da dahil pek çok noktamızda devam etti.

Ben geleneklerine bağlı bir insanım ve mekanı çok önemserim. Bu nedenle mekanları yaşatmaya büyük değer veriyorum. Karaköy binamızı dönüştürdüğümüz KTSM ile de sadece fiziksel yapıyı korumakla kalmadık, aynı zamanda bizim için çok kıymetli olan o mekânın tarihini, orada yaşanan hatıraları ve toplumsal değerini de yaşatmayı amaçladık.

Özgün işlerin, yaratıcı ve ilham veren çalışmaların içinde olmayı ve buna hevesli kişi ve toplulukları cesaretlendirmeyi kendimize görev biliyoruz. Türkiye’nin geleceğinde yeni başarı hikâyelerini bu şekilde yazabileceğimize inanıyorum.

 

Bu motivasyonla hayata geçirdiğimiz KTSM’nin bilginin paylaşıldığı, özgürce fikirlerin ve yenilikçi düşüncenin filizlendiği interdisipliner bir adres olmasını arzu ediyorum. Sadece bulunduğumuz Karaköy’ün bile çok büyük, kültür, sanat ve yaratıcı endüstri birikimi var.

Biz de şehrimizdeki, ülkemizdeki bu birikimi ortaya çıkarmak, yepyeni fikri olana, hayal kuranlara ilham vermek, cesaret yaratmak için bir mekan tasarlamak istedik. Bunu mekanla bütünleştirmek ve bir kimlik vermek istesek de aslında bunu yaptığımız her işe fikre indirgeyerek bir anlamda da mekansızlaştırma arzumuz da devam ediyor

Sanattan mimariye, tasarımdan seramiğe pek çok farklı disiplinde sergilere, atölyelere, söyleşilere ev sahipliği yapıyoruz. KTSM’yi disiplinler arası çalışmanın teşvik edildiği etki odaklı toplumsal yatırımların kuluçka merkezi haline getirmeyi amaçlıyoruz


12-Geleneksel bir sektörde kendini var etmiş, babasından aldığını ileriye taşımış bir kadın lider, patronsunuz ve 17 yaşında bir erkek çocuk annesisiniz. Erkekler dünyasında kadınlar bir yerlere gelebilmek, ekonomik gücün parçası olmak için hem globalde hem de Türkiye’de birçok farklı cephede mücadele veriyor. Kadın olmak, iş dünyasındaki mücadelenizde işinizi zorlaştırdı mı? Zorlukları nasıl aştınız?

Benim ailem şansım oldu ve ben böyle bir sorun yaşamadım. Ülkemizde yerleşik kültür nedeniyle böyle bir sorun var. Kadınların iş hayatına girişinde, ona biçilen toplumsal rol nedeniyle pek çok bariyer söz konusu. Kariyer gelişiminde başka engeller devreye giriyor. Oysa biliyoruz ki, bir toplumda kadın ne kadar etkin ve üretken ise toplum o kadar gelişmiştir. Türkiye’nin en önemli büyüme kısıtlarından biri, kadınımızın iş hayatına istediğimiz oranda girememiş olması. Sanayi için önem taşıyan mühendislik gibi mesleklere daha çok genç kızlarımızın ilgisini çeksin, iyi eğitim alıp sanayiciliğe özensin istiyorum. Yasalarımız, iş hayatında cinsiyet eşitliğini desteklediği halde, uygulamada, ayrımcılık ne yazık ki sürüyor. Dünya daha iyi bir yer olacaksa bu, kadınların çabalarıyla olacak…
 

13-Zeynep Hanım, başarı deyince sizce bir liderde mutlaka olması gereken özellikler nedir?
Öncelikle bilgi birikimi, yetenek ve deneyimin harmanlandığı bir yapı. Sonrasında ezber bozan bir liderlik anlayışı. Çünkü yeni dünya düzeninde buna her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bu yeni dönemde; risk ve sürdürülebilirliği, sosyal paydaşları, çeşitliliği, çevreyi, inovasyonu, marka ve itibarı, bütüncül bir şekilde sosyal farkındalıkla yöneten liderler öne çıkıyor. Kapsayıcı, sorumlu ve duyarlı liderliğin giderek daha ağır basacağı kanaatindeyim.

Tabii bunun yanı sıra liderlik için Güven Oluşturma, İlham Verme ve Motivasyon, Etkili Yetkilendirme, Öğretme ve Mentorluk balta olmak üzere Stratejik Zihniyet, Karar Verme, Problem Çözme ve Planlama dahil olmak üzere pek çok iyi beceriye sahip olmak gerekiyor.

14- Sizce liderlikte ne fark yaratır?
Liderlik, değişimle başa çıkmakla ilgilidir. Liderlikte fark yaratan ise bu değişime ne kadar hazır olduğunuz, başa çıkmakta gösterdiğiniz maharetler. Son yıllarda liderlik konusunun bu kadar önemli hale gelmesinin nedeni iş dünyasının daha rekabetçi ve değişken bir yapıya bürünmesidir. Hızlanan teknolojik ilerleme, daha fazla uluslararası rekabet, piyasaların kuralsızlaşması, iş gücünün farklılaşan demografik yapısı, bu değişimin temel parametreleri.

Şu çok net ki, dün yapılanı yapmak ya da yüzde 5 daha iyi yapmak artık başarının formülü değil. Bu yeni ortamda hayatta kalmak ve etkili bir şekilde rekabet edebilmek için, büyük değişikliklere ayak uydurmalı, hatta ötesinde değişimi yönlendirebilmelisiniz.

15-Kale Grubu’ndaki görevlerinizin yanı sıra babanız gibi sivil toplumda çok faalsiniz. İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Programı ile sosyal girişimcilik ekosistemini ciddi manada destekliyorsunuz. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? En çok kafayı taktığınız mesele nedir? Ve sizce çözümü nedir, nerededir?
İş insanı ve vatandaş Zeynep olarak toplumun genelini ilgilendiren; çevre, iklim değişikliği, sosyal adaletsizlik gibi konularda akıl yürütüyorum. Bir liderin bunları dert edinip, çalışanlarıyla birlikte bunlara kafa yorması gerektiğine inanıyorum.

Bizim gibi toplumlar hep bir kurtarıcı bekler. Ama böyle bir gerçek yok hayatta. Hepimiz bir kahraman olabiliriz. Hepimiz kendi alanımızda bir liderlik anlayışını benimseyebiliriz. Bence önemli olan sorumluluk almak ve kendi küçük dünyanızda bile (mahalle, ev, aile) gücünüzün yettiği yere kadar ilerleyebilmektir.

Bir fark yaratmak ve iz bırakmak ile ilgili derdiniz olması lazım. “Ben ne yapabilirim?” sorusunu sorup aksiyona geçmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu yaptığımız zaman toplum ilerleyecek ve 21’inci yüzyılın duyarlı, yüksek farkındalık sahibi ve bilgi toplumu haline gelecek.

Yaşım ilerledikçe babamın yaptıklarını daha iyi kavrıyorum. Onun bu konuda doğru bir örnek olduğunu düşünüyorum. Nitekim onun gibi kıymetli ve vizyon sahibi bir girişimcinin değerlerini yaşatmak için 2017 yılından bu yana İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Programı’nı gerçekleştiriyor, sosyal girişimcilik ekosistemini destekliyoruz. Ben de tıpkı onun gibi vaktimin bir bölümünü bu işlere ayırmaya gayret ediyorum.

16- Global platformlarda aktif olduğunuzu biliyoruz. Bu tecrübeler size neler katıyor?
Global platformlarda yer almak, farklı perspektifler kazanmamı sağlıyor. G100, Carnegie Europe, WEF (Dünya Ekonomik Forumu), B20 ve C20 gibi uluslararası ortamlarda bulunarak küresel konular üzerine fikir alışverişi yapıyorum. Ancak burada benim için en önemli soru, “Bana ne kattığından çok, ben ne katabilirim?” oluyor. Bu platformlar, sürdürülebilirlik, yenilikçilik ve toplumsal fayda yaratmak gibi konularda daha büyük bir vizyon geliştirmeme yardımcı oluyor. Ayrıca bu deneyimlerimi yerel projelerimize ve sanata olan bakış açımıza yansıtmayı da önemsiyorum.

2013 yılından itibaren İstanbul Sanayi Odası Meclis Başkanlığı görevini iki dönem üst üste yürüttüm. Şu anda Global İlişkiler Forumu Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Yönetim Kurulu Üyeliği ve İcra Kurulu Üyeliği, DEİK Türkiye-Fas İş Konseyi Başkanlığı, İtalyan Ticaret Odası Derneği Başkan Yardımcılığı, Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Etki Yap Danışma Kurulu, Carnegie Europe Danışma Kurulu üyelikleri görevlerini sürdürüyorum. G20 süreçlerine 2015 Türkiye’nin Dönem Başkanlığı’ndan bu yana aktif olarak katkı sunuyorum. Son olarak, Brezilya Dönem Başkanlığı boyunca B20 “Kadın Çeşitlilik Kapsayıcılık Eylem Konseyi Eş Başkanlığı” görevini 2024 yılı boyunca yürütmeye devam ediyorum. Bu aktif roller, ulusal ve uluslararası düzeyde hem katkı sağlamak hem de daha fazla değer yaratmak için bana önemli fırsatlar sunuyor.

17-Sizin sorumlu ve duyarlı lider olarak vizyonunuzu yakından takip ediyoruz. İyi bak dünyana felsefesi ile ne hedefliyorsunuz?
Kale Grubu, sanayide öncülük ettiği ilk günlerden itibaren sadece üretim yapmakla kalmadı; değer yaratma, sürdürülebilir kalkınma ve toplumsal fayda ilkelerini iş yapış şeklinin merkezine yerleştirdi. Bu yaklaşım, yıllar içinde sadece ürünlerle değil, markanın taşıdığı değerlerle de şekillendi. Bu vizyonun en güçlü yansımalarından biri de “İyi Bak Dünyana” mottosu oldu. “Evin senin dünyan, dünyan senin evin” anlayışıyla hayata geçirilen bu hareket, Kale Grubu’nun sadece fiziksel mekanlara değil, içinde yaşadığımız dünyaya değer katma sorumluluğunu ifade ediyor. Bu, Kale Grubu’nun kuzey yıldızıdır.

Peki bu ne anlama geliyor? Kale, mekanlara anlam katmanın ötesinde, dünyayı daha yaşanabilir kılma sorumluluğunu sahipleniyor. İklim krizi, kaynak kıtlığı ve toplumsal sorunların derinleştiği bir dünyada, sadece evimize iyi bakmanın yeterli olmadığı fark edildi. Çünkü evimiz dediğimiz yer, aslında dünyamızın bir parçası. Evimize, mahallemize, şehrimize, ülkemize iyi baktığımızda, sadece bireysel refah değil, toplumsal refah da artar. Aynı şekilde, dünyamıza iyi baktığımızda bu iyilik evimize, mahallemize, hatta en yakın çevremize geri döner. “İyi Bak Dünyana”, bireysel ve kurumsal sorumluluğu birleştiren güçlü bir mesaj. Bireyler olarak bizler, evlerimizde sürdürülebilir alışkanlıklar geliştirirken, kurumlar da bu dönüşümün parçası olmalı.

Kale Grubu, sürdürülebilir iş modelleri geliştirerek hem iş dünyasına hem de topluma bu bilinci aşılamayı amaçlıyor. İşte tam da bu yüzden, “İyi Bak Dünyana” yaklaşımını sadece bir slogan olarak değil, iş yapış kültürünün temel taşı olarak benimsiyoruz. Yereli önemseyen, toplumsal faydayı önceliklendiren bu anlayış, grubun hem üretim süreçlerinde hem de sosyal fayda projelerinde kendini gösteriyor.

Bugün Kale Grubu’nun sürdürülebilirlik stratejisi ‘İyi Bak Dünyana’ çatısı altında konumlanıyor. Bu stratejinin 4 ana etki alanı ise Kültürel Dönüşüm, Enerji ve Kaynakların Yönetimi, Sürdürülebilir İş Modeli ve Toplumsal Etki.

İş yapış şeklimiz, sürdürülebilirliği merkeze alarak uzun vadeli değer yaratmayı hedefliyor. Sadece işimizde değil toplumda da özel hayatımızda da sürdürülebilir olumlu etki yaratacak işlerin içinde olmayı öncelikliyoruz ve pozitif değişim yaratmaya odaklanıyoruz.

Sürdürülebilirlik bilincine sahip tüm şirketler gibi, enerji verimliliği, karbon ayak izini azaltmak, geri dönüşüm ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım başlıklarında doğrudan çevresel etkimizi azaltmaya çalışıyoruz.

İyi Bak Dünyana manifestomuz topluma doğrudan dokunduğumuz noktalarda gelişiyor.

Babamdan gördüğüm ve benim de benimsediğim en önemli kriter: Tüm paydaşlarımızla sahici ve samimi bağ kurmak, her işimizde sosyal faydayı önceliklendirmek, topluma ve ülkemize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek.

Bugün de yaptığımız her iş, attığımız her adım, birilerinin hayatına dokunsun ve iyileştirsin istiyoruz.

18-Kale Grubu olarak kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarınızda ve projelerinizde hangi alanlara odaklısınız?
Kale Grubu olarak her işimizde sosyal faydayı önceliklendirmeye, topluma ve ülkemize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmeye odaklanıyoruz. Oturup şikâyet etmek yerine; bu topraklara, toplumumuza, çalışanlarımıza, müşterilerimize, tedarikçilerimize yani ortak bir kaderi paylaştığımız tüm ekosisteme karşı sorumlu olduğumuzu düşünerek aksiyon alıyoruz.

Toplum odaklı çalışmalarımızı, 1991 yılında kurulan Dr. (h.c) İbrahim Bodur Kaleseramik Eğitim, Sağlık ve Sosyal Yardım Vakfı çatısı altında gerçekleştiriyoruz. Kaleseramik Vakfı, 30 yılı aşkın zamandır, değişen dünyanın koşullarına uyum sağlamak üzere toplumsal dönüşümü destekleyici çalışmalar gerçekleştiriyor. Sosyal İnovasyon ve Topluluk Geliştirme, Eğitim ve Beceri Gelişimi, Kapsayıcı Yerel Kalkınma başlıkları altında gençler, kadınlar ve sosyal girişimcilere yönelik projeler gerçekleştiriyoruz.

2017 yılından bu yana İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Programı ile toplumsal ve çevresel sorunlara çözüm üreten sosyal girişimcileri destekleyerek ekosistemi güçlendirmeyi hedefliyoruz. Burada programın finalistleri ve kazananlarını bir araya getirerek dayanışmayı güçlendiren, anlamlı işlere imza atmaya odaklanan bir topluluk oluşturmayı başardık.

Eğitim ve Beceri Geliştirme ayağında başarılı gençlerimizi maddi olarak destekliyoruz; bugüne kadar KSV Üstün Başarı Bursu kapsamında 4 binden fazla ihtiyaç sahibi ve başarılı öğrenciye destek sağlandı. Bursiyer Gelişim Programıyla finansal katkının ötesinde, gençlerimizin iyi olma hallerini de destekliyoruz. Kariyer yolculuklarında onları yalnız bırakmayarak, çeşitli eğitimler ve mentorluk desteğiyle gelecek hedeflerini belirleme ve bu hedeflerine ulaşmaları konusunda rehberlik ediyoruz.

Üniversite öğrencilerine bu desteklerimizin yanı sıra okul, öğrenci yurdu, eğitim merkezleri açıyoruz. Sanayi ile üniversite eğitim iş birliğini özendirip desteklemeye yönelik çalışmalar yapıyoruz. İnşaat sektörüne nitelikli eleman yetiştirmek ve gençlere meslek edindirmek amacıyla Millî Eğitim Bakanlığı’nın iş birliğinde düzenlediğimiz kurslarla yaklaşık 10 bin gencimize meslek edindirdik. Cezaevlerinde, çocuk ıslahevleri ve yetiştirme yurtlarında açtığımız kurslarla tutuklu ve hükümlülerin yeni hayatlarına büyük bir umutla başlamalarına katkıda bulunduk. Ayrıca ‘İlk İşim Okullarda Değişim’ projesiyle Türkiye’nin dört bir yanında çok sayıda ilkokulun yenilenmesine destek verdik.

Odaklandığımız bir diğer başlık olan Kapsayıcı Yerel Kalkınma kapsamında, rahmetli babamın da dünyaya geldiği Nevruz köyünde kurulan kadın kooperatifini destekliyoruz. 2017’den bu yana Aklım Fikrim Çanakkale Projesi ile Kale Grubu’nun doğduğu topraklar olan Çanakkale’nin akıllı şehir dönüşüm yolculuğuna katkıda bulunmak üzere çalışıyoruz. Diğer yandan Başkanlığını üstlendiğim G100-Akıllı ve Sürdürülebilir Şehirler İnisiyatifi ile hem küresel hem de yerel çapta şehirleri daha yaşanabilir hale getirmeye odaklanıyoruz.

Sosyal sorumluluk çalışmalarımızın çok önemli bir ayağını da daha önce bahsettiğim gibi Kale Tasarım ve Sanat Merkezi oluşturuyor.

19-Girişimcilik ve sosyal faydayı birleştiren modeller üzerine düşünceleriniz nelerdir?
Girişimcilik, yalnızca bireysel kazanç odaklı olmamalıdır. Topluma değer yaratmalı, çevresel sorunlara çözüm sunmalı ve sürdürülebilirlik ilkelerini benimsemelidir. Örneğin, sosyal girişimler ve çevre dostu teknolojiler, ekonomik büyümeyi sağlarken toplumsal faydayı da artırabilir.

İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Programı (İBSG) kapsamında desteklediğimiz sosyal girişimler, bu anlayışın en güzel örneklerinden bazılarını oluşturuyor. Örneğin, polyester atıklarını yalıtım malzemesine dönüştüren HARCY, endüstriyel su yönetimini optimize eden BLUEIT, satılamayarak atıklaşan tekstil ürünleri satılabilir hale dönüştürerek ekonomiye kazandıran NİVOGO ve engelli bireylerin topluma eşit katılımı için erişilebilirlik danışmanlığı hizmeti sunan ERİŞİLEBİLİR HER ŞEY gibi projeler, topluma ve çevreye somut faydalar sağlıyor.

Biz, Kale Grubu olarak bu girişimlere yol gösterici, mentor ve kaynak yaratan bir mihmandar gibi yaklaşıyoruz. Onların başarılarını görmek, yalnızca bizim için değil, tüm ekosistem için bir motivasyon kaynağıdır. Desteklediğimiz girişimlerin toplumsal sorunlara yenilikçi çözümler sunduğunu ve bu sayede sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağladığını görmek, doğru bir modelle ilerlediğimizin kanıtıdır.

20-Sizce sosyal bir şirket nasıl olunur?
Ben şahsen sosyal şirket denildiğinde; yalnızca kendi büyümesine ve karlılığına odaklanmayan, aynı zamanda şirket itibarı ve paydaş güvenini de göz önünde tutan, gezegen, dokunduğu herkes ve daha genel anlamda toplum için en doğru olanı yapmayı tercih eden şirketleri anlıyorum. Böyle bir şirket olmaya giden yolculuk kısa mesafe koşusu değil, bir maraton. Önce amacınızı tanımlamalısınız ve bu kar etmekten daha ulvi bir şey olmalı. Sonra ‘sosyal etki yaratmayı’ DNA’nıza nüfuz ettirmeniz önemli. Bunu sağlayacak bir iş modeline ve uygulamalara sahip olmalısınız. Bugün dünyanın karşı karşıya olduğu büyük sorunların üstesinden gelmenin en güçlü yolu, iş birliği yapmak. Bu uzun yolculukta kendinize eşlik edecek paydaş ve ortaklar edinmelisiniz. Sadece söylemle kalmamalı, eyleme de geçmelisiniz. Genele uyup şikayet etmek yerine çözüm bulmaya odaklanmalısınız.

İş birliğinin, networkun ve çözüm odaklı eylemin önemini 6 Şubat Depremleri’nde gördük. DEİK ve İSO gibi kurumsal networklerimiz vasıtasıyla, pek çok kurum ile iş birliği içinde bölgeye kapsamlı destekler ulaştırdık. Yine networkümüzde bulunan Good360 ve Lift iş birliğiyle bölgeye çok sayıda konteyner, mobilya ve kıyafet sağlanmasına katkıda bulunduk. Ayrıca İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Programı Topluluğu’na açtığımız özel destek programı ile 7 sosyal girişimi destekleyerek bölgedeki çok farklı ihtiyaçların karşılanmasını sağladık.

21-Bu toplumdan kazandığınızı yine bu topluma kazandırma formülünüz nedir ve nasıl kazandırıyorsunuz?
Hayatta eylemlerimizi yönlendiren, bizi harekete geçiren her zaman büyük bir amaç vardır. Kimine göre çok para kazanmak kimine göreyse başarılarıyla takdir görmektir. Tüm bunlar Kale Grubu için de geçerli olmakla birlikte, bizim büyük amacımız dokunduğumuz herkes için dönüştürücü ve anlamlı işler başarmaktır. Her zaman sahip olmaya değil, sahip çıkmaya inandık.

Üretimin geleceğinin ancak insanı merkeze koyan, çözüm odaklı ve sürdürülebilir bir sistem düşüncesiyle var olabileceğine inanıyoruz. Kale Grubu olarak, 68 yıllık köklü geçmişimiz boyunca hiçbir zaman salt büyümeyi ve kar etmeyi hedeflemedik. Anadolu’nun küçük bir kasabasında doğan, bugün faaliyetleri tüm Türkiye ve dünyaya yayılan bir Grup olarak, ekonomik katma değer yaratırken daima insanı önceliklendirdik. Doğduğumuz ve doyduğumuz topraklara geri kazandırmayı her zaman temel ilke benimsedik. Bu yaklaşımı, iş modelimize de entegre ettik. Gerçek değişim getirecek iş modellerine ve kalıcı sosyal fayda yaratmaya odaklanıyoruz. Dönüştürücü girişimlere hız veren, etki alanı pozitif işlere yatırım yapıyoruz.

Bugün de ‘İyi Bak Dünyana’ hareketiyle; bu topraklara, toplumumuza, çalışanlarımıza, müşterilerimize, tedarikçilerimize yani ortak bir kaderi paylaştığımız tüm ekosisteme karşı sorumlu olduğumuzu düşünerek aksiyon alıyoruz.

22- Verdiğiniz röportajlardan anladığım kadarıyla, işte oldukça disiplinli, titizsiniz ve “mış gibi” yapmıyorsunuz, yapanları da sevmiyorsunuz, sosyal projeler dahil. Bizim kültürümüzde biraz “mış gibi yapmak” yok mu? Bununla nasıl mücadele ediyorsunuz?
Ben ufak büyük herkesin sorumluluk alması ve elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle “mış gibi yapma” yani sorumluluktan kaçmayı hiç sevmem. Düşüncelerinin arkasında durmayı, farkındalığı yüksek eylem söylem bütünlüğünü önemli buluyorum. Üstelik sanal dünyanın varlığı “mış gibi” yaşamayı normalleştiriyor ve bu giderek tüm topluma yayılıyor. Kimimizin körleşip fark etmediği, kimimizin kanıksayıp artık yadırgamadığı “mış gibi” bir yaşam yaşıyoruz. Sanki kaderimiz olmuş, kuşaktan kuşağa sürüp gidiyor. Sanki yapıyormuş gibi görünmek ama yapmamak ya da yaşıyormuş gibi görünüp de aslında yaşamamak ve belki de aslında yaşamadığının farkında bile olmamaktır. Oysa bir insanın, edindiği hayat tecrübeleriyle, yaşadıklarından çıkardığı sonuçlarla, mutluluk ve acılarla piştiğini biliyoruz. Esasen hayatı olduğu gibi kabul ederek hayatın amacının farkında olarak insan olgunluğa erişiyor.

Özen, iç disiplin, tutku ve kendinle yarışma üzerine kurulu bir yaşam, başarıyı ve mutluluğu getiren en önemli unsurlardır; hayalleri kaybetmeden, prensiplerden taviz vermeyerek, iç sesi dinleyip kendini keşfederek, sürekli gelişmek gerekir.

23-Sizce başarılı bir iş hayatının en büyük sırrı nedir? Neyi, nasıl farklı yapmak gerekir dediğimizde bizlere neler söylemek istersiniz?
Değişimi benimseme ve esnek olabilme yeteneğidir. Yeni teknolojilerden, yeni pazarlara açılmaktan, rekabetten korkmak yerine bunları büyüme fırsatı olarak görmek. Günümüzün en başarılı iş insanlarının, ortaya çıkan trendler ve teknolojiler hakkında güncel bilgiler edinerek iş modellerini ve stratejilerini buna göre uyarladıklarına tanık oluyoruz.

Değişime açık olmak ve hesaplanmış riskler almak, dinamik iş ortamında önde kalmanızı sağlıyor. Tabii bir de günümüzde başarının en büyük destekçilerinden biri teknolojidir. Operasyonları kolaylaştırmak, müşteri deneyimlerini geliştirmek ve büyümeyi desteklemek için teknolojinin, dijitalin gücünden yararlanmak çok önemli. Artık hepimiz tüketici davranışları ve pazar eğilimleri hakkında değerli bilgiler edinmek için yapay zeka, veri analitiği gibi teknolojilerden yararlanıyoruz.

24-Kurumunda değer yaratmak isteyen, yeni görev ve sorumluluklar üstlenmeye hazır liderler sizce nasıl farkında olur ve fark yaratabilir? Sizin gözünüzde ilerlemek isteyen bir liderin kurumuna en büyük katkısı ne olur?
Öncelikle yeni nesil liderlik için kurumların fırsatları olduğunu düşünüyorum. Çünkü hem nitelikli bir eğitim almış hem de denemeye istekli bir yeni nesil var önümüzde… Bu yeni nesle şöyle bir görev yükleniyor: Farklı olmak ve daha iyi olmak…

Yalnızca basit, maliyet düşürücü tariflere veya küçük ürün optimizasyonlarına güvenmek yerine yeni yöntemlerle düşünmeyi önceliklendirmeleri fırsatlar yaratabilir ve bunu başarabileceklerine inanıyorum.

Lider olarak öne çıkmanın ilk adımı, kendinizi iyi tanımaktır. İkincisi, becerilerinizi geliştirecek, bakış açınızı genişletecek ve sizi yeni durumlarla karşı karşıya getirecek fırsatları aramaktır. Bunu, şirket içindeki projelere gönüllü olarak katılarak, ekstra sorumluluklar üstlenerek, yenilikçi fikirler başlatarak veya öğrenme ve gelişim programlarını takip ederek yapabilirler.

İlerlemelerini ve başarılarını izleyerek gerektiğinde bunu ortaya koyabilmek, özgün ve görünür olmak, geri bildirimi ve yapıcı eleştiriyi kabul etmek de yeni nesil lider için başarıyı getiren unsurlar olup bunlara açık olmak gerekir.

25-Kariyer basamaklarının başında olan gençlere öneride bulunmak ister misiniz?
Başarısızlık korkusu ve başarısız olunca özgüvenini kaybetmenin başarıların önünde engel olarak durduğunu kendi hayatımda deneyimleyerek öğrendim. Elbette hayatta karşımıza zorluklar, engeller çıkacak. Ama vazgeçmeden çalışmaya devam etmek inandığımız fikirlerin güçlü şekilde takipçisi olmanın önemli olduğunu düşünüyorum.

Liderliğe doğru hareket ederken yaptığımız işe ve sorumluluklarına sadece ‘görev’ hissiyle yaklaşmanın yeterli olmadığını verilen sorumluluğunun bilincinde olup nedeni ve sonucu hakkında bilgi sahibi olarak bütünü görmeyi önemli buluyorum.

Ayrıca iş dünyasında geleneksel başarı yolları da değişiyor. Gençler, artık sadece bilgi sahibi olmakla değil; inovatif düşünce, sosyal sorumluluk bilinci ve sürdürülebilirlik gibi değerlerle de ilgilenmek ve ön plana çıkmak zorundalar. Kendi hedeflerine ulaşırken sosyal ve çevresel etkileri de göz önünde bulundurmaları bekleniyor.

26-Genç girişimcilere en önemli tavsiyeniz nedir?
Küresel ekonomi hızla evriliyor. Küresel ticaretin dinamikleri, gelişen teknolojilerle ve artan sürdürülebilirlik baskılarıyla şekilleniyor. Dünyadaki siyasi atmosfer de hızla değişiyor. Uluslararası ilişkilerde artan belirsizlikler, ticaret savaşları, göç hareketleri ve jeopolitik çatışmalar, iş dünyası üzerinde büyük etkiler yaratıyor.

Belirsizlik ortamında karar verme, dinamik bir ortamda iş yapma zorunluluğu var. Bundan sonra değişim ve öngörülemezlik, iş ortamlarını yönetecek. Değişim döngüleri kısalacak, değişimin oynaklığı ise artacak. Konu, bu zorlukları muazzam fırsatlara dönüştürmek. Bunun için de sahip olmamız gereken en önemli vasıf, esneklik. İş yapış şekillerimizi ve yeteneklerimizi günün şartlarına uyarlamak. Çünkü en temel işimiz belirsizliği yönetmek; bu ortamda karar alabilmek için en önemli gücümüz de dayanıklılığımız olacak.

Girişimcilik, yalnızca bireysel başarıya odaklanmamalıdır. Genç girişimcilere eğitimlerini tamamladıktan sonra iş deneyimi kazanmalarını öneriyorum. Problem çözme, sürdürülebilir iş modelleri geliştirme ve toplumsal fayda yaratma becerilerini edinmek çok önemli.

27-Sizce başarılı ve başarısız iş nedir, kime/neye bağlıdır, patrona, vizyona, çalışana, konjonktüre ve daha başka hangi faktörler sırasıyla önemlidir?
Bence hayatın gerçekliği, bize okulda öğretilenden çok daha farklı. Buna başarı ve başarısızlık kavramları da dahil. Örneğin, okulda başarısız olmayı çok fazla öğretmezler. Herkesin güçlü ve zayıf yönleri olduğunu söylemezler. Aslında bu konularda farkındalık kazanmak, başarının anahtarı oluyor. Başarı herkesten ve her şeyden çok kendinizle ilgili bir mesele. Benim anlayışıma göre başarı, bilinmeyen ve zorlayıcı alanlara adım atmakla geliyor. Konfor alanınızda kaldığınız sürece bunu öğrenemezsiniz.

Benim için en önemli başarısızlık, itibar kaybı olur. Bunu asla göze alamam. Para kaybedebilirsin, tekrar çalışıp aynısını yapmak için uğraşırsın. Ama itibar kaybı ve insanların güveninin kaybedilmesinin çok ciddi maliyeti var. İtibar ve güven bir günde kaybedilir, ama kırk yılda geri kazanılmaz.

Başarı da başarısızlık da insan için… Ben başarısızlıktan korkulması gerektiğini düşünmüyorum. Hatta yaşadığımız başarısızlıkları bir vaka olarak çalışanlarımızla paylaşıyoruz. Eskiden başarısızlık küçük düşmekle aynı algılanırdı, oysa bugün bundan ders çıkarıp, bir öğrenim, bir kazanım olarak görüp, daha iyi şeyler yapmayı hedefleyen bir anlayış var. Ben de bu anlayışı yürekten benimsiyorum.

28-Siz trendleri yakından ve farklı kaynaklardan takip edebiliyorsunuz. 2025 senesi yine belirsizliği yönetenlerin galip çıkacağı bir yıl olacak, dersek; 2025 size göre nasıl geçecek?
2025, işletmeler için adaptasyonun ve çevikliğin ön planda olduğu bir yıl olmaya devam edecek. Değişen ekonomik ve siyasi koşullar, yalnızca hızlı hareket eden değil, aynı zamanda uzun vadeli düşünerek esnek stratejiler geliştirebilen organizasyonların başarılı olmasını sağlayacak.

Dijitalleşmenin ivme kazanmaya devam etmesi, yapay zeka ve veri analitiği gibi teknolojilerin yaygınlaşması, iş yapış biçimlerini dönüştürürken; sürdürülebilirlik hedefleri de iş dünyasında temel bir öncelik haline geliyor. Bu iki alanın entegrasyonu, işletmelerin hem çevik hem de sorumlu bir şekilde büyümesini sağlayacak.

İş dünyasında başarı, yalnızca mevcut trendlere uyum sağlamakla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda geleceği şekillendirecek inovatif çözümler üretmekten geçiyor. Müşteri odaklı bir yaklaşım ise her zamankinden daha kritik. İnsanların beklentilerinin hızla değiştiği bir dünyada, empatiyle dinlemek ve kişiselleştirilmiş çözümler sunmak fark yaratacak.

2025, sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve belirsizlik yönetimi gibi üç temel dinamiğin belirleyici olduğu bir yıl olacak. Bu dinamikleri fırsata çevirebilen, doğru zamanda doğru kararlar alarak işini sağlam temellere oturtabilen şirketler, fark yaratmayı sürdürecek.

29-İbrahim Bey (ARE) vefat edeli 9 yıl oldu. Kale Grubu’nun geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz, daha farklı yapmak istediğiniz bir şey var mıydı? Hala var mı?
Bugün Kale Grubu, 18 şirketi, 5.000’i aşkın çalışanı, binlerce tedarikçisi ve on binlerce müşterisiyle hikayesini devam ettiriyor. Tabii Grubumuza ilişkin hayallerimizin bir sonu yok.

Bir yandan seramik ve yapı kimyasalları gibi geleneksel sektörlerde faaliyet gösteren, diğer yandan havacılık gibi yenilikçi büyüme alanlarına yatırım yapan bir grubuz. Bizde projelerin ardı arkası hiç kesilmez. Bugün de tüm iş kollarımızda inovasyonu temel alan bir büyüme vizyonumuz var.

Bizim amacımız, Kale Grubu olarak Türkiye için yeni başarı hikâyeleri üretmek… Türkiye’nin sanayide yapmayı arzuladığı teknolojik dönüşümün itici güçlerinden biri olmak istiyoruz.

Buradan hareketle şirketlerimizin bilgi ve iletişim teknolojilerinin sunduğu imkanlardan en üst seviyede yararlanarak, değişen müşteri ihtiyaç ve beklentilerinin odağında verimliliklerini, hizmet kalitelerini ve rekabet avantajlarını artırmalarını hedefliyoruz.

Kale Grubu, kurulduğu günden bu yana Türkiye’nin sanayileşmesinde önemli bir rol oynadı. Özellikle seramik sektöründe ve havacılık sanayiinde öncü bir konuma gelinmesi için grubumuzun çabası ve katkıları bu sektörlerdeki ülkemizin başarısında önemli payı olduğunu düşünüyorum

Yatırımlarımızla ülke ekonomisine değer yaratmaya, istihdam sağlamaya, bunun yanı sıra insana dokunan çalışmalarımızı sürdürmeye, oluşturduğumuz pozitif etkiyi büyütmeye çalışacağız.

Sürdürülebilirlik ve dijitalleşme alanında da yatırımlarımız devam ediyor. Farklı coğrafyalarda ve sektörlerde büyümek de hedeflerimiz arasında yer alıyor.

30-İş ne kadar vaktinizi alıyor? İş yaşam dengesini nasıl sağlıyorsunuz?
İşimin, günlük zamanımın çok önemli bir bölümünü aldığı bir gerçek. İş ile yaşam arasındaki dengeyi sağlamak bugün herkes için gerçekten zor bir durum. Ancak bu dengeyi kurmaya yönelik çabam var.

Bu noktada dikkat ettiğim çok önemli bir nokta, rahmetli babamdan edindiğim bir öğrenim çok uzun saatler çalışır ancak işle ilgili konuşmamız gereken konuları tartışmaları eve sokmazdı. Ben de bugün mümkün olduğunca bu prensibi devam ettirmeye çalışıyorum.

31-Kişisel olarak sizi etkileyen bir kitap veya makaleden bahseder misiniz?
Çok fazla kitap ve makale okuyorum. İş dünyasıyla ilgili genel trendleri takip ediyorum. Global yayınları okuyorum. Okuduklarımın birçoğu, sanata ve toplumsal sorumluluk projelerine olan yaklaşımımı şekillendiriyor. Örneğin, sürdürülebilirlik ve sanatın kesişim noktalarını ele alan bir yazı ya da yenilikçi düşünceyi teşvik eden bir kitap, yeni fikirler üretmemde önemli bir ilham kaynağı oluyor. Bu birikim, projelerimize hem sanatsal hem de toplumsal katkı sağlamamızı mümkün kılıyor. Son 7-8 aydır okuduğum kitaplar ise; iş dünyası, toplumu şekillendiren genel trendler akımlar ve politika ile ilgili oldu. Çevremizde gelişen olayları izlerken insan ister istemez merak ediyor ve okuma tercihlerini buna göre şekillendiriyor. O nedenle dönem dönem farklı kitapları ve konuları okuyorum. Zaten takip ettiğim süreli e – yayınlar da mevcut onları da izliyorum.

32-Aşureniz meşhurmuş. Bereketin ve paylaşımın sembolü olarak tarifinizi alsak mı diyorum. Yemek yemeyi ve yapmayı seviyor musunuz? Evde, mutfakta işteki disiplin devam ediyor mu?
Doğru, lezzetli aşure yaparım. Çok özel bir tarifim yok, ama içine neyi ne zaman katacağını bilmek önemlidir aşure pişirirken. Her yıl Aşure Günü’nde birkaç kazan dolusu aşureyi bizzat kendim pişirir, kendi ellerimle süslediğim tas tas aşureyi dostlarımla ve çalışanlarımızla paylaşmaktan mutlu olurum.

Bunun dışında mutfağa girip, ailem ve dostlarım için yemek yapmaktan büyük bir haz alırım. Yemek yaparken hem zihnimi boşaltıyorum hem de düşünme ve yeni fikirler üretme fırsatı buluyorum. Türk yemeklerini çok severim, ama dünya mutfaklarına ait yemekler de deniyorum. Mutfakta da disiplinliyimdir, dağınık değilimdir. Bazen reçeteye sadık kalmam; kendi tariflerimi de deneyerek yemek yaparım.

33-Sizinle ilgili dışarıda yanlış bilinen ne var, düzeltmek ister misiniz? Bugüne kadar sorulmasını istediğiniz ama sorulmayan bir soruyu kendiniz sorup cevaplamak ister misiniz?
Anlattığım gibi, 1992 yılından itibaren Grup şirketlerimizde farklı görevlerde çalıştım. Kimse beni şirketin kapısında kırmızı halıyla karşılamadı. Hep kendimi ispat etmem gerekti. Hayatımın her evresinde İbrahim Bodur’un kızı kimliğinin ötesine geçmek için gayret ettim. Kendi yolumu bulmak, yapmak istediklerimi başarmak ve hayallerime sadık kalmak için hep mücadele verdim.

34-Oğlunuz İbrahim ile nasıl zaman geçirmeyi seviyorsunuz?
Oğlumla her anne gibi ilgileniyorum ona yakın durmaya gayret ediyorum ama, hiç kolay bir anne değilim. Disiplin ve belli değerler konusunda katıyım. Bu nedenle onu çok zaman zorluyorum. Ancak bazen hata yapmasına ve kendi hatasını düzeltmesine müsaade etmiyorum. Bunun farkındayım bunu düzeltme gayretim var. Ama ben çok detaycı ve mükemmeliyetçi bir kişiliğe sahibim. Bu bazen işte bazen aile ilişkilerimde özellikle de oğlumla olan ilişkimde sorun oluyor Düzeltme gayreti içindeyim ama kolay olmuyor can çıkıyor, huy çıkmıyor derler.

İstanbul dışında İzmir de yatılı okuyor bu da aslında biraz daha kendi ayaklarının üzerinde durmak fırsatı bulması için vermiş olduğumuz bir karar oldu.

Artık küçük bir çocuk olmadığından ona kendi deneyimleriyle yolunu bulması için daha fazla alan tanımaya çalışıyorum.

Ama tabii tüm çabam, bütün anneler gibi onun ilkeli ve değerlerimize sahip çıkan bir insan olması içindir. Hayattaki duruşunu çok önemsiyorum. İç huzuru insan için en önemli tatmin olmak hali diye düşünüyorum. İnşallah hayatla ilgili seçimlerinden mutlu olur ve huzurlu başarılı olur. Her ebeveyn gibi duam Allah iyiler ile karşılaştırsın ve keşkeleri az iyi ki’leri çok olsun.

35-Oğlunuzu iş hayatına nasıl hazırlıyorsunuz? Ona iş dünyası hakkında vermek istediğiniz en önemli tavsiye ne olur? Kuşak farkını en çok nerede hissediyorsunuz? Hangi değerlerinizin onda yaşamasını istersiniz?
Küçük yaşından beri her ortama onu da dahil etmeyi arzu ettim. En önemlisi ne yaparsa yapsın, ilkeli bir insan olmasıdır. Hayattaki duruşu çok önemli; ne yapacaksa da kendini vererek ve adayarak yapmasını isterim.

Oğlum İbrahim’in örnek bir sanayici olduğunu görmeyi çok isterim. Yaptığı her işte derinleşmesini ve sorumluluk duygusu ile hareket etmesini arzu ederim. Biz tüm desteğimizle yanında yer alacağız.

Artık 17 yaşında bir delikanlı olduğundan, ona kendi deneyimleriyle yolunu bulması için daha fazla alan tanımaya çalışıyorum. Ama tabii tüm çabam -bütün anneler gibi- onun mutlu ve başarılı bir birey olarak hayata katılması.

36- Son olarak “Sürdürülebilir” bir dünya için liderlere ve iş dünyasının paydaşlarına özel bir mesajınız var mı?
Yepyeni bir dünya düzeniyle karşı karşıyayız. Dönüşen bu yeni dünyayı, eski dünyanın kurallarıyla, modelleriyle yönetemeyiz. Bugüne baktığımızda geçmişe göre bir şeyin farklı olduğunu görüyoruz: Ne pahasına olursa olsun büyümek ne olursa olsun üretimi artırmak anlayışı değişiyor! Çalışanından müşterisine, sivil toplumdan kamuya bir şirketin dokunduğu herkesle bir ekosistem oluşturmasını öngören yaklaşım yükselişte. Ben de diyorum ki, ‘Egosistem’ değil, ‘ekosistem’ zamanıdır. İnsanlar, toplumlar, nihayetinde gezegenimiz için ‘daha iyiyi’ sağlayacak yeni iş modelleri, yeni rekabet yolları, etki odaklı yatırım stratejileri ve yüksek çalışma standartları belirlemek zorundayız.

Dünyamıza iyi bakarak, ancak hep birlikte ekosistemleri büyütebileceğimize inanarak, daha sorumlu ve güvenli bir yaşam sürebilmek için gayret etmeliyiz. Başlattığımız “İyi Bak Dünyana” hareketi de tüm bu düşünceler, inançlar doğrultusunda bireysel etkilerin birleşerek kolektif etki yaratması için bir çağrıdır. Tüm iş dünyasına, tüm paydaşlarımıza ve özellikle gençlere, naçizane bu çağrıya kulak vermelerini, hep birlikte bu amaç uğruna birlikte mücadele edebilmeyi dilerim.

Fuat Öner Haber7.com - Sorumlu Müdür/Yayın Koordinatörü
Haber 7 - Fuat Öner

Editör Hakkında

1989 İstanbul doğumlu olan Fuat Öner, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi İnternet Gazeteciliği-Yayıncılığı ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme bölümlerinden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Sosyal Medya Yönetimi’nde yüksek lisans Eğitimini tamamladı. Medya sektörüne 2008 yılında adım atan Öner, Star TV ve Habertürk gazetelerinde çeşitli görevler üstlendi. 2012 yılında Kanal7 Medya Grubu'na haber editörü olarak katılan Öner, şu anda Haber7.com'da Yayın Koordinatörü olarak görev yapmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır.
YORUMLAR 3
  • Misafir 4 saat önce Şikayet Et
    Bu adam hiç samimi gelmiyor bana memleket sevdalısı gibi durmuyor
    Cevapla
  • ne bileyim ben 6 saat önce Şikayet Et
    bu olay kale grubuna eksi yazar
    Cevapla
  • SON İMPARATOR 6 saat önce Şikayet Et
    yazı cok uzun okumadım neden malta vatandaşı olmuş Ülker bey bu konuya değinmişmi ?
    Cevapla