1 Mayıs'ta alanları değil, emeği egemen kılmalıyız

1 Mayıs, günlük çalışma süresinin sekiz saate düşürülmesi talebinin dile getirildiği, işçileri köleleştiren düzene karşı mücadelenin başlatıldığı bir tarih.

  • GİRİŞ24.04.2014 09:51
  • GÜNCELLEME25.04.2014 11:00

Ölüm ve idamlarla bastırılmak istenen,  kanlı çatışmalara dönüştürülen bu mücadele dünyanın her yerinde faklı şekilde bedeller ödenerek yaşandı.

Sanayinin ortaya çıkardığı sefalet tablolarının içinde yaşamak zorunda bırakılan, sözleşme hürriyeti olmayan, seçme ve seçilme hakkı verilmeyen,  eğitim hakkından yoksun bırakılan işçilerin ve çocuklarının mücadelesinin adıdır 1 Mayıs.

İşçiyi makinenin  parçası olarak gören, insan onurunu ayaklar altına alan, sermaye birikimi için her yolu meşru gören düzenin ortaya çıkardığı tablonun adıdır 1 Mayıs.

Bu mücadeleyi çalışma saatlerini belirlemek üzere yapılan bir mücadele olarak sınırlandırmak  mümkün değil. Bu mücadele özgürlük, hak, ekmek, barış ve onur diyenlerin mücadelesidir. Bu mücadeleyi bir ideolojinin sınırları içine mahkum etmek de mümkün değil. Çünkü bu mücadele insanlığın mücadelesidir.

Hepimiz Birimiz İçin

ABD, kapitalist sistemin beşiği olduğu gibi, bu sisteme karşı başkaldırının merkezlerinden de biri aynı zamanda.  ABD'nin en önemli işçi örgütlerinden biri  olan Emek Şövalyeleri "Hepimiz Birimiz İçin" sloganıyla 1856 yılında mücadele başlatmış ve en önemli taleplerinden biri çalışma saatlerinin 8 saatle sınırlandırılması olmuştur.  Bu talebin Amerika'daki işçilerin geneli tarafından kabul görmesiyle  Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonu  harekete geçmiş ve günlük sekiz saatlik çalışma hakkı için  1 Mayıs 1886  günü grev  ilan etmiş ve  binlerce işçi katılmıştır.

Greve katılan işçilere polisin ateş açması sonucu bazı işçilerin ölmesi, gösterilerin  günlerce sürmesi tarihte derin izler bırakacak olayların yaşanmasına neden oldu. 3 ve 4 Mayıs'ta Chicago'da olayların çıkması ve yeni ölümlerin  yaşanması çatışmaları artırdı. Olaylardan sorumlu tutulan  4 işçi liderinin 1887 Kasım'ında idam edilmesi, bir  işçi liderinin kaldığı hücrede "ölü" bulunması ve yaşanan diğer acılar 1 Mayıs'ın uluslararası  düzeyde işçilerin mücadele, birlik ve dayanışma günü olarak benimsenmesine neden oldu.

Türkiye'de "1 Mayıs Amele Bayramı"  İlan Edildi

1 Mayıs, 1909′dan itibaren İstanbul'da, Selanik'te, Üsküp'te ve birçok büyük kentte, engellemelere ve yasaklamalara rağmen kutlanmış, 1923'te "1 Mayıs Amele Bayramı" ilan edilmiş ve bir yıl sonra kitlesel kutlamaların yapılması, iki yıl sonra da 1 Mayıs'ın kutlanması yasaklanmıştır.

1935 yılında çıkarılan Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile 1 Mayıs, "Bahar Bayramı" olarak kabul edilmiştir. Genel tatil günleri ücretli olmasına karşın,  1 Mayıs günü için çalışanlara ücret ödenmemesi kararlaştırılmış, daha sonra çıkartılan kanunlarla 1951'de yarım günlük ücret ödenmesi, 1956 yılında ise tam gün ücret ödenmesi kabul edilmiştir. 12 Eylül askeri müdahalesine kadar ücretli tatil olarak kabul edilen 1 Mayıs, tatil olmaktan çıkartılarak, kutlanması yasaklanmıştır.

Yasaklarla anılan 1 Mayıs, 2009 yılında Ak Parti tarafından  "Emek ve Dayanışma Günü" adıyla resmi tatil olarak kabul edildi. Muhafazakar bir iktidar döneminde 1 Mayıs'ın resmi tatil olmasının altını çizmek gerekiyor. Çünkü Türkiye'de 1 Mayıs hep solun sahip çıktığı, sağ kesimin ise mesafeli durduğu bir gün olmuştu son yıllara kadar.  

Taksim ve 1 Mayıs

1 Mayıs mitingi Taksim'de ilk kez 1976 yılında  kutlandı. 1977 yılında ise Taksim'de yaşanan kanlı 1 Mayıs'ta 34 vatandaşımız hayatını kaybetti, 136 kişi yaralandı ve bu acı uzun yıllardır yüreklerde yaşıyor.

Her 1 Mayıs'ta yaşanan tartışmalar,  miting talepleri ve yasaklar bu acılar üzerinden yapılıyor. Bir tarafta Taksim'de miting yapma talebi, diğer tarafta yasaklar. Taksim, 1 Mayıs kutlamaları açısından gerçekten önemli, diğer yandan aynı acıların tekrar yaşanması ve hatırlanması korkusu da var.

Bu acıların bir daha yaşanmaması hepimizin ortak isteği olduğu kuşkusuzdur. Yaşanması muhtemel olaylar nedeniyle Taksim'in 1 Mayıs kutlamaları için verilmemesini doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Çünkü yasaklarla düzeni ve güvenliği sağlamak en kolay yoldur, ama ileride daha büyük problemlere yol açar. Bu nedenle güvenliği sağlayarak, toplantı ve gösteri hakkını kullandırmak gerekir.  

Polisimizin görevi işçileri korumak ve yasal sınırlar içerisindeki kutlamaların güvenliğini sağlamaktır. Yoksa her kutlama talebini  tehdit olarak görmek,  engellemek ve yasaklamak değildir. Aynı zamanda  Taksim'i tabu haline getirmek ve her yıl 1 Mayıs'ı Taksim meydanı tartışmasına kilitlemekte doğru değil. Bu iki uç arasında doğru yeri bulmak gerekiyor. Taksim tartışmasında taraflar empati yaparak, ortak bir çözümde buluşmak zorundadırlar. Her yıl yeni baştan aynı tartışmaları yaşamak ve yaşatmak bu ülkenin kaderi olmamalı.

Taksim'in kutlamalara kapalı olduğu düşüncesini de doğru kabul etmek maalesef mümkün değil. Çünkü her  yıl yılbaşı kutlamaları başta olmak üzere sportif kutlamalar ve diğer bir çok kutlama Taksim'de yapılmaktadır. Bu kutlamalardan rahatsızlık duymayanların, güvenlik kaygısı yaşamayanların işçiler söz konusu olduğunda farklı davranması kabul edilemez.

Taksim Talebi İşçi Sorunlarının Önüne Geçmemeli

1 Mayıs'ın sadece kutlanacak meydan açısından gündemde yer alması işçi problemlerinin tartışılmasını engellemekte, alternatiflerin oluşturulmasına fırsat vermemektedir. Bu günlerde işçi problemleri de gündeme getirilmeli, alternatif arayışlar tartışılmalıdır.

İşçilerin günümüzdeki temel problemlerini şu başlıklar altında toplamak mümkündür;

  1. İşsizlik
  2. Kayıtdışı istihdam
  3. Modern köleliği geri getiren Taşeron Sistemi
  4. Sendika ve toplu pazarlık hakkını kullanamamak, sendikasızlaştırma,
  5. Düşük ücretler
  6. Yüksek vergi ve sigorta oranları
  7. İstihdam güvencesinin yeterli olmaması
  8. Yargı süreçlerinin yavaş işlemesi
  9. İşyerinde yönetime katılamamak,
  10. İş sağlığı ve güvenliği konularında yeterli tedbirlerin alınmaması
  11. Yeterli mesleki eğitim alamamak
  12.  Özellikle kadın ve çocukların kötü şartlarda çalıştırılması
  13.  Yabancı kaçak işçilik
  14. Özelleştirme
  15. Sendikal bölünmüşlük

Bu problemlerin sayısını artırmak mümkün, sadece dikkatleri çekmek üzere bir kısmını sıraladım. Bu kadar köklü problemler varken, 1 Mayıs'ı Taksim meydanı talebine kilitlemek ve tüm enerjiyi buna ayırmak ülkenin gerçekleriyle bağdaşmıyor.

Bir kez daha vurgulamak istiyorum ki 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak meşru ve haklı bir taleptir. Ancak başka bir sorun yokmuş gibi gündemi bu konuyla sınırlandırmak işçilerin sorunlarını dile getirmemek, hak taleplerini tartışmamak işçilere yapılacak en büyük haksızlık. Her 1 Mayıs'ta işçiyi hatırlayan DİSK yöneticileri başta olmak üzere tüm sendikacıların ve sendikalara destek veren örgütlerin, işçilerin sorunlarını gidermek için güç birliği yapmaya ihtiyaçları var.

 İşçileri içinde bulunduğu şartlara mahkum etme ve sorunlarını örtmek üzerine kurulmuş politikalara dur demek, çalışma barışını sağlamak için, kul hakkının yenilmesine dur demek için, işçinin ücreti alın teri kurumadan verilir hükmüne uymak için, yediğinden yediren giydiğinden giydiren işverenler olmak için bir fırsattır 1 Mayıs, kısaca öz eleştiri yapma günüdür 1 Mayıs.

Taksim meydanında 1 Mayıs'ı kutlamak önemlidir, ama her şey değildir. Sendikalar bu taleplerini gündeme getirmeli ancak işçi sorunlarını Taksim meydanı talebine indirgeme yanlışlığından bir an önce kurtulmalı. Sendikalar, alanları değil emeği yücelten bir anlayışı egemen kılmalılar...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat