Gül, Türkiye için hedefler koydu

İzmir İktisat Kongresi'nde konuşan Cumhurbaşkanı Gül Tarihin hızla aktığı ve milletler arasındaki yarışın küresel düzeyde devam ettiği bir ortamda, millet olarak alacak daha çok mesafemiz vardır." dedi.

Gül, Türkiye için hedefler koydu
Gül, Türkiye için hedefler koydu
GİRİŞ 30.10.2013 14:54 GÜNCELLEME 30.10.2013 17:22

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Türkiye, bugün iddialı hedefler koyan ve bu hedeflere bir bir ulaşan bir ülke haline gelmiştir. Bu neticelerin alınmasında ülkemizdeki siyasi istikrarın ve son 11 yılda hayata geçirilen hukuki, demokratik ve ekonomik reformların çok büyük bir payı vardır" dedi.

Gül, Swissotel Grand Efes'te düzenlenen 5. İzmir İktisat Kongresi'nin açılışında yaptığı konuşmada, yüzyıllardır ülkenin dışa açılan kapısı dış ticaretin, sanayileşmenin öncüsü olan İzmir'de düzenlenen 5. İktisat Kongresi'nde bir araya gelmekten büyük mutluluk duyduğunu belirtti.

İlk İktisat Kongresi'nin 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında daha Lozan Antlaşması yapılmadan ve cumhuriyet kurulmadan toplam 1135 kişinin katılımıyla düzenlendiğini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün riyasetinde düzenlenen 1. kongrenin tarihi özelliğiyle milletin hürriyet ve bağımsızlığının ekonomik bekadan geçtiğini bir kez daha hatırlattığını anlattı.

Milletin ve ülkenin o günkü şartları dikkate alındığında böylesine geniş katılımlı kongrenin düzenlenmesinin büyük bir vizyon içeren muazzam bir hadise olduğunu, esasen milletlerin tarihinin bir anlamda iktisadi vaziyetlerinin tarihi olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, ekonomik açıdan bekasını güvence altına alan milletlerin tarih sahnesinde varlıklarını ve medeniyetlerini sürdürebildiğini, ekonomik hayatiyetini yitirmiş veya bu bakımdan zayıflamış medeniyetlerin ise zamanla güçsüzleşip tarih sahnesinden silinip gittiğini ifade etti.

"Kurtuluş Savaşını yeni kazanmış bir milletin daha barış antlaşması imzalanmadan iktisadi mücadelesinin yol haritasını 1. İzmir İktisat Kongresi'nde çizmesi, bu ülkenin temellerinin ne kadar sağlam atıldığını göstergesidir" diyen Cumhurbaşkanı Gül, pekçok ülkenin milli birliğinin ekonomik kader birliği üzerine inşa edildiğini, ABD'nin oluşumunun, İtalya, Alman birliği gibi tarihi entegrasyonların bunun en çarpıcı örneklerini oluşturduğunu dile getirdi.

1923 yılında 12 milyon nüfusu olan Türkiye'nin ekonomik geleceğini planlamak için 1. kongrede büyük bir adım atıldığını vurgulayan Gül, şöyle konuştu:

"1923'ten beri aradan geçen 90 yıl içinde ülkemiz bu hedeflerine ulaşma noktasında elbette büyük başarılar elde etti. Bugün Türk ekonomisi 1 trilyon dolara yaklaşan Gayri Safi Yurt İçi hasılasıyla dünyanın 16, Avrupa'nın ise 6. büyük ekonomisi haline gelmiştir. Küresel ekonomiyle entegre olmuş bir ülkeyiz. Dolayısıyla bugün 5'incisini düzenlediğimiz İzmir İktisat Kongresi'nin serüveninin milliden küresele 90 yıllık seyahat olarak adlandırılması ve bu kongrenin temasının küresel yeniden yapılanma sürecinde Türkiye ekonomisi olarak belirlenmesini son derece isabetli buluyorum.

Yaşanan küreselleşme sürecinin tarihin akışını hızlandırdığını, toplumların kimyasını değiştirdiğini, ülkelerin de kıtaların da kaderini derin şekilde etkilediğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, bu süreçte geride kalmanın ve tarihin akışının aksi istikametinde yer almanın sadece bugünkü nesiller açısından değil gelecek nesiller bakımından da telafiisi güç sonuçları olacağını kaydetti.

Bütün bu risklere rağmen küreselleşmenin büyük fırsatları da beraberinde getirdiğini, enformasyon çağında bilgiye erişimin son derece kolaylaştığını, bu fırsatlardan yararlanan pekçok ülkenini ekonomik gelişme ve beşeri kalkınma alanında önemli sıçramkalar gerçekleştirdiğini bildirdi.

Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:

"Küreselleşmenin hızlandığı son 20-30 yıllık süreçte dünyanın ekonomik ağırlık merkezi 200 yıllık aradan sonra yeniden Asya'ya kaymıştır. Bilgi ve iletişim teknolojileriyle sosyal medya alanında yaşanan devrim demokrasinin yakın coğrafyamıza doğru genişlemesinde de önemli bir rol oynamaya başlamıştır.

Türkiye gerek dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin Asya'ya doğru kayması gerek demokratik değerlerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya doğru yayılması bakımından kritik bir coğrafyada bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz yüzyılın bu iki temel dinamiğinin de kesişme noktasında bulunan ülkemiz eşsiz bir tarihi fırsatla da karşı karşıyadır. İktisat Kongresi sırasında yapılacak bütün değerlendirmelerde, ileriye yönelik projeksiyonlarda bu temel dinamiklerin gözönüne alınacağı da muhakkaktır."

Dün Cumhuriyetin 90. yıl dönümünü büyük bir heyecanla kutladıklarını, bu anlamlı günü taçlandıran asrın projesi Marmaray'ı hizmete açtıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti:

"Çok şükür bugün Türkiye, kendisine iddialı hedefler koyan ve bu hedeflere bir bir ulaşan ülke haline gelmiştir. Bu neticelerin alınmasında ülkemizdeki siyasi istikrarın ve son 11 yılda hayata geçirilen hukuki, demokratik ve ekonomik reformların çok büyük bir payı vardır. Tüm dünyanın takdir ettiği bu başarılı neticelerin alınmasında özveriyle çalışan hükümetimizi ve ekonomi yönetiminde yer alan kurumları bu vesileyle bir kez daha tebrik ediyorum. Ancak tarihin hızla aktığı ve milletler arasındaki yarışın küresel düzeyde devam ettiği bir ortada millet olarak alacak daha çok mesafemiz vardır. Gerçekçi bir vizyon etrafında geleceğimizin yol haritasını bugünden çizmemiz muhakkakki zarurettir ve bu toplantılarla bunlar yapılmaktadır. Bu bağlamda 2014-2018 arasını kapsayan onuncu 5 yıllık kalkınma planının ışığında düzenlenen bu kongrenin ülkemizin 2023 yılı hedeflerine ulaşması bakımından son derece yararlı bir zamanlama ve platform olduğuna inanıyorum. Son 5 yıldan beri devam eden küresel ekenomik kriz birçok kabullerin sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Üretimden tüketime, dış ticaretten kur rejimi ve uluslararası finans piyasaları uygulamalarına, uluslarararısı rekabetten milli ve milletler arası otoritelerin gözetim, denetim ve düzenlemelerine kadar pekçok husus yeniden şekillenmektedir."

 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Orta gelir tuzağından kurtulmamız için, eğitim, bilim, Ar-Ge, teknoloji ve yeniliğe ağırlık veren bir iktisadi büyüme stratejisini izlememiz elzemdir" dedi.

Gül, 5. İzmir İktisat Kongresi'nin açılış töreninde yaptığı konuşmada küresel ekonomik kriz ortamında pek çok ülke ve kıta için dengelerin yeniden kurulduğunu, uluslararası ve bölgesel konjonktürün gelişmiş ülkelerle aradaki refah ve beşeri kalkınma makasını kapatmak bağlamında altın bir fırsat sunmakta olduğunu söyledi.

Türkiye bakımından bu fırsatı değerlendirmek için gelecek 20-30 yılda siyasi ve ekonomik istikrarı pekiştirecek, diplomatik kazanımları tahkim edecek ve sürdürülebilir hızlı büyümeyi garantileyecek dinamiklerden yararlanılması gerektiğini belirten Gül, bunun da demografi, demokrasi, barış ve bilginin getirileriyle mümkün olabileceğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:

"Bu 4 hususu en iyi şekilde değerlendirdiğimizde inanıyorum ki 2023 hedeflerimize çok daha hızlı ve emin bir şekilde ulaşacağız. Öncelikle 75 milyonu aşan genç ve dinamik nüfusumuzun bize sağladığı demografik primden faydalanmamız elzemdir. Bunu da ancak iyi bir eğitim sistemiyle ve nitelikle beşeri sermaye yaratmakla gerçekleştirebiliriz. Türkiye son 10 yılda uygulamaya koyduğu politikalarla siyasi istikrarı sağlamış, makroekonomik dengelerini iyileştirmiş, büyüme potansiyelini güçlendirerek önemli yapısal dönüşümleri sağlamıştır. Ancak söz konusu yapısal dönüşüm henüz tamamlanmamıştır. Birinci nesil diye adlandırılabilecek reform hareketinin sonuçları başarılı bir şekilde alınmıştır. Artık Türkiyeyi dünya sıralamasında daha üst sıralara taşıyacak ikinci nesil yapısal reformlara ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. İkinci nesil reformlar kapsamında Türkiye'nin birinci önceliği mevcut eğitim kalitesini yükseltmek olmalıdır. Eğitim ve bilimle nitelikli hale getirilmiş büyük bir nüfus muazzam bir güçtür. Buna karşılık kaliteli eğitimden mahrum kalmış niteliksiz nüfus ise büyük toplumsal sorunlara yol açmakta, beşeri kalkınmanın önünde adeta bir engel ve güç haline gelebilmektedir. Bunun örnekleri de çoktur.

Türkiye'nin önümüzdeki dönemde en büyük sınavı olan gelir tuzağını aşıp aşamayacağı hepimizin çok dikkat ettiğimiz ve konuştuğumuz bir konudur. Günümüzde orta gelir tuzağını aşmayı başarabilmiş ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılaları içinde eğitim harcamaları oranı aşağı yukarı yüzde 6'lar civarında. Bu tuzağı aşamamış ülkeler ise eğitime yüzde 3 ve altında pay ayırabilmişlerdir. Ülkemizin 2014 bütçesinde eğitim harcamalarının gayri safi yurtiçi hasıla içinde yüzde 4,5 civarında olduğunu memnuniyetle görüyorum ve bununla iftihar ediyorum. Şüphesiz ki önümüzdeki süre içinde yüzde 4,5'ten yüzde 6'lara çıkarma hedefimiz vardır ve bunu da gerçekleştireceğiz"

Kadınların iş gücüne aktif katılımın da demografik primden yararlanmanın önemli bir şartı olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, ekonomik büyüme ve beşeri kalkınma konusunda son yıllarda yapılan araştırmalarda bireylere inisiyatif kullandırılması, girişimciliğin önündeki engellerin kaldırılması katılımcılığın teşvik edilmesi, fırsat eşitliğinin sağlanması, demokratik kurum ve kuralların güçlü olması gibi faktörlerin büyümenin önemli girdileri arasında yer aldığını gösterdiğini anlattı.

Demokratik kurumları ve kurumsal kapasiteleri olmayan ülkelerin ekonomik rekabet yarışında geride kaldıklarını gösterdiklerini de ifade eden Gül, kalkınma yarışında yararlanılması gereken ikinci primin demokrasi primi olması gerektiğini vurguladı.

Demokrasinin, hukuk, kanun ve kuralların şeffaf biçimde herkese uygulanması, kararların objektif kriterlere dayanarak alınması anlamına geldiğini belirten Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Siyasi tarihimizde demokratik hayatın kesintiye uğratıldığı dönemler ülkemizin ekonomik açıdan da geriye gittiği dönemler olmuştur. Dolayısıyla demokratik standartlarımızın yükseltilmesi ülkemizin birlik ve beraberliğini pekiştirir, güçlü hale getirir, halkımızın mutluluğunu artırır, girişimciliğe açık yeni nesillerin yetişmesini sağlar, yerli ve yabancı sermaye sahiplerinin tasarruflarının güvenli bir şekilde ülkemize gelip yatırıma dönüşmesine yol açar.

Türkiye'de gerçekleştirilen ekonomik reformlarda demokratikleşme ve hukukun üstünlüğünün hakim kılınmasının tabii bir uzantısı olmuştur. Dolayısıyla Türkiye'de ekonomik reformlar ve demokratik reformlar hep el ele gitmiştir ve bunun neticesinde övündüğümüz ve gurur duyduğumuz bir noktaya gelinmiştir. Diğer yandan ekonomik gücün ve refahın nihai hedefi insanların mutluluğu olmalıdır. Temel hak ve özgürlüklerden mahrum halkların ne kadar zengin olsalar da mutlu olduklarını söylemek mümkün değildir. Netice olarak ülkemizin demokratik standartlarını yükseltmeye devam etmesi sadece siyasi bakımdan değil ekonomik kalkınma bakımından da en temel önceliklerden biridir."

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin arzu ettiği gelişmişlik seviyesine ulaşma yolunda istifade etmesi gereken diğer bir primin de bilginin primi olduğuna işaret etti.

Sanayi devriminden bu yana ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarında en etkili konunun teknolojik gelişmeler ve yenilikler olduğunu, bu sürecin etkisinin giderek önemli hale geldiğini belirten Gül, son 10 yılda ihracatın katma değer zincirinde önemli aşamalar kaydettiklerini, düşük katma değerli ihracattan orta katma değerli ihracata ulaşıldığını, toplam ihracat içinde yüksek katma değerli ürün oranının ise çok yüksek olmadığını kaydetti.

"Bilgiye dayalı ekonomiye geçmek zorundayız"

Bu oranın yükseltilmesinin cari açık sorunun çözümünde de hayatiyet arz ettiğini ifade eden Gül, "Peki bunu nasıl gerçekleştireceğiz? Bunu yapabilmek için üretim faktörlerinin akümülasyonu dayalı klasik verimlilik ekonomisi kulvarını terk edip bilgiye dayalı ekonomiye geçmek zorundayız. Ucuz iş gücüne dayalı bir üretim modeliyle bugünün dünyasında daha fazla rekabet edemeyiz. Çünkü bizden çok daha ucuz iş gücü maliyeti olan ülkeler vardır. Bununla birlikte henüz yüksek katma değer üreten bir ülke haline gelmek için de daha çalışmamız ve gayret göstermemiz gerektiği açıktır" diye konuştu.

Orta gelir tuzağına düşmüş ekonomilerin hep daha ucuza üretmeye çalıştığını, üst gelir grubundaki ülkelerin ise bilgi yoğun teknolojiler, ürün geliştirme, planlama ve dağıtımda yeniliklere odaklandığını, bilginin primlerinden faydalandığını anlatan Gül, şöyle devam etti:

"Gerçek manada üretim faktörleri akümülasyonu ve verimlilik artışını takip eden ülkelerin ise bu şartlar altında bir üst lige çıkmaları giderek zorlaşmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki esas mesele olan orta gelir tuzağından kurtulmamız için eğitim, bilim, Ar-Ge, teknolojiye ağırlık veren bir iktisadi politikayı izlememiz elzemdir. Memnuniyetle görüyorum ki 10'uncu 5 yıllık kalkınma planında bu yönde gerçekçi hedefler ve tutarlı stratejiler oluşturulmuş ve planın esas temeli de bu anlayıştır."

Millet olarak hangi tedbir alınırsa alınsın içinde bulunulan bölge ve dünyanın genel sorunlarından bağışık olamayacaklarını, bir ülkede meydana gelen ekonomik, siyasi, askeri ve insani krizlerin komşu ülkeler başta olmak üzere tüm dünyayı olumsuz etkileyebildiğini bildiren Gül, Türkiye'nin birdenbire bir komşusunda olan olaylardan dolayı insanlığın gereği olarak önemli maliyetle karşı karşıya kaldığını, çok yakın ticaret yaptığı ülkelerle ticaretlerinin kesildiğini dile getirdi.

Bölgesel huzur ve istikrarın da sürdürülebilir ekonomik büyüme ve kalkınmanın temel şartlarından biri olduğunu, bu durumun barış primi olarak adlandırıldığını ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, bu olgunun 2. Dünya Savaşı sonrası Batı Avrupa, Soğuk Savaş sonrası ise Doğu Avrupa'da tecrübe edildiğine, Türkiye'nin ise Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan barış priminden layıkıyla yararlanmasına uzun yıllar fırsat vermeyen gelişmelerle karşı karşıya kaldığına işaret etti.

Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu olumsuz gelişmeler maalesef hala bölgemizde devam etmektedir. Komşularımızda, bölgemizde ne kadar güvenlik istikrar ve barış varsa o kadar çok ticari ve ekonomik potansiyel vardır. Bölgemizde oluşacak böyle bir huzur ve barış ortamından ekonomik açıdan en fazla istifade edebilecek ülke Türkiye'dir. Bu nedenle Türkiye, hep bölgesinde istikrar, barış ve işbirliğinin dinamosu olmaya gayret etmelidir. Ülkemizi çevreleyen çok boyutlu bölgelerin normalleşmesi ve istikrara kavuşması, bu bölgelerde hakim olan çatışma kültürünün yerine işbirliği ve entegrasyon anlayışının hakim olması demektir."

KAYNAK: AA