Babacan'a göre Avrupa'nın en önemli problemi

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Geçici rahatlamalar sağlamak için merkez bankalarının sağladığı likidite bugün için büyük finans kuruluşlarının batmasını engellemiş durumda ve yine büyük ekonomilerin dağılmasını önlemiş durumda..." dedi.

Babacan'a göre Avrupa'nın en önemli problemi
Babacan'a göre Avrupa'nın en önemli problemi
GİRİŞ 07.05.2013 15:40 GÜNCELLEME 07.05.2013 15:40

Forum İstanbul 2013 açılışında konuşan Babacan, Forum İstanbul'un ilk toplantısının 2002 yılında yapıldığını hatırlatarak, o günün Türkiyesi'nin çok sıkıntı içinde olduğunu öyle bir dönemde 2023 gibi bir hedef koyabilmenin, Türkiye'nin ufkunu genişletebilmenin cesaret işi olduğunu söyledi.

Zor dönemlerde insanların günü, haftayı ve ayı düşündüğünü ancak büyük resmin görülemediğini ifade eden Babacan, o dönemde 20 sene sonrasını öngörerek Forum İstanbul'u başlatanlara teşekkür etti.

Geçen 10 yılda çok şeyin değiştiğini, Türkiye için olumlu gelişmelerin olduğuna değinen Babacan, 2007-2008 yılında başlayan ve 2009 yılında pik noktasına ulaşan küresel finans krizinin bu yüzyılın tarihinde iz bırakacak bir gerçek olduğuna dikkati çekti.

Babacan, krizin henüz bitmediğini ve bunun çok iyi anlaşılması gerektiği vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Geçici rahatlamalar sağlamak için merkez bankalarının sağladığı likidite bugün için büyük finans kuruluşlarının batmasını engellemiş durumda ve yine büyük ekonomilerin dağılmasını önlemiş durumda... 'Batmak' gibi keskin bir ifade kullanıyorum çünkü krizin ilk evreleri finans kuruluşları ve bankaların batmasıyla başladı. Bir kaç banka battıktan sonra baktılar ki derin sarsıntılar oluyor 'Büyük bankaların çöküşüne izin vermeyelim, destek verelim' diye pek çok ülke farklı pozisyonlar aldı."

Büyük bankaların ülke ekonomilerine ve hazinelerine getirdiği yük nedeniyle birçok ülkenin çok yüksek kamu borç stoğu oluştuğunu ifade eden Babacan, "Krizin ikinci safhası diyebileceğimiz 2010-2011 yıllarında da artık ülkelerin kredibilitesi sorgulanmaya başlandı ve bu çok daha vahim bir durumdur" dedi.

Kredibilitenin o ülkenin hazinesine ve hükümetine güveni gösterdiğini belirten Babacan, krizin ikinci safhasında devletlerin çöküşünü engellemek için merkez bankalarının devreye girdiğini anımsattı.

Merkez bankalarının kimi zaman doğrudan, kimi zaman da ikincil piyasalar üzerinden kamu kağıtları satın alarak çöküşü şimdilik önlemiş ya da ertelemiş olduğunu kaydeden Babacan, pek çok finans kuruluşuyla ilgili sorunların devam ettiğini, şu anda belki de en önemli problemin güven sorunu olduğunu ifade etti.

Ali Babacan, "Bankalar birbirlerine güvenmeyince, bankalar kredi müşterilerine güvenmeyince, merkez bankaları ne kadar likidite sürerse sürsün piyasaya yine fayda etmiyor. Bu sürülen likidite bir şekilde bir yerlere takılıyor" dedi.

-"Kısa vadeli bakış ve günü kurtarma yaklaşımı Avrupa'nın en önemli sorunu"-

ABD'nin içinde bulunduğu ortama da değinen Babacan, ABD'nin bir yandan borçlarla uğraştığını bir yandan da 2013 yılı bütçesinin nasıl olacağının hala belli olmadığını ve bütçe hedefinin mayıs ayına gelindiği halde hala bitirilmemiş olduğunu söyledi.

Öte yandan Avrupa Birliği'ne bakıldığında 27 ülkenin olduğu, koalisyon hükümetlerinin kurulduğu, pek çok ülkede azınlık hükümetlerinin başta olduğu ve bir türlü karar alamayan ve uzlaşamayan bir yapı olduğunu belirten Ali Babacan, "Avrupa'da ortak bir merkez bankası olmasına karşın maliye politikaları açısından ortak bir çerçeve oluşturma konusunda zorluk çekiyor" dedi.

Geçenlerde mali politikalar konusunda AB ülkelerinin 25'inin imza attığı bir anlaşma imzaladıklarını ve imzayı atan ülkelerin yarısının bu G-20 zirvesinde "Biz imzayı attı ama galiba bunu uygulayamayacağız" dediklerini anlatan Babacan, "Öngörülebilirlik ekonomide güvenin esasıdır. Ne yapmak istediğinizi söyleyeceksiniz ve bunları yapacaksınız. Bir söz verirsiniz, tutulamama ihtimali varsa zaten o sözü vermezsiniz" dedi.

Geçen ay Finlandiya'da dar çerçeveli bir toplantıya katıldığını ve 2 gün boyunca Avrupa'nın geleceğinin tartışıldığını anlatan Babacan, "Avro Bölgesi ne olacak, Avrupa ekonomisi nasıl canlandırılabilir? Siyasi olarak en üst noktadaki kişiler diyebileceğimiz kişilerle 2 gün geçirikten sonra açıkçası benim kaygım daha da arttı. Özellikle politikalar konusunda kısa vadeli bakış ve günü kurtarma yaklaşımı Avrupa'nın en önemli problemi..." diye konuştu

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, çözüm sürecinin son derece önemli olduğunu belirterek, "Çözüm sürecinin özü: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin etnik kökeni ne olursa olsun, mensubu olduğu din mezhep ne olursa olsun, kültürel oryantasyonu ne olursa ne olursa olsun herkesi, devletin aynı samimiyetle kucaklıyor olması..." dedi.

Forum İstanbul 2013 açılışında konuşan Babacan, Şu anda hem ABD'nin, hem AB'nin, hem de Japonya'nın, dünyanın gelişmiş ülkelerinin krize çözümü para basmakta bulmuş durumda olduğunu belirterek, fakat bunun sürdürülemeyecek bir durum olduğunu herkesin çok iyi görmesi gerektiğini söyledi.

"Bu karşılıksız basılan paraların ne zaman, nasıl geri, normale çevrileceğiyle ilgili hiçbir plan, program ortada yok" diyen Babacan, gelişmekte olan ülkeler içinde bunun çok ciddi bir risk alanı olduğunu kaydetti.

Bugünün likidite bolluğuna asla aldanılmaması gerektiğine değinen Babacan, gün gelip de bu likiditenin mecburen geri çekilmeye başladığı zaman, gelişmekte olan ülkelerin çok dikkatli olması, bugünlerden hazırlanması gerektiğini belirterek, "Dolayısıyla kendi politikalarımızı uygularken bunlara çok çok dikkat etmemiz gerekiyor" dedi.

"Pek çok gelişmiş ülke için yapısal reform yapma zamanı"

Şu andaki ortamın pek çok gelişmiş ülke için yapısal reform yapma zamanı olduğuna değinen Babacan, "Bakmayın biz hep kendimiz için yapısal reformlardan bahsediyoruz ama gelişmiş pek çok ekonominin şiddetle yapısal reformlara ihtiyacı var. Sosyal güvenlik reformlarıyla, sağlık sistemleriyle, işgücü piyasalarıyla ilgili..." dedi.

Merkez bankalarının çözüm sağlamak için geçici olarak bir araya gelebileceklerini ifade eden Babacan, ancak ilelebet merkez bankalarına sırtını dayayan bir kamu maliyesi yapısının, bankacılık yapısının dünyada adil olmayan bir sistemi getireceğine dikkati çekti.

AB'nin mutlaka güçlü bir ortak maliye politikası oluşturması, güçlü bir ortak bankacılık politikası, düzenleme denetleme sistemi kurması gerektiğini vurgulayan Babacan, bu işin çözümünün buradan geçtiğini söyledi.

Gelişmekte olan ülkelerin, Türkiye'nin de içinde bulunduğu ülkelerin ekonomik ağırlığının gittikçe arttığını dile getiren Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Geçen yıl sonu itibariyle dünyadaki toplam GSYH'ya bakıldığında artık gelişmekte olan ülkelerin toplam GSYH'sı, gelişmiş olan ülkelerin toplam GSYH'sını neredeyse yakaladı. Yüzde 50-50 duruma neredeyse geldik. Bu yıl sonundan itibaren 2013, 2014 derken, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüklüğünün toplamı gelişmiş olan ülkeleri geçiyor. Hızla denge tersine dönüyor. Biz bunu uluslararası kuruluşların hisse yapısında görmeye başladık."

"En az yaptıklarımız kadar yapmamız gerekenler de var"

Türkiye ekonomisine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Babacan, Türkiye'nin bu 10 yıllık dönemde gelmiş olduğu noktada, başarısının en önemli kaynağının güven ve istikrar olduğunu belirtti.

Babacan, siyasi istikrarın bir ülke için hele de bugünlerde en önemli varlığı olduğunu vurgulayarak, "Bir ülkede siyasi istikrar yoksa dışarıdan onlarca milyar dolar, yüzlerce milyar destek verin. Dibinde delik olan bir havuz gibi o para akıp gidiyor. Siyasi istikrar varsa, doğru da politikalar uyguluyorsa o ülke başarıya ulaşabiliyor. Güven olduğu zaman rahat, korkmadan günlük tüketime devam edilebiliyor. Güven olduğu zaman üreticiler, sanayiciler yatırım yapabiliyor. Bankalar kredi verme fonksiyonunu rahat rahat yerine getirebiliyor. Güven olmadığı zaman tüketici duruyor, üretici duruyor, bankalar duruyor"  diye konuştu.

Türkiye'de bu güven ortamı hep beraber sağlandığı için sonuçların çok çok iyi olduğunu ve iyi olmaya da devam ettiğini belirten Babacan, şöyle devam etti:

"Türkiye'de çok önemli siyasi reformlar yaptık. Türkiye'de demokrasinin kalitesinin artması için çok çalıştık. Türkiye'de temel haklar ve özgürlükler anlamında çok ciddi adımlar attık. Türkiye'nin bir hukuk devleti olması için büyük bir çaba ortaya koyduk. Fakat bu siyasi reformlarda yaptıklarımız önemli ama en az yaptıklarımız kadar yapmamız gerekenler de var. Bunu da unutmamamız lazım.

Siyasi reformlar açısından baktığımızda henüz arzu ettiğimiz noktada değiliz. Henüz birinci sınıf bir demokrasi olduk diyemiyoruz. Henüz bir hukuk devleti olduk diyemiyoruz. Temel haklar ve özgürlükler konusunda dünyanın en ileri uygulamalarına henüz uzağız. 10 yıldır mesafe katettik ama ulaşmamız gereken noktanın hala çok gerisindeyiz. Bunu da iyi bilmemiz gerekiyor. "

Çözüm sürecinin son derece önemli olduğunu ifade eden Babacan, çözüm sürecinin siyasi reformların da bir bakıma doğal bir sonucu olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu çözüm sürecinin özü ne? Aslında çok açık... Çözüm sürecinin özü: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin etnik kökeni ne olursa olsun, mensubu olduğu din mezhep ne olursa olsun, Kültürel oryantasyonu ne olursa ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesi, devletin aynı samimiyetle kucaklıyor olması... Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin aynı haklardan ve özgürlüklerden doyasıya istifade edebilmesi. İşin özü bu.

Tabii ki uygulamayla ilgili çok detay var. Uygulamanın başarılı olabilmesiyle ilgili devlet kurumlarının çok çok uyumlu çalışması gerekiyor. Belki de ilk defa kamu kuruluşlarımız, devlet birimlerimiz güçlü bir eşgüdüm içerisinde, aynı politika etrafında bütünleşmiş bir şekilde bu süreci götürüyorlar. Daha önceki dönemlerde maalesef bu eşgüdümü pek yakalayamamıştık. Onun içindir ki bu defa bu çözüm sürecinin başarısı konusunda ümitlerimiz çok çok yüksek."

"İstanbul'a alternatif olabilecek bir başka finans merkezini görmüyorum"

AB hedefinden hiçbir sapma olmadığını ve bu konudan taviz verilmediğini belirten Babacan, Bu sürecin Türkiye'nin iç reformları açısından son derece önemli olduğunu vurguladı.

Transatlantik ilişkilerinin Türkiye açısından güçlü bir ittifak bağı olduğuna dikkati çeken Babacan, "Bu bağı güçlendirmek, güvenlik ve savunma boyutuyla ön plana çıkan transatlantik bağlantılarımızı ticari ve yatırım politikaları doğrultusunda adımları atmamız gerekiyor" dedi.

Türkiye'nin gelecek 10 yılda neler yapacağına da değinen Babacan, tasarruf oranlarının artmasının olmazsa olmaz konuların başında geldiğini belirterek, önce hak edip sonra hak edilen bu refahın yaşanacağını kaydetti.

Ali Babacan, "Daha hak etmeden refahı yaşamak istiyorsak orada sorun var. Kazanacağız, sonra harcayacağız. Kazanmadan harcama aileleri de ülkeleri de felakete götürüyor, yanı başımızda Yunanistan belki de en iyi örnek. Kayıtdışılık temel problem alanlarımızdan bir tanesi. Rekabetin iyi işlemesi, haksız kazancın ortadan kalkması ve kamu maliyesinin sağlamlaştırılması için burada sıkılaştırmaya devam edeceğiz. Vergi oranlarımız düşük. Vergi oranları biraz daha düşsün öyle kayıt içine gireyim olmaz. Bunun uygulatılması için daha katı duruşumuz olacak" diye konuştu.

Babacan, daha inovatif ve yüksek katma değerli üretmek için Ar-Ge ve inovasyonun geliştirilmesi gereken alanlar olduğuna dikkati çekti.

Enerjinin Türkiye'nin en büyük fırsat ve sorun alanı olduğunu belirten Babacan, kendi yerli kaynaklarımızın, yenilenebilir ve nükleer enerjinin önemli olduğuna işaret etti ve enerjiyi daha verimli kullanabilmenin önemini anlattı.

Türkiye işgücü piyasasının, en katı ülkeler kategorisinde olduğunu anımsatan Babacan, katılıkların işsizliği beraberinde getirdiğini belirtti.

Eğitim alanının Türkiye'nin 2023 vizyonunda önemli bir yere sahip olduğuna dikkati çeken Babacan, Türkiye'de çalışmakta olan nüfusun ortalama eğitim süresinin 6,5 yıl olduğunu ve bu sayıyı artırmanın yıllar hatta on yıllar alacağını ifade ederek, zorunlu eğitim süresinin 8 yıldan 12 yıla çıkartmanın bu yüzden önemli olduğunu kaydetti.

Babacan, 2023 yılında İstanbul'un dünyanın en önemli on finans merkezinden biri olması hedefinin iddialı ama gerçekçi bir hedef olduğunu söyleyerek, "Frankfurt'tan Mambai'ye Singapur'a kadar giden coğrafyada İstanbul'a alternatif olabilecek bir başka finans merkezi görmüyorum" dedi.