Çiçek: Arap Baharı kışa döndü bahar kalmadı

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, TÜSİAD YİK'te yaptığı toplantıda "Arap baharı dedik ama Arap kışına dönüştü burası. Bahar falan kalmadı.' dedi. Çiçek mevcut Anayasa'ya hurda araç benzetmesi yaptı...

Çiçek: Arap Baharı kışa döndü bahar kalmadı
Çiçek: Arap Baharı kışa döndü bahar kalmadı
GİRİŞ 14.09.2012 14:05 GÜNCELLEME 14.09.2012 17:46

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, ''Yanı başımızda da can yakıcı değişmeler oluyor. Arap Baharı dedik ama Arap kışına dönüştü burası... Bahar falan kalmadı...''

TÜSİAD YİK Toplantısı'nın onur konuğu olan Çiçek, yenileşme ihtiyacı bulunduğunu, yenileşmenin merkezine de yeni anayasayı koymak gerektiğini, her yasa ya da her anayasanın, her kurumun kurulduğu dönemin ihtiyaçlarını, felsefesini, düşüncesini yansıtacağını belirterek, eğer toplumda çok önemli, çok köklü değişiklikler oluyorsa eski felsefe, eski ilkeler ve eski yönetim anlayışıyla ülkeyi yönetmede zorluk yaşanacağını belirtti.

Çiçek, Türkiye'nin 1921'de bir anayasa yaptığını, o zaman nüfusun 10 milyon olduğunu, 1924'te 10 milyonun biraz üzerinde nüfusun söz konusu olduğunu hatırlatarak, 1961 Anayasası yapıldığında ise Türkiye nüfusunun 28 milyon olduğunu, bu nüfusun üçte ikisinden fazlasının köylerde yaşadığını anlattı.

Arkasından 82 Anayasası yapıldığını anımsatan Çiçek, şöyle devam etti:

''O dönemde 48-50 milyon civarında bir nüfus... Giderek köylü nüfus azalıyor, şehirleşme, şehirlerin beraberinde getirdiği zihniyet değişimi dahil birçok değişimi yaşıyor. Sonra Türkiye bir iç kargaşaya giriyor.

82 anayasası yapılırken, o günün şartları içinde yapılmış, soğuk savaşın, en acımasızca tüm dünyada ve özellikle kendi bölgemizde kendi ülkemizde sürdüğü dönemin izlerini, felsefesini, önceliklerini yansıtan bir anayasa...

Bu anayasa ile ilgili bugüne kadar söylenmedik bir söz esas itibariyle kalmadı. Bu konuda en önce söz söyleyenlerin başında da hazırladığı raporlarla TÜSİAD var. 17 defa değişti. 18.'si de yolda. Eğer mahalli idare seçimleri erkene alınacaksa, 18. değişikliği yapmış olacağız. Bu anayasa, Kasım 82'de yürürlüğe girdi. O günden bugüne 30 yıl geçmiş oluyor. 30 yılda 18 değişiklik...

Böldüğünüzde aşağı yukarı her 13-14 ayda bir, bazen 2 ayda bir değişiklik yapılmış. Bu, şunu gösteriyor; 82'de yapılan anayasa eğer zamanın ruhuna uygun, Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılayan etkin ve verimli bir devlet yönetimine imkan veren anayasa olsaydı, her 13-14 ayda bir değişiklik mecburiyeti hasıl olmazdı.

Bu bile, bu anayasanın neden değişmesi gerektiğini, her ihtiyaç duyduğunda bir anayasa değişikliği yaparak 82 model arabayla çağdaşlaşma yolculuğunu sürdüremeyeceğimizi gösteriyor. Geçmişte biraz karikatürize ifadelerle de söylemeye çalıştım, lastik kabaklaşmış, motor yağ yakıyor, egzoz delik...

Bu arabayla siz uzun bir yolculuğa çıkacaksınız. Hem de başkalarıyla yarışarak... Dolayısıyla bu anayasanın son kullanım tarihi esas itibariyle çoktan geçti, ama kullanmaya da devam ediyoruz.''

''Kendi evimizin içini tanzim etmemiz gerekiyor''

Dünyanın değiştiğini, Türkiye'nin de değiştiğini vurgulayan Çiçek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Tabii yanı başımızda da can yakıcı değişmeler oluyor. Arap Baharı dedik ama Arap kışına dönüştü burası. Bahar falan kalmadı... En yakın bölgemizde olup bitenlere bakarsak, 2012 dünyasında bunları anlamak mümkün değil.

Dünya kamuoyunun çok özel hesaplarla ilgisizliğini veya farklı ilgisini de anlamak mümkün değil. Onlar bu hesabı, kitabı yapa dursunlar, çoluk çocuk demeden uçaklarla meskun mahaller bombalanabiliyor, sivil hasta demeden birçok insan hayatını kaybediyor.

Doğru dürüst güçlü bir kınama bile çıkmıyor. Onun için dünyadaki en önemli değişimin yanı başında da Türkiye bulunuyor. Türkiye, bu değişimleri ne kadar iyi okuyabilirse, düzenlemeleri ne kadar erken yapıp sağlıklı bir yapıyı kurabilirse bugün yaşadığımız sıkıntılar, önümüzdeki günlerde bize fırsatlara da dönüşebilir. Ama kendi evimizin içini tanzim etmemiz gerekiyor.''

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, ''Ben Cemil Çiçek olarak yeni bir şey söylemedim. Eksik bulan, yanlış bulan, saçma sapan bulan, 'nereden çıktı bu?' diyen de olabilir, hepsi mümkün ama ortada bir sorun var'' dedi.TÜSİAD YİK Toplantısı'nın onur konuğu olan Çiçek, Türkiye'de 62 yıldır çok partili siyasetin olduğunu, bu sürenin yarısında Türkiye'de siyasi istikrarın bulunduğunu kaydetti.

Bir ülkede, bir partinin tek başına iktidara gelmesinin, istikrarı sağlamasına yetmediğini, siyasi istikrarın da yanında başka istikrar kavramlarının da yan yana getirilmediğinde düzgün bir fotoğrafın ortaya çıkarılamadığını dile getiren Çiçek, en temel yasa olan anayasada 17-18 değişiklik yapılıyorsa, orada hukuk istikrarının olmadığını belirtti.

Çiçek, siyasi istikrarın olmasının tek başına yetmeyeceğini, siyasi güven kadar, hukuksal güvenin de olması gerektiğine işaret ederek, en temel yasanın bu güvenceye cevap verememesi ve sık sık değişikliğe uğraması durumunda, bu hukuk istikrarsızlığının hukuki karmaşaya dönüşeceğini anlattı.

1982 Anayasasının çok ciddi şekilde hukuki karmaşaya da sebep verdiğini belirten Çiçek, şunları söyledi:

''Bu anayasanın yürürlükte bulunduğu süre 30 yıl. Bu anayasa hukuki istikrarı sağlamadığı gibi siyasi istikrara da çok fazla imkan vermedi. Ama esas mesele siyasi istikrar tek başına yetmiyor. Devlet yönetiminde de istikrarın olması gerekli.

Devletin erkleri arasında itişip kakışma, gerilim, sıkıntı varsa, o zaman bu anayasa ile devletin organları arasında bir şaşı durum vardır. Bunların da bence oturması lazım. Bu anayasa değişikliğine ilişkin geçmişte siyasi partilerimizin söylemleri oldu, yazılı beyanları var. Bunun içindir ki bu anayasanın değişmesi lazım.

Artık bu anayasa 2012 yılının şartlarına uymuyor, felsefesine uymuyor. 82 anayasası bir tepki anayasası. O dönemde siyaset kurumu bir araya gelip karar veremediği için, 82 anayasası ile denilmiştir ki; bu siyasetçileri kendi başına bırakmak olmaz, bırakırsak nereye gideceğini bilemeyiz. Onun için bu felsefe, bu anlayış vesayet sistemi dediğimiz bir sistem getirmiştir. Siyaset kurumunun faaliyet alanını büyük ölçüde daraltmış, bir kısım yetkileri vatandaşa hiç bir şekilde hesap vermeyen, makamlara insanlara teslim etmişizdir''

Çiçek, 82 anayasasının önceliklerinin günümüz şartlarına uymadığını, 1982 şartlarında anayasayı yapanların önceliğinin devletin güvenliği olduğunu dile getirerek, 82 Anayasasının önceliğinin güvenlik temelli bulunduğunu, 82 Anayasasının ''Ama''sı ve ''Ancak'ı bol bir anayasa olduğunu anlattı.

Anayasa konusunda iyi bir başlangıç yaptıklarını, Meclis'te eşit şartlarda bir uzlaşma komisyonu kurulduğunu ifade eden Çiçek, ''Eğer bir aksaklık, başka bir sıkıntı olmazsa bu ayın sonuna kadar da temel hak ve özgürlüklerle ilgili konuda tartışılabilecek bir metni ümit ediyorum çıkarabiliriz'' dedi.

Çiçek, yeni bir anayasanın kendisinden kaynaklanan sorunları ortadan kaldıracağını ve siyaset kurumunun 'anayasa elimi, ayağımı bağladı, ben yapacaktım ama bu engeli aşamadım' tarzındaki bir kısım mazeretleri ortadan kaldıracağını ve siyaset alanına yerli yersiz müdahaleleri engelleyeceğini belirtti.

''Anayasa iklimi önemli''

19 Ekimden bu yana çalışmaları sürdürdüklerini anımsatan Çiçek, bunun çok kolay olmadığını, dört siyesi partinin bir çok konuda farklılıkları olduğunu, bazen bir kelime, bazen de bir cümle üzerinde uzun uzun tartışmaların olduğunu ifade etti.

Çiçek, anayasa ikliminin önemli olduğunu, dışarda kavgaların, sertliğin, söylemlerin arttığı bir ortamda Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun bütün bunlardan soyutlanarak bu tartışmaları yapmasının zor olduğunu dile getirerek, bu süreçte bir barış, diyalog ortamına ihtiyacın açık olduğunu, bu ne kadar erken temin edilirse, anayasa yapım sürecinin bundan olumlu şekilde etkileneceğini söyledi.

TBMM Başkanı Çiçek, anayasa yapım sürecine çok olumlu bir ortamda başlayamadıklarını ifade ederek, toplantının ilk yapıldığı gün Türkiye'nin teröre şehit verdiğini anımsattı.

Türkiye'nin bu anayasa yapım sürecini öteleyemeyeceğini, geciktiremeyeceğini, geciktirmesini de doğru bulmayacağını bildiren Çiçek, geciken her değişikliğin Türkiye'ye başta ekonomik ve siyasi olmak üzere bir çok maliyetleri olacağını kaydetti.

30 yıl bu anayasanın neden değişmesi gerektiğini tartıştıklarını, eğer bu dönem bu anayasa yapılmazsa, bir 30 yıl daha neden bu anayasa değişikliği yapılamadığının tartışılacağını, dile getiren Çiçek, zamanın çok önemli olduğunu, 30 yıl daha böyle bir tartışmayı Türkiye'nin kaldıramayacağını belirtti.

Çiçek, ''Bugün burada çağrıda bulunuyorum. Anayasa meselesi, ne kadar yürek yakıcı sorunlarımız olsa bile, bunlara üzülüyoruz, hep beraber üzülüyoruz. Kayıplarımızı rahmetle anıyoruz. Ama bunu ikinci, üçüncü bir mesele gibi göremeyiz, geriye atamayız. Çünkü bu tür sıkıntılar anayasa ile bağlantılıdır'' dedi.

Yeni bir anayasa yapılmasının siyaset kurumunun topluma borcu olduğunu vurgulayan Çiçek, siyaset kurumunun da bu taahhüdü yerine getirmek mecburiyetinde olduğunu, önlerinde de fazla zamanın kalmadığını belirtti.

Terörün hala Türkiye'nin en önemli, öncelikli, can yakan bir sorunu olmaya devam ettiğini, Türkiye'nin ne zaman demokratikleşme çabaları içine girse, bu konuda yeni adım atmaya başlasa terörün bütün çirkinliği ve vahşeti ile ortaya çıktığını, birilerinin Türkiye'de demokratikleşme olmasını istemediğini, bu tuzağa düşülmemesi gerektiğini kaydeden Çiçek, Türkiye'nin öncelikli meselesinin terör olduğunu, bir taraftan terörle mücadeleyi sürdürürken, diğer taraftan sağlam bir hukuk altyapısı, standartları yükseltilmiş bir demokrasinin sağlanması gerektiğini dile getirdi.

''Yeni bir şey söylemedim''

Çiçek, bugünün önde gelen bir takım meselelerinin birlikte çözülebileceğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunların başında da terör meselesi geliyor. Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptım. Bir ata sözü vardır, 'Yeni bir söz söyledim diyen, sözlerin en eskisini tekrarlamış olur'. Ben Cemil Çiçek olarak yeni bir şey söylemedim.

Ayrı ayrı zamanlarda doğrudan veya dolaylı, üzücü olayların ardından verdiğimiz mesajlarda, seçim beyannamelerinde tartışma ortamlarında söylenmiş olanları yan yana getirerek bir fotoğraf ortaya koymaya çalıştım.

Hatta bunu yaparken de söylediğim şey şudur; bunu eksik bulan, yanlış bulan, saçma sapan bulan, nereden çıktı bu diyen de olabilir. Bunların hepsi mümkün, Ama ortada bir sorun var.

Başta Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımızın, siyasi partilerin genel başkanlarının açıklamalarına bakın geriye dönük. Bu sorunun birlikte çözüleceği ve herkesin katkı vermesi gerektiği noktasında sayısız açıklamaları var.

Bir çok konuda aynı yaklaşımları ortaya koyuyoruz, Bunun partiler üstü bir mesele olduğunu söylemeye çalışıyoruz ama nasıl oluyor da sonra birbirimizle ters düşüyoruz.

Şu parti, bu iktidar, bu tür eleştirileri siyasetin gündemine taşımamalıyız. Bundan da fayda görmüyorum. Türkiye ölçeğindeki yaşadığımız sıkıntılara çözüm araçlarına bakarak bir şey ortaya koymaya çalıştık.''

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, terörün ağrı kesici hap cinsinden çözümünün olmadığını belirterek, ''Kim bunu söylüyorsa, terörü anlamamış demektir. Boş yere topluma ümit pompalıyor'' dedi.

Çiçek, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin 50 yıla yakın zamandır terörün her türlüsünün acısını çeken bir ülke olduğunu, bugün de birçok sebepten dolayı gündemin ön sırasında yer aldığını söyledi.

Terörün olumsuz anlamda tesir katsayısı en yüksek olay olduğuna dikkati çeken Çiçek, başka bir fecaat, depremin, başka türlü afetin bile toplumda bu kadar derin sarsıntı yaratmadığını ifade etti. Çiçek, ''En azından diyoruz ki bu takdir-i ilahidir. Kendimize düşen kusurlar varsa, bunlar ayrı...

Ama neticede bir fay tabakası üzerindeyse ülkemiz, bunu değiştirme imkanımız yok. Olsa olsa bundan ders çıkarıp statik hesabımızı, şehirleşmemizi, herşeyimizi ona uygun yapmamız lazım. Ama olumsuz anlamda tesir katsayısı en yüksek bela, çağın vebası bu terördür'' şeklinde konuştu.

Dar bir çevrenin dışında terör olgusunun bütün boyutlarıyla, bütün derinlikleriyle tam olarak algılanamadığını ifade eden Çiçek, şöyle konuştu:

''Terör meselesi, bir devlet sorunudur. Bunu böyle kabul etmediğiniz takdirde, bu iç politikada polemik konusu olur. Geçmişte oldu. Yani bir iktidarla sınırlı değildir. Bugün iktidar değişse başka biri gelse de dağdakiler 'eyvallah falanca gitti, ben silahımı bırakıyorum, patlayıcıları toprağa gömüyorum' diyecek noktada değildir. Devletin sorunudur.

Türkiye'de geçmişte her ay yapılan, şimdi iki ayda bir yapılan Milli Güvenlik Kurulu Toplantıları'na katıldım. Hiçbir Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı yoktur ki birinci gündem maddesi terör ve güvenlik sorunları olmasın. Bu konu, bir iktidar sorunu değil. İktidarların sorumluluğunu bir tarafa bıraktığımdan değil. Hiçbir iktidarın yapamadığı varsa, onlara mazeret bulma anlamında da söylemiyorum.

Onları değerlendiririz. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin böyle bir sorunu var. Bu konuya devlet sorunu olarak yaklaşmakla, iktidar sorunu olarak yaklaşmak arasında çok ciddi fark var. Birincisi budur. İki; terör konusu partiler üstü bir meseledir. Bunu anlamayan ülkeler, terörün acısını uzun süre çekmişlerdir.

Ne zaman ki bu partiler üstü bir mesele olarak mütalaa edilmiştir, o zaman ortak tavır, ortak politikalar geliştirmek çok daha kolay olmuştur, terörde de belli bir başarıyı elde etmişlerdir. Bunlar da demokratik ülkelerdir. Bu da bir başka tespit... Demokrasinin olmadığı ülkelerin terörle mücadelede elde ettiği başarıyla demokratik ülkenin elde ettiği başarı arasında çok büyük fark var.

Demokrasiyle idare edilen ülkeler, bu başarıyı daha erken, daha az maliyetle yakalamışlardır. Türkiye de tercihini demokrasiden yana yaptığına göre çözümü, demokrasi, hukuk devleti içinde olacaktır. Üçüncüsü; terör konusu, mevsimlik bir mücadeleyle çözülecek bir konu değildir. Yaz geldiğinde çaba sarf edilecek, ekim, kasım ayından itibaren askıya alınacak bir konu değil.

Onun için devamlı bir mücadele gerektiriyor. Terör konusunda bir başka husus, bunun Baralgin, Novalgin cinsinden, ağrı kesici hap cinsinden çözümü de yoktur. Kim bunu söylüyorsa, terörü anlamamış demektir. Boş yere topluma ümit pompalıyor. Karamsarlık için söylemiyorum. Bu konuda ne kadar realist olabilirsek, ayağı basan tedbirleri de ancak o zaman alabiliriz.''

''Terörü konuşmak yerine birbirimizi konuşuruz''

Çiçek, Meclis'in 1 Ekim'de toplanacağını, 17 Ekim'in de hudut ötesi operasyonlara yetki veren tezkerenin yeniden gündeme geleceği zaman dilimi olduğunu hatırlatarak, yani 17 Ekim'den önce eğer hükümet tezkerenin bir yıl daha uzatılmasını istiyorsa bunu Meclis'e getireceğini, kendisinin de bunun Meclis'e geleceğini tahmin ettiğini söyledi.

Bugünkünden daha olumlu şartlarda bile süre uzatıldığına göre bölgedeki gelişmeler de dikkate alındığında bu tezkerenin bir yıl daha uzatılabileceğini ifade eden Çiçek, bu konunun Meclis'te konuşulması gerektiğini vurguladı.

Konunun iki türlü konuşulabileceğini kaydeden Çiçek, ''Bir; genel söylem... Böylesine can yakıcı, 40-50 yıldır bölücü, ayrılıkçı terör açısından bakıyorsak 30 yıldır konuştuğumuz konuyu bir bölü bir milyon ölçeğinde konuşuyoruz. Halbuki geldiğimiz nokta, bu sorunun tüm siyasi partiler açısından, bu işe kafa yoranlar açısından bir bölü bin ölçeğine indirilmesi lazım. Bu ölçeğe bunu indirelim ki ortak noktaları bulalım'' şeklinde konuştu.

Ortak noktalardan yola çıkarak Türkiye'nin tedbir geliştirebileceğinin altını çizen Çiçek, ''Aksi takdirde birimizin tedbir olarak getirdiğini, öbürü iç siyasette başka bir maksatla kullanır. O zaman biz terörü konuşmak yerine, birbirimizi konuşuruz'' dedi.

''Eksikliği yerine magazin yönüne çekiliyor''

Türkiye'nin tartışırken yaptığı en büyük hatanın, düştüğü en büyük tuzağın konuyu değil konuşanı konuşmak olduğunu ifade eden Çiçek, ''En son açıklamada da bu oldu. Ben birşey söyledim. Eksik, yanlış... İlk defa da birşey söylüyor değilim. Partilerimizin seçim beyannameleri... Parti yetkililerimizin birarada çözüm bulma ifadelerinden, iradelerinden yola çıkarak... Ülkede hiçbir şey yapılmadı değil, çok şey yapıldı. Bundan sonra yapılacak'' diye konuştu.

Tedbirlerin yanlışlığı, eksikliği yerine magazin yönüne çekildiğini belirten Çiçek, ''Tabii teklif sahibinin kişiliği de konuşulabilir, konuşulmaz diye birşey yok. Ama konuyu değil de onu konuşursanız yanaşacağınız liman farklı olur. Karaköy'e yanaşacağınıza Kadıköy'e yanaşırsınız. Halbuki biz buraya yanaşmak istiyoruz'' yorumunu yaptı.

TBMM Başkanı Çiçek, yeni anayasanın önemli olduğunu, bir kısım taleplerin gündeme geldiğini, bunların anayasayla bağlantısı bulunduğunu, ülke bu bedelden kurtulacaksa anayasanın bir tartışma zemini oluşturduğunu kaydetti.

Terör eylemleri başladığı zamandan itibaren ''bir avuç insan, bir avuç kişi'' denildiğini, basına yansıyan telaffuz edilen rakamların da ''3-5 bin kişi'' olduğunu söyleyen Çiçek, ''(Terazinin kefesinde 3-5 bin kişi... Öbür tarafta da bu kadar güçlü bir ordu, bu kadar başarılı bir güvenlik gücü...

Nasıl oluyor da Türkiye bu 3-5 bin kişinin üstesinden gelemiyor?) Meseleyi bu çerçevede tartıştığınız zaman kurumlarımıza güven azalır, kurumlarımızın, insanlarımızın yaptığı fedakarlığı yeteri kadar anlayamayız. Onlarla ilgili tereddütler hasıl olur'' şeklinde konuştu.

''Terörle dış politika arasında doğrudan bağlantı''

Cemil Çiçek, halbuki öncelikle üzerinde durulması gereken konunun terörle dış politika arasında doğrudan bağlantı olduğuna dikkati çekerek, bu bağlantı ne kadar iyi kurulabilirse, ne kadar soğukkanlı analiz edilirse bir kısım sorunları çözmede ayağın daha sağlam yere basacağını söyledi.

Bu durum karşısında ''kim, hangi ülke'' sorusu sorulduğunun altını çizen Çiçek, ''Bu bazen en yanı başımızdakilerdir, bazen aynı ittifak içinde olduklarımızdır. Ama bu işi biz çözeceğiz.

Biz kendi ülkemizin ister terör, ister başka bir sorununu başkasından gelecek desteğe, yardıma, katkılara bağlayamayız. Onlar gele dursun. Şu ana kadar olanlardan en çok katkı verdiklerini söyleyenler bile vermesi gerekenlerin onda birini vermemişlerdir'' yorumunu yaptı.

Bunun da söz konusu sorunu ancak Türkiye'nin çözeceği sonucuna götürdüğünü dile getiren Çiçek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Nasıl çözeceğiz? Yan yana gelerek, birlikte tavır alarak çözeceğiz. Sorunlar, hepimizi etkiliyor. Bu sorunları çözmede yan yana gelmede aramıza mesafe koymamalıyız. Aramıza mesafe koyarsak, o zaman konuşamayız, anlaşamayız. Birbirimizi de anlayamayız. O nedenle diyorum ki işte yeni anayasa, çözme ihtiyacı duyduğumuz konuları birlikte çözüme kavuşturabileceğimiz güzel bir platform...

Partilerimiz bu sürece ne kadar destek verirse, sivil toplum ve Meclis dışındaki partiler bu talebi ne kadar canlı tutarsa biraz ona bağlı. Yani doğrusunu isterseniz şimdi sivil toplum gibi değil, baskı grubu gibi siyasetin üzerine baskı kurulması olumlu.

Demokratik anlamda baskı kurulması gerekmektedir. Bu dönemde biz bu işi muhakkak iyi şekilde başarmak mecburiyetindeyiz. Ben inanıyorum. Buna imkanımız, fırsatımız var. Bunu heba etmemek lazım. Türkiye, bir daha bu fırsatı bulamayabilir.''

''AB projesi, Türkiye için önemini koruyor''

TBMM Başkanı Çiçek, konuşmasında TÜSİAD'ın kurulduğu günden beri Türkiye'nin önemli sorunlarıyla ilgili ciddi anlamda çabaları, gayretleri, çalışmaları olduğunu, çok sayıda raporlar hazırladığını, kendisinin de bu çalışmaları hep takip ettiğini, TÜSİAD'ın aynı zamanda yeni anayasa konusunu Türkiye'de ilk gündeme getirenlerin arasında yer aldığını vurguladı.

AB projesinin Türkiye için önemini koruduğunu da dile getiren Çiçek, şunları kaydetti:

''Bugün ikinci plana düşüyor olması, birçok sebeptendir. Bizden kaynaklanan faktörler olabilir. Ama bizim dışımızda da AB ülkelerinin olumsuz tavırları, yapılan birtakım siyasi açıklamalar, önceden söz verilen statünün bir başka statü noktasında konuşuluyor olması...

AB'yi liderler seviyesindeki politikacılar kurmuştu. Bugün Avrupa'da o çapta liderlerin olmayışından kaynaklanan, vizyon eksikliğinden kaynaklanan AB'nin de çektiği sıkıntılar vardır. Halbuki Türkiye'nin AB'ye neler katacağını onların da görmesi lazım.

Türkiye'nin üyeliğini, kendi iç politikalarının malzemesi yapmaması gerekir. Bugün ikinci planda gözüküyor olsa bile Türkiye'nin reform, yenileşme ihtiyacı, kendini yenileme mecburiyeti çok açık ortadadır.''

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, ''Dokunulmazlık sorumsuzluk demek değildir. Kanunsuzluğun zırhı olamaz. Türkiye'de kan döken insanlarla buluşmanın, kucaklaşmanın zırhı olamaz'' dedi.Çiçek, TÜSİAD'ın 2012 yılı ikinci Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Toplantısı'nda katılımcıların sorularını yanıtladı. ''Meclis Uzlaşma Komisyonu, Anayasa'ya engel olur mu?'' sorusu üzerine Çiçek, şunları söyledi:

''Ümitliyim derken, boş yere millete ümit pompalamak istemem. Ben olabildiğince realist olmaya çalışıyorum. Siyaset realist adamların işi. Ben şeker hastasıyım onu bilirsem yiyeceğime dikkat ederim, sağlıklı yaşarım, demokrasi de böyle bir şey. Dışardaki tüm kara kışa, zemherin ayazına rağmen biz 4 siyasi parti ve 22 çatı kuruluşuyla Türkiye'nin her tarafına gittik. Belki de 4 siyasi partinin Meclis dışında buluşabildiği tek platform burasıdır.

Dışarıda gönüllü olarak Diyarbakır'a, Edirne'ye, Antalya'ya, Samsun'a da 4 siyasi partimiz gitti. 22 meslek örgütü de geldi. Söylediklerimizden çok daha egemen olması o tablonun bir yıl egemen olması çok sorunu aşar. Açıklamalara bakarak şunu söyleyebilirim; hiç kimse bu masadan kalkmayacak ve elinden gelen çabayı gösterecektir.''

''Milletvekilleri sorunlu değil, sorumlu olmalı''

Çiçek, milletvekillerinin ''sorunlu'' değil, sorumlu insanlar olması gerektiği belirterek, Türkiye'nin yeterince sorunu olduğunu, yeni sorunların eklenmemesi gerektiğini dile getirdi.

Milletvekilleri olarak, sade vatandaşa nazaran bir ayrıcalıkları bulunduğunu ona da 'dokunulmazlık' denildiğini hatırlatan Çiçek, şunları kaydetti:

''Ama dokunulmazlık sorumsuzluk demek değildir. Bu görevi yerine getirmek ve baskılara karşı milletvekilin yapması için sağlanan bir statüdür. Kanunsuzluğun zırhı olamaz. Türkiye'de kan döken insanlarla buluşmanın kucaklaşmanın zırhı olamaz. Bir ülkede insanların, toplum kesimleri, meslek gruplarının devletinden talebi olabilir. Uygulamalarını protesto edebilir ama bunun yolu C-4 patlayıcıya bağlamak değildir. Bunu yaparsan yaptın, yapmazsan fitili ateşlerim demek değildir. Böyle bir demokrasi anlayışı dünyada yok.

Bırakın terörle içli dışlı olmak, terörü kınamamış olmayı bile sözleşmeye aykırı bulurum. Terör mağdurlarıyla ilgili sözleşmeye katılmamış olunmasını bile terörü destek olarak mütalaa ediyorum. Bir kısım sorumsuzluklardan hepimizin kaçınması gerekiyor. İnsanların yüreği yanıyor, onlara acı katılmaması gerekiyor. Birlikte yaşayacaksak, hırsımızı aklımızın önüne değil, aklımızı hırsımızın önüne koymamız gerekiyor.''

Çiçek, yeni Anayasa'ya ilişkin her görüşü uzmanlar aracığıyla bir analize tabi tuttuklarını ifade ederek, ''Tabiri caizse bu 'kadavra'yı masaya yatırdık. 23 başlık altında analiz ve rapor ettik. Bunları biz arşivledik. İleride çok kapsamlı bir külliyet ortaya çıkmış olacak. Her siyasi partinin uzmanlarının yanında danışmanları da var. Bunların ücretlerini de Meclis olarak biz ödüyoruz. Yeterli bir kadro var, bütün mesele ortak noktaları bularak bu işi götürmektir'' diye konuştu.

Ekonomik Sosyal Konsey'e ilişkin soruya da Çiçek, ''Bununla ilgili bir yasa çıkması lazım. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ile birlikte taslak çalışmalar yapıldı. Ne, nasıl yapılacak, nasıl toplanacak, modeli nasıl olacak? Bunların hepsine bakılıyor. Yasa çıkarsa hangi zaman diliminde toplanacağı yasaya bağlı olacaktır'' dedi.

Çiçek, Türkiye'de hukuk eğitimindeki eksikliğin, kalite noksanlığının bugün yargıdaki uygulamalara ciddi oranda yansıdığını dile getirerek, Türkiye'de ilk önce Hukuk Fakültesi eğitiminin 5 yıla çıkarılması gerektiğini kaydetti.

Başkanlık sistemi

Başkanlık sistemine ilişkin bir soruya da Çiçek, şu cevabı verdi:

''Anayasa çalışmalarında temel hak ve özgürlükler kısmından sonra, yasama yürütme kısmı gelecek. Hangi modeli benimserseniz ona uygun düzenleme yapılacak. Başkanlık sistemi olduğu takdirde parlamentonun yetkileri farklıdır, parlamenter sistem olduğunda farklıdır.

Bu tartışmalar o zeminde yapılacak. Bir karara varabilmek için dört siyasi partinin evet demesi gerekiyor, mutabakata varılması gerekiyor. Dolayısıyla bir kısım endişeler var, bu mu olur, şu mu olur diye... Bir parti kabul etmiyorsa, o sistem anayasa metni haline gelemez. Benim fikrim var bu konuda ama yönlendirici olmamak adına ben kendi düşüncemi söylemiyorum.''

Kendisinin yeni anayasa konusunda karamsar olmadığını belirten Çiçek, bu sıkıntıları aşacak bilgi ve birikimine sahip olduklarını kaydetti.

Çiçek, bu parlamentonun anayasayı değiştirmek mecburiyetinde olduğunu vurgulayarak, ''Aksi takdirde bir ayıbın altında kalır. O da nedir? Bu anayasayı yapanları, niye eskisi değiştirdin diye yargılayacaksın, ondan sonra da onların getirdiği anayasadan yetki alacaksın.

Bu tezattan Türkiye kurtulmak mecburiyetindedir. Bu ayıbı gelecek nesillere bırakamayız. Bunun hepimiz farkında olmamız lazım. 19 Ekim'den evvel toplumsal bir talepti bu, şimdi tarihi mecburiyet haline geldi'' diye konuştu.

KAYNAK: AA