İstanbul'un son dalyanı!

Bir tek ben kaldım diyor, Mustafa Kılınç. Çok değil daha yüz yıl önce elli sekiz tane olan Boğaz'daki dalyan balıkçılarının son temsilcisi olmak kolay değil.

İstanbul'un son dalyanı!
İstanbul'un son dalyanı!
GİRİŞ 16.06.2012 14:03 GÜNCELLEME 16.06.2012 14:03
İsa Şimşek'in haberi

Son model sonarlarla donatılmış arşın arşın teknelerle denizin bilmem kaç kulaç derinine ağ atmak kolayına geliyor insanların. Dalyan ise meşakkatli; kurmak zor, beklemek sabır istiyor, toplamak zahmetli.

3 yüz yıldır dalyan kuruluyor Beykoz'da. Her biri denizin ortasına bir adacıkta yer alıyor. Yakamozların vurduğu evler gibi kendi mülkleri. İlk yıllarında nasıl kurulduysa öyle kurulmak zorunda. Denenmiş, yeri 5 metre oynasa ya da az da olsa açısı değişse gelmiyor balık.

Balıkların zannedildiği gibi kıt akıllı olmadığını söylüyor dalyancı Mustafa: "Balık sürüyle gezerken her zaman öncü bir grup olur. Üç-beş balık gider önden. Arkadaki sürü onların kuyruk hareketlerini izler. Ola ki bir tehlike sezdi öncüler, onlar dönüşe geçtiğinde sürünün arkası ön olur. Kaçış o kaçış."

İşte usta kapakçı burada devreye giriyor. Kızgın güneşin altında sabahtan akşama denizi izleyen kapakçı bu öncü grubu gördüğünde sesleniyor maunada bekleyenlere: Bas bas! diye sesleniyor. Daha cümlesi bitmeden dalyanın ağzı kapanmalı. Sürünün dalyandan kaçış süresi sekiz saniye, kapak en erken 1,5 dakikada kapanıyor. Artık kısmette ne varsa.

Mauna dediğin koca bir kayık. Ne motoru var ne küreği. Birol'un, Muhammed'in, Cüneyt'in ve diğer tayfanın ipleri çekmesiyle kıyıdan ilerliyor dalyanın içine. Ağlar elleniyor, sonra Çakır'ın sesi duyuluyor: Hadi vira! Ağın içine toplanan balık yavaşça bir uca sürülüyor. İşini savsaklayana kapaktan Murat sesleniyor: Asiiiil! Hızını alamayana Kadir amca gürlüyor: "Tora bas Topuz, tora bas!" Sinirler de ağlar kadar gergin şimdi. Neredeyse hepsi Amasralı tayfanın. Neden diye soruyorum Mustafa Reis'e "Güzel insanlar." diye cevap veriyor gülümseyerek. Balıklar maunada. Ayıklamak lazım cinsine göre. Çaça Karadeniz'e geçeli ay oldu neredeyse. İstavrit, sardalya, kıraça var bu aralar nasipte. Yeni yeni barbun teşrif eder oldu. Bunlar bizim gördüklerimiz tabii. Daha büyüğünü görmeye izin yok. Nazar var, kem göz var.

Bakmayın daha büyüğü dediğimize. Bir zamanlar orkinos için kurulan bu dalyanda, kalkan balığı da kılıç balığı da olurmuş. Ama şimdi Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun İstanbul Destanı'ndaki bir nostaljiden ötesi değil. "İstanbul deyince aklıma / Kocaman bir dalyan gelir / Kimi paslı bir örümcek ağı gibi / Gerinir Beykoz'da / Kimi Fener-bahçe'de yan gelir / Dalyanda kırk tane orkinos / Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir."

Zaman Cumartesi

Haberin fotogalerisine bu linki kullanarak ulaşibilirsiniz