'Arap Baharı bizi de etkileyebilir'

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneğinin (TÜSİAD) yayın organı Görüş dergisi, Ağustos sayısında Ortadoğu'daki gelişmeleri ele aldı. Dergide uyarılarda yer aldı.

'Arap Baharı bizi de etkileyebilir'
'Arap Baharı bizi de etkileyebilir'
GİRİŞ 03.08.2011 13:08 GÜNCELLEME 03.08.2011 13:08

''Ortadoğu'da Siyaset: İklim Değişiyor'' kapak sloganı ile çıkan dergide, ABD'nin yeni Ortadoğu politikası, Suriye'deki değişim ve Filistin konularına ilişkin makalelere yer verildi.

Kentsel dönüşüm politikalarının dosya konusu olarak incelendiği ve bu çerçevede Türkiye'de kentsel dönüşüm alanındaki uygulamaların değerlendirildiği dergide, Türkiye ekonomisindeki ısınma tartışmalarına da yer verilirken, Merkez Bankasının uyguladığı para politikası ele alındı.

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, dergideki makalesinde, Tunus'ta bir seyyar satıcının kendisini yakmasıyla başlayan büyük değişimin, Mısır, Yemen, Libya, Bahreyn ile birlikte bütün Arap dünyasını sardığını hatırlatarak, ''Fas'tan Suriye'ye Arap sokağı demokrasi talep ediyor.

Yakın zamana kadar sarsılmaz sanılan liderler koltuklarından oluyor. Henüz hiçbir ülkenin demokratikleştiğini söylememiz mümkün değil, ama umuyoruz değişim demokratikleşme, özgürleşme ve siyasi anlamda liberalleşme yolunda olacak'' dedi.

Sürecin sancılı ve insani, siyasi ve ekonomik maliyetinin çok yüksek olduğuna işaret eden Boyner, insanların sokaklarda öldüğünü, hapishanelerde işkence gördüğünü, özgürlüklerin pek çok yerde daha da fazla kısıtlandığını kaydetti.

Boyner, ekonomik faaliyet alanının giderek daraldığına dikkati çekerek, şu görüşlere yer verdi:

''Yoksullar daha da yoksullaşıyor. Bazı ülkelerin etnik ve dinsel yapıları nedeniyle yıllar sürebilecek bir iç savaşa sürüklenmesi, bazılarının komşuları ile olan sorunlarını yönetememesi, bazılarınınsa selefi grupların hakimiyetine girmesi olasılığı yüksek.

Her ne kadar bu değişim dışarıdan bakanlarca 'bahar' metaforu ile tanımlandıysa da, bölgeye kara bir kışın gelmesi de mümkün. Bu yüzden değişim sürecinin iyi yönetilmesi, demokrasiye geçişin mümkün olduğunca kansız ve zararsız olması gerekiyor.

Bu değişimin uluslararası işbirliği gerektirdiği çok açık. Dolayısıyla uluslararası toplum adına hareket edenlerin bu ülkeler ile dikkatli bir işbirliğine ihtiyaç duyuluyor. Aksi taktirde krizin derinleşmesi, çevresini ama aslına bakarsanız tüm dünyayı etkilemesi kaçınılmaz.''

Uluslararası toplum adına hareket ettiği varsayılan ülkelerin şimdiye kadar bu süreci yönetmekte gösterdikleri performansın ''hiç iç açıcı sayılamayacağını'' belirten Boyner, makalesinde şunları ifade etti:

''Libya'da gerçekleştirdikleri aceleci müdahale krizin çözülmesine değil derinleşmesine yol açtı. BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı 1973 sayılı yaptırım kararı diplomasinin bir aracı olarak kullanılabilecekken, ani bir askeri müdahaleye tahvil edildi. Libya bombalandı, insanlar öldü ama Kaddafi yerinde kaldı. Batının seçiciliği, Bahreyn'e başka Libya'ya başka standart uyguladığı tescil edildi.''

Boyner, ekonomik ve stratejik çıkarların, genellikle olduğu gibi, prensiplerin önüne geçtiğine dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:

''Mısır'da, Tunus'ta bulunan ara çözümlerin yaşama şansı da çok yüksek görünmüyor. Tahrir Meydanı'nda toplanan halk, kurulmaya çalışılan askeri vesayet rejimine de itiraz ediyor. Suriye'de, Yemen'de yüzbinler hala sokaklarda rejimlerini protesto ediyor. Fas'ta monarşinin kontrolünü konsolide etmek için yapılan halk oylamasının istikrarı ne kadar koruyacağı meçhul.

Demokratikleşme dalgasının ülkelerine ulaşmasını, dağıttığı mali kaynaklarla ve Libya müdahalesine verdiği destekle kontrol etmeye çalışan Körfez rejimlerinin akıbeti de tartışmalı. Bölge siyasetinin kırılma noktası İsrail'de ise bambaşka bir siyasi anlayış hakimiyetini sürdürüyor.

Başbakan Binyamin Netanyahu yönetimindeki koalisyon hükümeti sorunları çözmekte zorlanıyor. İşgal altındaki topraklarda yeni yerleşimler kurma çabalarının devam ettiği anlaşılıyor. Ülkenin dışişleri politikası İsrail'i giderek daha da yalnızlaştırıyor.

Kısacası bölge derin bir kriz yaşıyor ve krizden çıkılması da yakın bir gelecekte mümkün görünmüyor. Bu kriz şimdiden Türkiye'yi de etkiledi. Ticari ilişkiler zarar gördü, siyasi gerilimler doğdu, insani sorunlar yaşandı. Libya'dan çekilmek ekonomiyi kaçınılmaz olarak sarstı.

Petrol fiyatlarındaki artış cari açığı büyüttü. Türkiye, Libya'da çıkarları ile ilkeleri ve müttefikleri arasına bir politika geliştirmeye çalışıyor. Suriye'den gelenlere sığınma ve barınma imkanı sağlamak zorunda kalıyor. Krizin derinleşmesi Türkiye'yi daha da fazla etkileyeceğe benzer.''

''BÖLGEMİZDE YAŞANANLAR BİZİ İLGİLENDİRİYOR''

Ümit Boyner, bölgede yaşanan değişimin olumlu sonuçları da olacağının altını çizerek, özellikle ''Türkiye için önemli fırsatlar doğduğunu'', ''Türkiye modelinin kıymetinin artığını'' kaydederek, Türkiye'nin yarattığı ve yaratacağı emsalin bölgeye örnek teşkil edebileceği bilincine sahip olmanın önemine değindi.

Bölgenin derinleşen krizinin, İsrail-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesine yardımcı olduğunun, İsrail yönetimini Türkiye'den veya Mavi Marmara'da öldürülen insanların ailelerinden özür dilemeye teşvik ettiğinin söylenebileceğini ifade eden Boyner, şöyle devam etti:

''Bize öyle geliyor ki, bu krizin bir diğer sonucu da dış politikada kimlik siyasetinin sorgulanacak olmasıdır. Bölgedeki liderler, demokrasiden uzak ve hatta insanlık suçu işleme düzeyine gelmişlerdir. Bu gelişmeler ışığında, hiçbir ülke veya liderin kimlik özelliklerine bağlı olarak sahiplenilmesinin, desteklenmesinin düşünülemeyeceği artık çok açıktır.''

Boyner, değişimin yönetilmesi ve krizin derinleşmemesi için özel çaba sarf edilmesi gerektiğini, bu konuda herkesin krizin insani ve siyasi yükünün hafifletilmesi için gayret göstermesi gerektiğini belirterek, görüşlerini şöyle aktardı:

''Bölgemizde yaşananlar Amerika'dan, Avrupa'dan, Rusya'dan, Çin'den çok bizi ilgilendiriyor. Acıları dindirmek içinde, istikrarlı bir değişime destek olmak için de çalışmamız şart. Sadece emsalimizi mükemmel hale getirmekle, başkalarının Türkiye'yi örnek almasını beklemekle yetinemeyiz.

Demokratikleşme sürecimize destek olan yapıların benzerlerinin kurulması için de çalışmalıyız. Bölge ülkelerinin tarihlerini yeniden yazamayız, siyasetin akışını kontrol altına alamayız ama Avrupa'da olan fakat Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da olmayan demokratikleşmeyi, istikrarı, barışı destekleyen Avrupa Konseyi, AGİT gibi yapıların kurulması için siyasi inisiyatifler geliştirebiliriz. Sorunların değil çözümlerin parçası olabiliriz.''

KAYNAK: AA