Bekir Ağırdır KAGİDER’in konuğu oldu

Konda Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır, Türkiye Kadın Girişimciler Derneği’nin (KAGİDER) eylül ayı kahvaltı toplantısının konuğu oldu.

Bekir Ağırdır KAGİDER’in konuğu oldu
Bekir Ağırdır KAGİDER’in konuğu oldu
GİRİŞ 27.09.2018 17:20 GÜNCELLEME 27.09.2018 17:20

Kadın girişimcilerin bulunduğu toplantıda konuşma yapan Ağırdır, “Küresel çapta içinde bulunduğumuz mevcut durum bir süre daha devam edecek. Hepimiz bununla yaşamaya alışmalı, bu süreçten büzüşerek değil, değişerek çıkmalıyız” dedi.

Türkiye’de kadın girişimciliğinin gelişmesi ve kadınların ekonomiye katılımının artması için faaliyetlerini sürdüren Türkiye Kadın Girişimciler Derneği’nin (KAGİDER) gelenekselleşen Kahvaltı Toplantıları’nın eylül ayındaki konuğu Konda Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır oldu.

Etkinliğin açış konuşmasını yapan Sanem Oktar, son üç yılda 1 milyon kadının istihdama dahil olduğunu vurgulayarak, kadının istihdama katılım oranı yüzde 58 olan OECD ortalamasına ulaşmak için daha çok uzun bir yolumuz olduğunu söyledi. Oktar, sözlerine KAGİDER’in kadın girişimci destekleme programı Proje15’in önemini belirterek devam etti: “Şu an işletmeleri hayata geçirmemiz, ayakta tutmamız gereken bir dönem. Bu dönemde düzenlediğimiz Proje15 adlı kadın girişimcileri destekleme projesi hepimiz için çok önemli. 1500 kadına uzaktan erişim, 150 kadına girişimcilik kampı imkânı sağladık. Kampa katılanlar arasından seçilecek 15 kadın girişimciyi 1 sene boyunca hazırlayacak, sonra yatırımcının karşısına çıkartacağız.”

Oktar’ın sahneye davet ettiği Bekir Ağırdır ise konuşmasında, dünyanın ve Türkiye’nin içinden geçtiği dönemi, mevcut ekonomik durumu, Türkiye’deki toplumsal dokuya ve toplumsal psikolojiye dair araştırma verileri ve çözümlemelerini paylaştı.

İşte Bekir Ağırdır’ın konuşmasından öne çıkan satır başları:

‘Hepimiz bu karmaşa içinde yaşamaya alışmalıyız’

“Kadın hareketinin her parçasıyla bir araya geldiğimde umudum daha da artıyor. Hepimizin umudu sürdürmeye ihtiyacı var. Çünkü küresel olarak hepimiz bir karmaşa içinde yaşıyoruz. Üstelik bu durum kısa sürmeyecek. Hepimiz bu karmaşa içinde yaşamaya alışmalıyız. Bu süreçten ‘büzüşerek’ değil, ancak ‘değişerek’ çıkabiliriz. Türkiye’de ise ülkenin ortak kaderine inanmamız gerekiyor.”

‘Hoşgörünün, güvenin yükseldiği bir atmosfer kurmamız lazım’

“Bizim meselemiz bu ülkede yeniden bir arada yaşamayı, ortak kader duygusunu inşa etmektir. Bu ülkede bazı insanlar ‘biz’ derken solcuları, bazıları muhafazakarları, bazıları kadınları, bazıları Kürtler’i, bazıları Aleviler’i dâhil etmiyor… Hoşgörünün, toleransın, güvenin yükseldiği bir atmosfer kurmamız lazım. Ancak Türkiye’de kadın ve Kürt meselesini çözmeden bunu başaramayız.”

‘Güçlü şirket zamana değil, hıza dayanabilendir’

“Bugün zamandan ve yerçekiminden bağımsız bir dönem yaşıyoruz. Güçlü şirket zamana dayanan şirket değildir. Güçlü şirket bugün, hıza dayanan şirket demektir. Her yeni duruma hızla ayak uydurabilmek zorundasınız.”

‘Ülke nüfusu 86 milyona ulaştığında 15 metropol olacak’

“Türkiye’de nüfusu 2 bin’in altında olan yerlerde yaşayanların oranı sadece %16. İstanbul bu ülkenin tek başına %21’ini oluşturuyor. Önümüzdeki yıllarda nüfus 86 milyona ulaşacak ve sonra düşmeye başlayacak. 86 milyona ulaştığımızda ise 65 milyonumuz 15 metropolde yaşıyor olacak. Çanakkale, Bursa gibi şehirler birleşerek metropolleri oluşturacak.”

‘Türkiye toplumu kendine âşık’

“Yaptığımız araştırmalarda gördüğümüz üzere Türkiye toplumu kendine âşık. Kendine dair en kötü özelliğini sorduğunuzda, herkes ‘mükemmeliyetçilik’ gibi olumlu bir özellik üzerinden kötülüyor kendini, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu hangi kelimelerle anlatırsınız dediğimizde ise tamamen olumsuzluklar söyleniyor. Türkiye’de yaşayanların %72’si hayal ettiği ülkeyi ‘adalet’ kavramıyla tarif etmiş. Adalet, ahlak, güven, saygı, huzur, eşitlik… Bunlar en çok söylenen kelimeler.”

‘Çevre, kadın ve tüketici hakları konularına dikkat…’

“Çevre meselesi, kadın meselesi ve tüketici hakları. Türkiye’de bu üç konuda müthiş bir enerji birikmesi var. Önümüzdeki dönemde bir şirketin, bir markanın başına bu üç konudan birindeki ihmalden ötürü müthiş bir iş gelecek. Bu toplum giderek anlıyor ki muhatapları devlet değil, markalar. O yüzden şirketlerin insan haklarına, ülkedeki kültürel çokluğa saygılı markalar olması şart.”